UNUTABİLMEK…
UNESCO’nun Corrier dergisi tarafından 1971 yılında dünya ölçeğinde bir yazın (edebiyat) adamı olarak görülen Melih Cevdet Anday bir şiirinde “adını bile unutmayı” ister:
“Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup
Uyusam…
Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa
Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
Nerde olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam…” der.
Işıklar içerisinde yatsın, Anday bu şiirinde “unutmak” la “mutluluk” arasında bir ilgi kurar, yaşantımızda bize mutsuzluk veren ne varsa, onların unutulmasının vereceği mutluluğu düşler.
***
Peki, yaşamımızda bize mutsuzluk veren olayları, kişi veya nesneleri unutabilmek olanaklı mı?
Çocuğunu kaybeden bir anne, baba;
eşi tarafından aldatılan bir kadın ya da erkek;
ortağından kazık yiyen bir iş adamı;
Yer sarsıntısı, sel gibi doğal olaylar nedeniyle oluşan kayıplar;
en yakınlarımızdan, dost dediklerimizden gördüğümüz hiç umulmayan davranışlar kolaylıkla nasıl unutulur?
***
Ya sürekli yaşadığımız olumsuzluklar?..
Kullandığımız telefonla ilgili bizi aldatan tanıtmalıklar (tarifeler);
bir telefonla bize sürdürüm (abonelik) sağlayan bir kurumun, sürdürümden ayrılmak istediğimizde bizi yokuşa süren davranışları;
ülke dışı güçlerle işbirliği içerisinde bizleri acımasızca sömüren bankalar, sigortalar;
gözümüzün içine baka baka bize söylenilen yalanlar;
“egemen güçlerin örgütü olan devletin” yurttaşlarını aldatması;
Ya da bilerek- bilmeyerek yaptığımız ve tüm yaşantımızı etkileyen yanılgılarımız (hatalarımız) unutulabilir mi?
***
Bir Meksika atasözü “çözüm bulamıyorsan, dayanacaksın” der.
Ama nasıl dayanılacağını söylemez.
Çoğu insan, çözüm bulamadığı sorunlarını unutmak için ilaçlara sarılır.
Ülkemizde –hatta dünyada- en çok satan ilaçların tinsel (ruhsal) çöküntü karşıtı ilaçlar (antidepresan ve antipsikotikler) olması bunun kanıtıdır.
Dr. David Burns gibi, tinsel çöküntüleri ilaçsız iyileştirmek için “İyi Hissetmek” adlı kitap yazanlar varsa da, tinsel çöküntünün “dipsiz kuyularına” düşenler, çok kez okumak isteği de duymazlar.
Kimileri unutmak için şişelere sarılır. Bunlar, şişe boşalınca, neyi unutmak istediklerini de unuturular.
***
Daha önceden önemsediğimiz, değer verdiğimiz birçok olay, kişi veya nesneler bize acı vermeye başladılar mı, tek yol, artık onları önemsememektir.
Unutmak ise işte bunu yani “önemsememeyi” becerebilmektir.
Bu beceri ise tartışmalı bir konudur.
Çünkü “üç maymunu oynamak” kurtuluş değildir.
***
Güzel sanatların müzik, yazın (edebiyat) gibi dallarında en çok işlenen konu “Unutmak” tır.
Avni Anıl, bir suzidil şarkıda “unutamıyorum unutamıyorum, gecem yok, gündüzüm yok” der.
Ekrem Güyer, ünlü nihavent şarkısında, “unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben” diye hüzünlenir.
Şekip Ayhan Özışık, “unutmadım seni ben, unutmadım. Her zaman kalbimdesin” diye karcığar makamında seslenir sevgilisine…
Unutmak, unutulmak sözcükleriyle yapılmış yüzlerce şarkı, türkü vardır.
Ya şiirler…
Türk ve dünya yazınında bu konuda sayılamayacak kadar çok şiir yazılmıştır.
Alican Sofu isimli çok genç bir şair; “Görüyorsun, sokaklar dar. / İnsanlar fazla bu şehirde./ Kimine eksiksin,/ Kimine kendinden fazla./ Susmaya devam ediyor insanlar./ Dününden kalma acılarıyla./ diyor, “unutmak” adını verdiği şiirinde.
Yazıyı, Özdemir Asaf’ın “Anmak-Unutmak” adlı şiiriyle sonlandıralım:
İki türlü nokta var
Biri önüne ve ardına bakar.
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar.
Saygın Öğretmenim
Bu hafta, bir başka yaklaşımla seslenmişsiniz okurlarınıza. Ne güzel!
Unutma sözcüğü bana Gültekin Çeki’nin üzgü’lü (hüzünlü) dizelerini anımsatır nedense. Bilirsiniz; unutulmuş birer birer, eski dostlar, eski dostlar / ne bir selam ne bir haber, eski dostlar, eski dostlar / …. / unutulmuş isimler de bilinmez ki nasıl nerde / şimdi yalnız resimlerde eski dostlar… diye süren bir ezgidir bu. Yaşamıma az ya da çok olumlu katkı sunmuş güzel insanları -onlarla sıkı dostluklar kurmuş olsam da olmasam da- hiç unutmam, üstelik sıkça anımsarım onları… Şimdi de öyle yapacağım, sevgiyle anacağım onları… Bana bunu yapmamı anımsattığınız için çok sağ olun, var olun saygın öğretmenim… Okurunuz Tarık Konal