08 Ekim 2014

ÖRGÜTLENME ARAYIŞLARI…

ile Hami KARSLI

 TBMM’deki “tezkere” tartışmaları, elektriğe, doğal gaza (ve akla gelen her şeye) yapılan -ve yapılacak- fiyat artırımları (zamlar), “kurban bayramı” derken, bu hay-huy içerisinde 81 aydının Türk Ulusu’na sundukları bir bildiri kamuoyunda gerektiği ilgiyi görmedi.

Yandaş ve kişiliksiz basın da bu bildiriyi görmezden geldi.

28 Eylül 2014 günü Ankara’da yapılan bu toplantının katılımcıları ve kamuoyuna sundukları bildiri açısından önemi büyüktü.

İçlerinde eski TBMM başkanları, milletvekilleri, yüksek yargı başkanları, generaller, bilim adamları, gazeteciler, rektörler, gençlik önderleri gibi birçok aydın bir araya gelmiş ve aşağıda yazılı olan bildiriyi kamuoyuna sunmuşlardı:

“Türkiyemizin Halkçı, Milliyetçi ve Devrimci birikiminden gelen ve bugün farklı parti ve örgütlenmelerde yer alan temsilciler, 28 Eylül 2014 günü Ankara’da toplandılar ve aşağıdaki görüşlerin kamuoyuna açıklanmasına karar verdiler.

1. Bugünkü AKP iktidarı, küresel güçlerin güdümünde Millî Devletimizi ve Cumhuriyet Devrimimizi yıkma, millî ekonomimizi çökertme girişimiyle ülkemizi karanlık bir sürecin içine sürüklemiştir. Millî, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti saldırı altındadır.

2. İktidarın borçlanma ekonomisini sürdürme olanakları artık bulunmuyor. “Açılım” adını verdikleri Türkiye’yi bölme girişimi de, bölge ve ülke koşullarında çıkmaza girmiştir. Ülkemiz komşularımızla düşman hale getirilmiştir.

3. Türkiyemizi bu karanlık yönetimden kurtarma, hedeflenen Millî Hükümet önderliğinde bağımsızlığa, demokrasiye, barışa, vatan ve millet bütünlüğüne kavuşturma koşulları oluşmuştur.

4. 1876, 1908, 1920 süreçlerinden bugünlere uzanan bağımsız, aydınlanmış ve demokratik Türkiye’yi kuran birikim, bugün farklı parti ve çevrelerde yer alıyor. Bu öncü birikimi iktidar amacıyla örgütlemek, öncelikli görevimizdir. Genel seçim sürecine girdiğimiz koşullarda bu görevin yerine getirilmesi ertelenemez.

5. Tarihin önümüze koyduğu bu sorumluluğu başarmak için Atatürk’te birleşiyoruz. Çalışmalarımızı yapıcı bir anlayışla sürdüreceğimizi milletimize açıklıyoruz. Türkiyemizin geleceği için halk önderlerimizle ve aydınlarımızla birleşme kararlılığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

Saygılarımızla.”

***

Bu onurlu ve yürekli 81 aydından 23’ü ile yüz yüze tanışma, konuşma onuruna ermiştim. Diğerlerinin çoğunu da, basında yer alan haberlerden tanıyordum.

Bu bildiri bende sevinç ve coşku yarattı.

***

Güçler dengesindeki en büyük güç “örgütlenmiş halkın gücü” dür.

Eğer, örgütlü bir halk gücü yok sa, en büyük güç, ellerinde devletin olanaklarını bulunduran siyasal iktidarların gücüdür.

Zaten devletin bir tanımı da “egemen güçlerin örgütü” değil midir?

Tarihte gördüğümüz köleci, derebeylik (feodal) ve kentsoylu (burjuva) tipi devletlerin hepsinde de –yönetim biçimleri değişik olsa da- değişmeyen öz, emekçi çoğunluk üzerindeki sömürücü azınlık buyurganlığı (diktatoryası) değil mi?

İşte bu nedenle egemen güçlerin duyduklarında irkildikleri, korktukları, cezalandırmak ve yok etmeye çalıştıkları sözcük “örgüt” sözcüğüdür.

***

“PKK ile pazarlığı yasallaştırmak, suç olmaktan çıkarmak” için hazırlanan ve TBMM’de kabul edilen 6551 sayılı yasanın yok sayılması için 330 yurtsever “Ulusalcı Gönüllü” nün yüksek yargı başkanlıklarına ilettikleri dilekçeler ve bu konuda kamuoyuna sundukları bildiri de; karanlığa karşı verilen savaşın, örgütlenmenin bir başka örneğidir.

Ülkesini, ulusunu seven onurlu bir yurttaşın bu tür örgütlenmelerin içine girmesi ve gücünün yettiği kadar çevresine duyurması en önemli görevidir.

***

Yayılımcılığa (emperyalizme) ve onların yerli işbirlikçilerine karşı verilen savaşların hepsi, ezilen, sömürülen halkın bilinçlenmesi ve örgütlenmesiyle kazanılmıştır.

Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı bunun en güzel örneğidir.

Bu nedenle, “saldırı altında bulunan Ulusal, Demokratik, laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni” bu saldırıdan korumak için, örgütlenmek ve Atatürk’ün gösterdiği ışıklı yolda birleşmekten başka bir umar yoktur.

Yavuz Alogan’ın Aydınlıkta’ki yazısında belirttiği şu saptamaya katılmamak olası değildir:

“Günümüzde emperyalizm, tek bir küresel piyasanın birleştirdiği fakat binlerce etnisite ve mezhebin böldüğü, zayıf/tarihsiz devletçiklerden oluşan geniş bir sömürü alanı istiyor.

Uzun vadede tasarlanan, bir hamburger, coca-cola ve   internet dünyasıdır; tam bir kültürsüzlüktür; insanın hayal gücü ve değerleri olmayan, tüketmeye programlanarak sömürülen bir hayvana dönüşmesidir.

Emperyalizm içinde yaşadığımız bölgede ulus ve yurttaş değil, fanatik kabileler cehennemi ve tüketici/müşteri sürüleri istiyor.

Buna karşı direnişin örgütleneceği mekân ulusal alandır.”