14 Mayıs 2014

“MUTLULUK LİGİNDE SONUNCU OLDUK!”

ile Hami KARSLI

 

Böyle yazıyor gazeteler!

(Bir spor terimi olarak Fransızca “lig” sözcüğü yerine Türkçe “küme” sözcüğünü kullanabilirlerdi.)

Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) her yıl hazırladığı mutluluk dizininde (endeksinde), Türkiye en alt sırada yer almış.

Ali Püsküllüoğlu, hazırladığı Türkçe Sözlük’te “Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu; bir isteği, özlemi yerine geldiğinde duyumsanan sevinç” olarak tanımlamış mutluluk sözcüğünü.

34 OECD üyesi ile ekonomisi güçlü Brezilya ve Rusya’nın da değerlendirildiği dizelgede (listede); barınma, gelir, meslek, toplum, eğitim, çevre, saydamlık (şeffaflık), sağlık gibi ölçütler (kriterler) ele alınmış.

36 ülke arasında, 36. sırada yer alan Türkiye’de 15-24 yaş arasında düzenli iş sahibi olanların oranı yüzde 49 imiş. OECD ortalaması ise yüzde 65!..

Eğitim alanında, 25-64 yaş arasında en az lise bitirmiş olanların oranı, ortalama yüzde 75 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 32 imiş.

En mutlu insanların yaşadığı ülke Avustralya, en mutsuz insanların yaşadığı ülke de ne yazık ki Türkiye!

***

Yayılımcılığa karşı verilen bir savaşla kurulan, tüm dünya uluslarının saygısını kazanan; batının 200 yılda yaptığı devrimleri 10-15 yıllık bir süreçte yapan Atatürk Türkiyesi bu duruma nasıl getirildi?

Bunun sorgulanması, doğru yanıtların bulunması ve bu Ulusun bireylerinin tekrar mutlu bir yaşama döndürülmesi gerekmez mi?

Peki, bu iş nasıl yapılacak?

Büyülü (sihirli) çözüm yolu nedir?

***

Descartes ve Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen usçularından (rasyonalistlerinden) biri olarak kabul edilen SpinozaEn güçlü insan, en bağımsız insan, aklının buyruğuna giren insandır” der.

Bence mutluluğun büyülü yolu budur.

Her türlü dogmadan kurtulmak, eleştirel aklın yol göstericiliğine inanmak!

***

Dogmacılık –ya da Türkçe söylemiyle inakçılık– , öne sürülen düşünceleri, ilkeleri, öğretiyi eleştirinin süzgecinden geçirmeden doğru kabul edip benimseyen ve bunlardan katı bir yöntemle önermeler türeten bir felsefe anlayışıdır.

Dogmalar genellikle din ve gelenek kökenli olmasına karşılık, günlük yaşamımızda sıkça ön yargı kökenli dogmalarla da karşılaşırız.

Eleştirel akıl, olaylar, olgular, sorunlar karşısında neden, niçin, niye, nasıl ve benzeri sorular sorar.

            Dogmalar ise, “Soru sorma. İnan!” der.

           

Bir ülkede gözü olan yayılımcılar ve onlara yardım eden yerli hayınlar, sorgulayan insanları sevmezler. Onlar, kendilerine körü körüne inanan, verilen buyruklara uyan, çağ dışı, us dışı öğretilerle beyinleri yıkanmış insanları severler.

Aynen kan içici (vampir) yarasaların karanlığı sevmeleri gibi…

***

Batı’nın aydınlanma devrimi, 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen akılcı düşünceyi, eski kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan, ussal olmayan öğretilerden özgür kılan devrimdir.

Türk Aydınlanması ise, gerçek anlamıyla, Türk insanını “kul” dan “özgür birey” haline getiren Atatürk devrimleriyle olmuştur.

Mutlu olmanın en önemli koşulu, özgür olmak, özgür düşünebilmek, yarınlara umutla bakabilmektir.

Atatürk Devrimleri Türk aydınlanmasının en büyük ışık kaynağıdır.

Bugünkü mutsuzluğumuz, bu kaynaktan uzaklaşıp, kirli, kör ampullerin ışığını yeğlememizden kaynaklanmaktadır.

Perdelerimizi, pencerelerimizi açıp, kirli kör ampulleri söndürüp, güneş ışığına, Atatürk aydınlığına koştuğumuzda, Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) her yıl hazırladığı mutluluk dizinindeki yerimiz de değişecektir.