(30 Mart 2014 YEREL SEÇİMLERİ ÜZERİNE) ÇÖZÜMLEMELER… (ANALİZLER…)
Yerel seçimlerin üzerinden 10 gün geçti.
Suların büyük ölçüde durulmasına karşın bazı seçim yörelerinde şu anda bile bir kargaşa sürüyor.
Seçimin hemen ertesi gününden başlayarak, seçim üzerine yapılan çözümlemeleri (analizleri) bilgisayarımdaki belgeliğimde toplamaya başladım.
Bugünkü yazımda topladığım 92 çözümlemeden bazı bölümleri –köşemin elverdiği ölçüde- okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Sevgili Ali Nejat Ölçen ağabey, “Seçimi Kazandıran Kültür” başlıklı yazısında:
“30 Mart 2014 yerel seçimlerini AKP kazanmamış toplumun Osmanlı’dan arta kalan kültürü ona kazandırmıştır. Çünkü:
‘Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. / Bal tutan parmağını yalar. / Her koyun kendi bacağından asılır. / Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı denir. / Giden ağam gelen paşam! / Devletin malı deniz yemeyen domuz’ kültürü kazanmıştır bu seçimleri. Böyle biline çare buluna.”
***
Bekir Coşkun: “Şöyle düşün istersen:
Diyelim ki sen kazandın…
Ama markette birisi “kasa” dediğinde üzerine alınsaydın…
Ya “para sayma makinesine” her gözün iliştiğinde havaya baksaydın…
Ya “elbise torbası” gördüğünde senin bakanı hatırlasaydın…
Ya oturup “hortumcuyu” savunmak zorunda kalsaydın…
Üzülme…
Tersine gururlan…
Başın dik kalsın…
*
Bu seçimde “ayakkabı kutusu” kazandı…
Yüzde 45…
Sen yüzde 55’sin…”
***
Gülen hareketinin içeride ve dışarıda görüşlerine başvurulan önemli isimlerinden olan Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi Doktora Programı Başkanı Doç. İhsan Yılmaz:
“Sorulan ‘Cemaat mağlup oldu mu’ sorusu yanlış bir çerçeve önümüze koyar. Doğrusu şu: Kavga Erdoğan ile Hizmet Hareketi’nin kavgası değil, demokrasiye karşı Erdoğan’ın savaşıdır. İnternetin, YouTube’un yasaklanması, yolsuzluk soruşturmalarının örtülmesi… Bunların hepsi demokrasiye yapılan saldırılar. Asıl kaybeden demokrasi güçleridir. Bunlar arasından sadece biri, bir sosyal hareket olarak camiamızdır.”
***
Can Dündar: “Bu tür durumlarda en kolayı halka çakmaktır.
O cahildir, yozlaşmıştır; katiline gönül vermiş, hırsızına “Daha çok soy” demiştir.
Bugün bu kafada bir sürü yazı okuyacaksınız.
Daha kolayı, CHP’ye çatmaktır.
Onun için de kalemler bilenmiştir çoktan…”
***
Oraj Poyraz: “Can Dündar çok iyimser yazmış.
Doğru analiz yapacakmışız, ama ne olursa olsun halkı bir kenarda eleştiriden muaf tutacakmışız. Halka hiç laf söz etmeyecekmişiz.
Peki, ama halk kim?
Şu an başı kesilmiş bir tavuk gibi sağdan sola savrulan kalabalık halksa ben ve benim gibi olanlar nedir?
Misal AKP seçmeni olmayanlar halk değil midir?
Bizler Yunan, İngiliz, Fransız falan mıyız?
Halk kimdir arkadaş?
Birisi çıksın da söylesin ülkenin benim gibi olan nüfusu halk değilse nedir?”
