İMAM HATİP YETİŞTİRMEK…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğunda, ulusal eğitim işlerini düzenlemek, laik ve çağdaş bir eğitimi gerçekleştirebilmek için, eğitim kurumlarının birleştirilmesine gereksinim duyulmuş, 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Öğretim Birliği Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştı.
Öğretim Birliği Yasası’nın, ‘din görevlisi eğitimini’ düzenleyen 4. maddesi medreselerin kapatılmasına karşılık, imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerinin görülebilmesi için ayrı okullar açılmasını öngörüyordu.
Yasada görülen bu okullar, 1924 yılında, 29 yerde “İmam Hatip Mektepleri” adı altında açılmıştı.
***
Arapça bir ad olan “imam” sözcüğünün dilimizde 4 anlamı vardır:
1- Bir topluluğa (cemaate) namaz kıldıran kimse
2- İslamlıkta mezhep kuran kimse
3- Hz. Muhammet’ten sonra onun görevini üstlenenlerin (halifelerin) sanı
4- Kimi küçük İslam devletlerinde devlet başkanı
Değişmeceli (mecazi) olarak ta “önder” anlamlarında kullanılır.
Yine Arapça bir sözcük olan “hatip” ise, ‘konuşmacı’, ‘söylev verme yeteneği üstün kimse’, ‘camilerde öğüt veren, dua okuyan din adamı’ anlamlarını taşır.
Ülkemizde, amacı imam ve hatip yetiştirmek olan, orta öğretim düzeyindeki meslek okullarına da İmam-Hatip Lisesi (İHL) denir.
Bu okullar M.E.B. Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne bağlıdır.
Kısacası bu okullar “din adamı” yetiştirirler.
***
14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AKP, 15 ay sonra 3 Kasım 2002 ‘de yapılan seçimlerde en yüksek oyu alarak (geçerli oyların %34.63’ü) 58. Cumhuriyet Hükümeti’ni kurduğunda, ülkemizdeki imam-hatip okullarının sayısı 458, bu okullarda okuyan toplam öğrenci sayısı ise 91620 olmuştu.
Yeni sona eren 2013-2014 öğretim yılında ise yurdumuzdaki imam-hatip okullarının sayısı 2074, bu okullarda okuyan toplam öğrenci sayısı ise 450969’a fırlamıştır.
Bazen sayıların dili, bir durumu, binlerce sözcükten daha iyi, daha doğru ve daha etkili ortaya koyar.
Yurdumuzda kitap okuma evlerinden (kütüphanelerden) fazla kuran kursu, doktordan çok din görevlisi, hastaneden çok cami yapılıyor ve din hizmetleri için üniversitelere ayrılandan daha çok akça (para) ayrılıyorsa, bu ülkenin insanlarının, şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekir.
***
“Din” Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurumdur.
Laik bir ülkede din, dünya – özellikle devlet- işlerine karıştırılmaz. Tanrı ile kişi arasında ikili bir ilişki olarak sürdürülür.
Toplumsal olaylarla ilgili olarak, dinsel belgeler (referanslar) değil, o ülkenin yasalarıyla, evrensel kabul görmüş yasalar geçerli olur.
Yani laik bir ülkenin aklı başında bir yöneticisi, yasaları ilgilendiren bir konuda çıkıp ta “Bunu yargıçlar değil, din bilginleri (ulema) bilir, onlar karar verir” demez, diyemez.
***
“Abdullah Oğuz Somçağ’ın Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan bilgilerden yola çıkarak ve Türkiye nüfusunu 75 milyon kişi kabul ederek yaptığı çalışmaya göre eğitim durumu tablomuz şöyledir:
Okuma yazma bilmeyen kişi sayısı : 9.625.000 kişi
İlk okulu bitirememiş kişi sayısı : 17.820.000 kişi
İlk okul mezunu kişi sayısı : 24.000.000 kişi
Zorunlu olan ilk öğretim mezunu : 10.200.000 kişi
—————————
Toplamı : 61.645.000 kişi çıkıyor.
(1-6 yaş arasındaki çocuk gurubunun bu ilk 9 625 000 kişi içinde olduğu varsayılmaktadır.)
Toplam 75 milyon nüfusun 61,5 milyonu, yani toplumun % 82’si son derece yetersiz eğitim düzeyinde sadece 13,5 milyon – o da toplam nüfusun % 18’i ediyor- orta, lise ve üst eğitim düzeyindedir.”
Aslında, kafası dogmalarla doldurulmuş, eleştirel aklını kullanmayan yarım milyon kadar kişiyi de bu %18 ‘den çıkarırsanız geriye 13 milyon kişi kalır.
İsa’dan önce yaşayan Yunan düşünürü Platon (Eflatun) : “Ulusun kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için iyi eğitim görmesi ön koşuldur” diyor.
62 milyonu yeterli ve çağdaş eğitim almamış 75 milyonluk bir ülkede, gerçek bir seçimden, gerçek bir demokrasiden söz etmek, bir düşünürün söylemiyle “Okuma-yazma bilmeyen kişiye, hangi kitabı okuduğunu sormak kadar” saçmalıktır.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Yüce Atatürk, 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’daki söylevinde:
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir.
Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” demişti.
Ne acı dır ki, Ülkemiz, bu sözün söylenmesinden 89 yıl sonra, bütün okulları imam-hatip okulu yapma özlemi içerisinde bulunan bir takımla (ekiple) yönetilmektedir.
Saygın Öğretmenim.
“Bazen sayıların dili, bir durumu, binlerce sözcükten daha iyi, daha doğru ve daha etkili ortaya koyar.” Yazınızdaki bu tümceden süzülen sayısal verileri büyük bir üzgüyle okudum.
Eğitimdeki yoksulluğun boyutlarının böylesi utanılası düzeyde olduğunu ben de bilmiyordum.
Bir ülkede yurttaş sayısının %82’si yeterli, çağcıl eğitimden yoksun bırakılmışsa, o ülkenin yöneticilerinin, insan içine çıkacak yüzlerinin olmaması gerek. Bizim yöneticilerimizin insan içine hem de sırıtarak çıkabilmelerine olanak sağlayan, sorgulama yeteneğinden yoksun bırakılmış insan yığınlarımız adına bir kez daha üzüldüm, bir kez daha utandım.
İmam Hatipler için söylenecek çok söz var: Ülkemizde imamlar laik Cumhuriyetin karşıtı kişiler olarak yetiştirildiklerinden, toplumun yaşam biçimini ümmete dönüştürmekle görevlendirilmiş kişiler olarak görev üstleniyorlar. Buna son vermek için Anadolu Aydınlanma Devrimini yeniden başlatılmalıdır.
Bir kez daha teşekkür ederim, eğitici, aydınlatıcı yazılarınıza.
Size sağlık, erinç, gönenç diliyorum.
Öğrenciniz
Tarık Konal