29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun
(29 Ekim 2013 Cumhuriyet Bayramı, sıradan bir bayram değildir. 1923 Devrimi’ne karşı oluşturulan bir hareketin yaşama geçirildiği günlerdeyiz.
Türklük ve Atatürk’e ait her şeye saldıran bir karşıdevrim yaşıyoruz. Niksar ADD’nin 29 Ekim 2013 günü akşamı düzenlediği bir etkinlikte yapacağım konuşmayı, günümüzdeki Türkiye Tablosu’nu yansıtması açısından köşemde de yayımlamayı uygun gördüm.)
Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,
Öncelikle, böyle bir geceyi düzenleyen ADD Niksar Şubesi’ne ve katıldığınız için sizlere teşekkür ederim.
Yüce Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, Cumhuriyeti ve devrimleri anlattığı büyük söylevine şöyle başlar:
“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış…
Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda…
Ulusu ve yurdu I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi yaşamlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar…
Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta…
Damat Ferit Paşa ‘nın başkanlığındaki hükümet âciz, haysiyetsiz ve korkak! Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı…
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…”
Evet, değerli Atatürkçüler,
Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başladığı günkü Türkiye tablosunu anlatmaya böyle başlamıştı.
Peki, 1919’dan 94 yıl; 1923’ten 90 yıl sonra, bugün görünen Türkiye tablosu nasıl?
Şüphe yok ki, sizler, bizzat yaşadığınız, gözlemlediğiniz için bugünkü tabloyu çok iyi biliyorsunuz. Ama sizin de bildiğiniz bugünkü tabloyu birkaç cümle ile bir kez de ben dile getireyim:
2013 yılı 29 Ekim’inde, Türkiyemizde “Türküm” demek, “Varlığım Türk Ulusu’na armağan olsun” demek, “Doğruyum, çalışkanım” demek, yasaklanmıştır.
2013 yılında Türkiye’yi yönetenler için, Cumhuriyetin kurucu isimleri, sadece “iki sarhoş” tur.
90 yıllık Cumhuriyet’in, Dünya Bankasının kıstaslarına göre bugün 22 milyon yoksulu bulunmaktadır.
Bugün kefenin KDV’si %18 iken, pırlanta, elmas gibi kıymetli taşların KDV’si sıfırdır.
Son 10 yılda devletin dış borcu %207, cari açık ise %462 artmıştır.
Bugün gizli tanıklarla, sahte CD’lerle, yapılmamış darbe iddialarıyla Türk Ordusu’nun Atatürkçü Generalleri, profesörleri, gazetecileri, aydınları zindanlara atılmaktadır.
Telefonlar dinlenmekte, basılmamış kitaplar suçlanmakta, yandaş medya, yandaş yargı, yandaş polis gücü kurulmakta, herkes birbirinden korkar duruma getirilmektedir.
PKK terörü ülkede pervasızca hüküm sürerken, terörle mücadele eden komutanlar terörist olmakla suçlanmaktadır.
Ümmetçilik, tarikatçılık alkışlanırken ulusalcılık ‘tu kaka’ edilmektedir.
Atatürk’ün Aydınlık Türkiye’sinde herkes birbiriyle, dostlarıyla, komşularıyla sevgi bağları içinde yaşarken, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi savunulurken, şimdi kindar ve dinci bir kesim kendileri gibi olmayan laik kesimi düşman olarak görmekte, Devleti yönetenler hemen hemen tüm komşularımızla kavga etmektedirler.
90 yıllık Cumhuriyetin tüm birikimleri haraç mezat satılmakta, ülkenin ekonomik gücü olan bankalar üç kuruş on paraya yabancılara peşkeş çekilmekte; asrın yolsuzluğunu yapanlar, soruşturulmak yerine suçları örtbas edilmektedir.
Daha ileri giderek, Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumanın projesi olan BOP projesinin eşbaşkanı olmakla övünenler bugün yönetici durumundadırlar.
Hemşerimiz Sayın Yekta Güngör Özden’in köşesinde yazdığı gibi, bu gidişle:
“Atatürk’ün “Gençliğe Sesleniş”i, Bursa Konuşması ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” coşkusuyla biten 10. Yıl Söylevi de yasaklanabilir.
“Ya istiklâl ya ölüm!” yerine “Ya itaat ya zulüm!” getirilebilir.
“Hayatta en gerçek mürşit ilimdir” yerine “Hayatta en gerçek mürşit kur’andır ya da “Nur Risalesi’dir denilebilir.
Türk Bayrağı, “Anadolu Federe Devleti Bayrağı” na dönüştürülebilir.
Hatta Atatürk soyadı da bir yasa değişikliğiyle tarihe gömülebilir.” (12 Ekim 2013, Sözcü)
Zaten Büyük Önder, Yüce Atatürk, Büyük Söylevi’nin “Ey Türk Gençliği” diye başlayan ünlü bölümünde, geleceği görerek:
“… Zorla ve hile ile sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün tersaneleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurdunda, iktidara sahip bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir” dememiş miydi?
Evet, biz, ortam ve koşullar ne olursa olsun, damarlarımızdaki asil kandan ve Atatürk Devrimleriyle aydınlanmış düşüncelerimizden güç alarak “Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini” koruyacağız. Bunda kararlıyız.
Değerli Atatürkçüler,
Bu kararlılığımızı dosta ve düşmana duyurmak için şimdi sizleri, ayağa kalkarak, Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin yasakladığı andımızı gür bir sesle hep beraber okumaya davet ediyorum:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene”
Saygın Öğretmenim.
Atatürkçü Düşünce Derneği Niksar Şubesinini düzenlediği gecede bulunmak, dostlarla söyleşmek, konuşmanızı da dinlemek isterdim. Aranızda değilsem de yüreğim sizinkilerle birlikte atıyor, bundan sonra da yine birlikte atacak…
O gece sizi dinleyecek olan yurtseverlerin tümü, söylediklerinizi doğru bulacaklar, hiç kuşkusuz andımızı gür bir sesle sesletecekler.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. yılını kıvançla kutlarım. Giderek artan her tür kaygılarımıza karşın, yurdumuz için yurtseverce bir çözümü birlikte bulacağımıza ilişkin inancımı hiç yitirmeyeceğimi saygılarımla bildiririm.
Öğrenciniz
Tarık Konal