18 Eylül 2013

“GÜVEN DUYGUSU” ÜZERİNE ÖYKÜLER…

ile Hami KARSLI

6 Eylül 2013 günü Hürriyet Gazetesi’nin günlük e-bülteninde görmüştüm:
Rusya‘nın St. Petersburg şehrinde düzenlenen G-20 zirvesine ev sahipliği yapan Konstantinovskiy Sarayı’nda çekilen fotoğrafta, Obama İngiltere, İtalya ve Avustralya başbakanlarıyla ayaküstü sohbet ederken görülüyor.

Fotoğraf büyütüldüğünde ise, sohbet sırasında çay içen Obama’nın elindeki karton bardağın üzerinde “ABD Başkanı” yazdığı fark ediliyor.

Sallama çayını ve karton bardaklarını beraberinde getirttiği anlaşılan Obama, daha sonra ise zirve kapsamındaki ikinci oturuma katılıyor.

G20 liderleri, oturumda yuvarlak masa etrafında bir araya gelirken, Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki koltuklarda Endonezya Cumhurbaşkanı ve Avustralya Dışişleri Bakanı oturuyor. Obama oturum sırasında da çayından yudumlamaya devam ediyor.

Uzmanlar, Obama’nın saraya kendi çay setini getirmesini, ABD’nin Rusya’ya yönelik güvensizliğinin işareti olarak yorumluyorlar.”

Uluslar arası ilişkilerde güven değil, sadece o ulusların çıkarları söz konusudur!

***

     “Eski çağlarda bir insanın, öldürmek istediği birisini, yemeğe çağırıp onu zehirli içkiyle ortadan kaldırması çok sık rastlanılan bir davranıştı.

Bu nedenle, eğer ev sahibi konuğuna içki ikram edecekse, içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kadehini havaya kaldırır, konuğunun kadehine yaklaştırarak, onun içkisinden birazını kendi kadehine dökmesini ister, dökülen bu içkiyi önce kendisi içerek sunduğu içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlardı.

Eğer konuk, ev sahibine güveniyorsa, onun boş olarak uzattığı kadehe kendi içkisinden dökmez sadece kadehini onun kadehine vurarak, içkisini içerdi.

Bu davranış, konuğun ev sahibine olan güvenini simgelerdi.”

Bugün içki masalarında var olan kadeh tokuşturma alışkısının (âdetinin) kökeninde bu vardır.

Kişisel ilişkilerde güven yoksa, sevgi de, dostluk ta yoktur.

***

            “İngiltere’de yargıçlara maaş verilmez. Onun yerine gereksinim duydukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır. Yani İngiliz Devleti yargıçlarına o kadar güvenir.

Bir gün yargıcın biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söyler. Banka yöneticileri şaşırarak, en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyeceklerini söyleyip hemen İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlığa telefon ederler.

Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıdır:  “Ödeyin!”

Gel gelelim bankada o kadar nakit yoktur. Yargıçtan ertesi gün gelmesi rica edilir ve ertesi gün para, bir bavul içinde hazırlanır.

Aradan birkaç gün geçer, yargıç çıkagelir ve parayı bankaya geri vermek ister.      Banka yönetimi yine şaşırır. Hemen Adalet Bakanlığı aranır, bakanlık müfettişleri devreye girer ve yargıca hareketinin nedenini sorarlar:

Yargıç: “Kraliçe’nin hükümeti bize gerçekten bu kadar güveniyor mu? Onu sınadım” yanıtını verir.

Raporlar bakanlığa iletilir ve aynı gün yargıç azledilir.

Bakanlığın yargıca gönderdiği yazıda gerekçe şöyle açıklanır:

“Kraliçe hükümetinin saygın bir yargıcı, devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez.”

Güven çok ince bir çizgidir ve asla tek taraflı olmaz.

***

            “Psikolog Dunning ve Kruger’in kendilerine 2000 yılında Nobel ödülü kazandıran sosyal teorileri şöyledir:

“Bilisizlik (cehalet), gerçek bilginin aksine, bireyin kendisine olan güvenini artırır.”

            Bu teorilerini, Cornell Üniversitesi’nde öğrencilere yaptıkları bir testle kanıtladılar.

Uyguladıkları sınavda soruların %10’u veya daha azına doğru yanıt verenlerin, %60 doğru yanıt verdiklerini sandıkları ortaya çıktı.

En başarılı öğrenciler ise, başarılarının altında doğru yanıt işaretlediklerini söylediler.

Sonu çok tehlikeli (vahim) olan, bu “yetersizlik + yetkisizlik” karışımının, insanlara yaptıkları iş açısından karşı konulmaz bir itici güç oluşturmasıdır.

Bilgisiz ve yeteneksiz olanlar, iş yaşantısında her duruma yönelme ve istek duyabilmektedirler

Gerçekten bilgili ve yetenekli olanlar ise çalışma yaşamında fazla alçak gönüllü davranarak, yüksek görevlere kendiliklerinden istekli olmayıp, değerlerinin anlaşılmasını beklerler.

Sonuçta “yeteneksiz ve aşırı tutkuları olanlar (muhterisler)her zaman hızla yükselebilecekleri bir ortamı bulabilirler

Olumsuz seçim ilkesi uyarınca ise, toplum, kendisine –kendi ortalamasına-  benzeyen kişileri öne çıkarır, ödüllendirir. Kendisine benzemeyenleri ise değerinin gerisine iter.

Olumsuz seçim olgusu, toplumun tüm kurumlarını etkiler. Ama en çok etkilenen siyaset kurumudur.”

TARİH, BİLİSİZ (CAHİL) BİREYLERİN, KENDİLERİNE OLAN GÜVENLERİ YÜZÜNDEN TOPLUMLARI NASIL SIKINTIYA, ONARILMASI GÜÇ BÜYÜK ZARARLARA (FELAKETLERE) SÜRÜKLEDİKLERİNİN ÖYKÜLERİYLE DOLUDUR.