***
Orhan Bursalı: “AKP yüzde 50’den yüzde 45’e doğru indi. Bu, yolsuzluk ve rüşvete birinci derecede duyarlı, AKP’yi desteklemiş bir kitlenin varlığını ve desteğini çektiğini gösterir. Yüzde 5 seçmen 3 milyona yakın insan demektir… Bunu küçümsemeyin ve cebe koyun öncelikle.. Bu kitle, iktidarın niteliğini kavramış ve tavır almıştır. AKP’nin diğer sunduklarıyla ilgisi yoktur.
Daha büyük bir düşüş niye olmadı? RTE’ye inanç büyük. Rüşvet-yolsuzluk algısını cemaatin ve arkasındaki dış gücün sırtına yıktı: İnlerine gireceğiz, suç örgütü, hain, casus… Kendi dilinden konuşan RTE’ye inanmış kitle, bu yansıtmayı tuttu. Bugün böyle bir gerekçe onlara iyi geldi… Çünkü RTE’ye inanmayı, güvenmeyi sürdürmek istiyorlardı..
Neden, diye soralım. Can alıcı soru budur. Çünkü bilimsel bakış, olayların doğasını anlamaya yöneliktir: Nasıl oluyor? Neden? Bence, henüz AKP’ye sırt çevirmeye hazır değillerdi. Dünkü yazıda da belirttiğim gibi, kendilerini bir yandan da iktidarda hisseden bir kitleden bahsediyoruz. Bu kitleyi sarsacak, başka bir olay gerçekleşmedi.”
***
Serdar Akinan: “…Artık yepyeni bir Türkiye’ye uyandık.
Kendini tehdit altında hisseden milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkedir artık burası…
Önce Gezi, ardından 17 Aralık süreci sonrası yaşananlardan zerre kadar etkilenmeyen; ötesinde kenetlenen bir topluluk bir yanda…
Yaşanan onca kepazelikten sonra sandıkta itirazını ve uyarısını yapamadığını düşünen bir başka topluluk öte yanda…
Bu son derece tehlikeli bir tablo! Toplumsal ayrışma ve gerilim hiç olmadığı kadar arttı.
Başbakan’ın, Bilal’le yaptığı o telefon konuşmasından sonra özellikle onun elini tutarak balkon konuşması yapmasının sembolik anlamı çok nettir.
Bugünden itibaren tek bir savcı AKP’li birinin üzerine gidebilir mi?
Bugünden itibaren tek bir polis AKP’li olduğunu bildiği bir şüphelinin bileğine kelepçeyi rahatlıkla takabilir mi?
Bugünden itibaren herhangi bir AKP’li belediye rüşvet istemekten, yolsuzluk yapmaktan çekinir mi?
İmkân var mı?”
***
Arslan Bulut: “2002’de AKP iktidarı yeni kurulduğunda Diyanet İşleri Başkanlığı’na 15 bin yeni kadro verildi… Bu kadrolara alınanlar daha sonra devletin çeşitli birimlerine dağıtıldı! O günlerde Los Angeles Times gazetesinde, Amir Tahiri, şöyle yazıyordu: “Cami, türbe, vakıf gibi kutsal yer ve iş yerlerinin kontrolünü devletten söküp alması halinde, AKP, fiilen ülkedeki hemen her köy ve kasabada güçlü ve kalıcı bir mevcudiyet temin etmiş olacaktır. Parti, binlerce militanını nüfuzlu ve gelir getiren mevkilere atayabilir, tüm camileri kontrol edebilir. Bu durumda parti, atadığı insanlar vasıtasıyla camileri ve dini sistemi kullanarak, yıllarca iktidarda kalmasını sağlayacak şekilde, yeterli sayıda seçmeni kontrolü altına alabilir.” Tahir Amiri’nin bahsettiği gibi AKP, Diyanet teşkilâtını da kullanarak hemen her köy ve kasabayı siyasi kontrolü altına aldı ve yıllarca iktidarda kaldı… Diğer taraftan, AKP zihniyetinin temelleri, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, Osmanlı’nın da tam olarak baş edemediği, siyasi iktidarı ele geçirmek isteyen cemaat ve tarikat yapılanmalarına dayanır. Cemaatler ve tarikatlar, yüzde 70’i Sünni olan Türkiye’de Kur’an kurslarından İmam-Hatip okullarına, camilerden vakıflara kadar her alanda ve 7’den 70’e her yaştan insanı yıllardan beri eğitimden geçirmektedir. Bu eğitimlerin temelinde, Türkiye’nin Atatürk tarafından İslam Devleti olmaktan çıkarıldığı, dolayısıyla Darülharp olduğu işlenir.
