“DEVLET – MİLLET”
26.Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Erzurum’da yaptığı konuşmada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Tunceli’de yaptığı “devlet el öpmez” konuşmasına gönderme yaparak: “Devlet el öptürmez, millete diz çöktürmez. Devlet, milletin huzurunda diz çöker, ders alır ama millete diz çöktürmez” dedi.
Adının başında Prof. Dr. unvanı da bulunan Başbakan’ın bu sözleri, “devlet”, “ millet” sözcüklerinin anlamları üzerinde tekrar düşünmemize yol açtı.
***
Son derece açık ki, Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve bu devleti kuran Türk Ulusu’ndan söz etmektedir. Ancak o da, kendisinden 5 yaş büyük olan Cumhurbaşkanı gibi, Türkçe “ulus” sözcüğü yerine Arapça “millet” sözcüğünü yeğlemekte, bu Devlet’i kuran Atatürk’ün “Dil Devrimi” ni yadsımaktadır.
Bahçeli ise, “Devlet el etek öpmez, diz çökmez” sözleriyle, Devletin, 1937 Dersim olayları karşısındaki alması gereken tutumundan söz etmektedir.
***
Devlet, nedir?
Toplumbilim terimi olarak, bir toplumun siyasal örgütlenişi ve örgütlerin tümüne devlet denilse de, biz bu sözcüğü “toprak bütünlüğüne bağlı olarak, siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık” anlamında kullanırız.
Ulus ise, “siyasal olarak örgütlenmiş biçimde, belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan, ekonomik yaşam, dil, tarih, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklık gösteren en geniş insan topluluğu” na verdiğimiz addır.
***
Toprak bütünlüğü, bir devletin ‘olmazsa olmazı’ dır.
Devlet, toprak bütünlüğünü herhangi bir şekilde bozacak olan tüm öğelere karşı savaş verir.
Bu, dünyadaki tüm devletler için geçerli ana kuraldır.
Devlet ve ulus birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. Biri olmazsa öbürü de olmaz. Bu nedenle, neredeyse kişinin korunma içgüdüsü gibi, devlet de kendini yok edecek olay ve olgulara karşı önlem alır.
Ulusal egemenliğe bağlı yeni Türk Devleti, yayılımcılığa(emperyalizme) karşı verilen bir savaşla, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışıyla kurulmuş, 3 yıl sonra da 29 Ekim 1923’te devletin yönetim biçimi olarak cumhuriyet yönetimi belirlenmişti.
Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaşmak isteyen yayılımcılar, bu yeni kurulan Türk Devleti’nden hiç hoşlanmadılar.
Bu nedenle de, savaş meydanlarında elde edemediklerini, başka yollarla elde etmeye, sinsice Devletimizi içten yıkmanın yollarını aramaya başladılar.
***
İngiliz yayılımcılığının en büyük isteği, ülkemizin doğusunda, kendilerine bağlı bir Kürt devleti kurdurarak, Ortadoğu’daki zengin petrol yataklarını denetimleri altına alabilmekti.
Bu nedenle de yeni Türk Devleti’nden hoşnut olmayanları devlete karşı kışkırtma yolları aramaya başladılar.
1924 Nasturi, 1925 yılında Şeyh Sait’ten başlayarak 1937’deki Seyit Rıza başkaldırısına kadar Doğu Anadolu’daki kalkışmaların perde arkasında çoğu kez yayılımcılığın eli vardır.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti genel olarak ya dinci ya da Kürt kalkışmalarıyla karşılaşmış, özellikle Atatürk döneminde bunların elleri, kolları kırılmıştır.
23 Aralık 1930 günü Menemen’deki şeriatçı kalkışmaya Devletin gösterdiği tutum bunun özgün (tipik) örneğidir.
Bugün “Kürt açılımı” adı altında sergilenen ödünlerle, dinci söylemlerle geldiğimiz nokta ortadadır.
***
Başbakan Ahmet Davutoğlu, dünya görüşünü Yeni Şafak’ta yazdığı yazılarla ortaya koymuş bir siyasetçidir.
İslamcılık ve Yeni Osmanlıcılık diye özetleyebileceğimiz bu görüş, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Atatürk’ün, devlet yönetmedeki temel ilkelerine tümüyle terstir.
Başbakan şunu iyi bilmelidir ki, Devlet, kendisine başkaldıranlar karşısında, onlara diz çöktürür, el öptürür.
El öpmek, Batılı toplumlarda da, Doğulu toplumlarda da sevgi, saygı göstergesidir.
Devlet, Ordusunun yurtsever Atatürkçü subaylarını, bilim adamlarını, gazetecilerini, aydınlarını zindanlara atmaz, onlara haksızlık yapmaz, onlara saygı gösterir.
Ancak ülkenin dirliğini, düzenini, toprak bütünlüğünü bozmak isteyen hayınlara da göz yummaz, onların karşısında diz çökmez.
- Yüzyıl ortalarında yaşayan yazar, devlet adamı Ziya Paşa’nın şu ünlü dizeleri göz ardı edilmemelidir:
“Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”
(Öğüt ile yola gelmeyeni önce sert sözlerle uyarmalıdır.
Yine de uslanmıyorsa o zaman dayağı hak etmiştir.)