Bu anlayışa göre çalınan devletin malı ganimettir.”
***
Hami Karslı olarak ben, seçimlerle ilgili olarak, günümüzden 2437 yıl önce doğan Platon’un (M.Ö. 427- M.Ö.347) bir sözünü yineleyeceğim:
“Demokrasinin ana ilkesi, ulusun egemenliğidir. Ama, ulusun kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması ön koşuldur. Eğer bu sağlanmazsa, demokrasi, bir kişinin veya küçük bir kümenin ya da tek bir siyasal partinin siyasal erki elinde bulundurması durumuna (otokrasi) geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için güzel sözlü halk aldatıcıları kötü de olsalar, başa geçebilirler.
Oy toplamasını bilen herkesin, devleti yönetebileceği sanılır ki, bu yanlıştır” diyor.
Ben, Sokrates’in öğrencisi, Atina Akademisi’nin kurucusu olan Yunan Filozofu Platon’un (ya da diğer adıyla Eflatun’un) bu düşüncesine aynen katılıyorum.
———————– – – – – – —–
BİR FIKRA:
Dünya din adamları bir toplantıda bir araya gelmiş konuşuyorlarmış. Konu dönmüş dolaşmış, toplanan paralara ve onların hak yolunda kullanılmasına gelmiş.
İlk olarak bir haham almış sözü:
– Biz demiş, topladığımız paraları 5 mt. öteye bir çizgi çizerek çizgiye doğru fırlatırız. Çizgiyi geçenleri hak yolunda kullanırız geçemeyenler de bize kalır.
İkinci olarak bir papaz söz almış;
– Biz de benzer bir yöntem kullanıyoruz. Kilisede toplanan paraları 5 mt. öteye koyduğumuz bir kavanoza atarız. Kavanoza girenleri hak yolunda kullanırız, girmeyenler bize kalır demiş.
Son olarak bizim imam söz almış. O da;
– Bizde de durum pek farklı sayılmaz. Biz de topladığımız paraları yukarıya doğru fırlatırız. Yüce Rabbim ihtiyacı olduğu kadarını içinden alır, gerisi deniz fenerine kalır, demiş.
BİR ATASÖZÜ:
“Köpekler, yediği yemeğe bakarlar. Sahibinin çalarak getirmesi köpeğin umurunda değildir. O sahibini korumaya devam eder.” Çin Atasözü
BİR ÖZDEYİŞ (AFORİZMA)
“Günde üç posta dayak yiyip, yine de ‘kocam’ diyen kadın gibisin Türkiyem!”
BİR ÖYKÜ
Hz.Ali’nin şehri Kûfe’den bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş.
Şam’da dolaşırken biri yanaşıp deveyi sahiplenmiş:
“Ver o dişi deveyi bana!”.
Kûfe’li Arap, “Bu deve benimdir, üstelik erkektir” diye kendini savunmaya çalışsa da anlaşamamışlar, iş Muaviye’ye kadar yansımış.
Muaviye, tarafları dinlemiş, sonra da kararını açıklamış:
“Bu dişi deve Şam’lınındır!”
Sonra halka dönmüş: “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”
Hep birlikte bağırmışlar: “Şam’lınındır!”
Muaviye Arap’a dönüp demiş ki:
“ikimizde biliyoruz ki, bu deve senindir ve erkektir. Dönünce Ali’ye de ki:
Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayıramayan, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var”, ayağını denk alsın.