22 Ekim 2014

46 YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR BETİK…

ile Hami KARSLI

 

 

Dört yılı aşkın bir süredir Tokat Haber’de yazdığım yazıları okuyan okurlarım bilirler. Ben, elimden geldiğince öz Türkçe sözcükler kullanmaya özen gösteririm.

Ancak geçen hafta yayımladığım “TÖS’lü Yıllar” la ilgili yazımda sözünü ettiğim bir betiği aradan geçen yarım yüzyıla yakın bir zaman sonra okuduğumda, dil açısından, nereden nereye geldiğimi –biraz da şaşırarak- gördüm.

Bu betiği hem bu açıdan, hem de ülkeyi yöneten egemenlerin tutumlarının hiç değişmediğini gösterme açısından, yazılış biçimini, biçemini ve sözcüklerini hiç değiştirmeden, okurlarımla paylaşmak istiyorum.

 

***

(Bu betik, 5 Nisan 1968 gün ve 4 sayılı TÖS gazetesinde yayımlanmıştır.)

M.EĞİTİM BAKANI

İlhami Ertem’e Açık Mektup

ŞİMDİYE KADAR ÇEŞİTLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI TARAFINDAN TEŞEKKÜRNÂMELERLE TALTİF EDİLMİŞ BİR ÖĞRETMEN İDARECİYİ KIŞ ORTASINDA, GEREKÇESİ ANLAŞILMAYAN ‘BİR BAKANLIK MUCİBİ’ İLE SÜRMEK MİLLİ EĞİTİME HİZMET ETMEK DEĞİLDİR

___________________________________________________________________________

Yazan: HAMİ KARSLI – T.Ö.S. Şarkışla Şubesi eski Başkanı ve Ortabucak Ortaokulu eski Müdürü

 

Sayın Ertem,

Ben, dört yıla yakın bir zaman Çoruh Kıyıları’nda tam manasıyla mahrumiyet bölgesi olan bir kentte –İspir’de- idarecilik ve öğretmenlik yaptıktan sonra, yeni açılmış olan Ortabucak Ortaokulu Müdürlüğü’ne atandım.

İspir Ortaokulu’nda iken geçirdiğim bir teftişte üstün başarılı addedilmiş ve devrin Milli Eğitim Bakanı’nın imzasını taşıyan 30 Aralık 1965 tarih ve 232.1 (25) 33213 sayılı bir teşekkürnâme ile taltif edilmiştim.

Arzum hilâfına yapılan bu tayini durdurmak için Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne gönderdiğim 14.10.1966 tarihli telgraf dilekçeme cevaben gelen 24 Ekim 1966 tarih ve 232.1.61/ sayılı yazıda “yeni görev yerine hareket etmem ve ilerde daha iyi yerlere nakledileceğim” bildiriliyordu. Bunun üzerine yeni görev yerime giderek vazifeye başladım.

Pencerelerinde camları bile olmayan eski bir jandarma karakolu tavlasında açılmış bulunan yeni okulumda, bir pencereden girip bir pencereden çıkan soğuk kasım rüzgârı, çatıdaki çürük saclardan akan yağmur suları ve melül mahzun bakınan bir avuç köy çocuğundan başka hiçbir şey yoktu. Oturacak bir sandalye dahi olmadığı için dışardan getirttiğim düz bir taşın üzerine oturarak, yolu, suyu, elektriği, lokantası, oteli, PTT teşkilâtı ve hatta ekmek satın alınacak bir fırını dahi bulunmayan, küsur yıldır olduğu yerde sayan, Kızılırmak kıyılarının bu dertli köyünde neler yapabileceğimi, yazın köyünde, kışın Adana ve Ankara’da çalışan bu yoksul insanlara nasıl hizmet edebileceğimi uzun uzadıya düşündüğüm o kasım akşamının bendeki yarattığı ruh halini ömrümün sonuna kadar unutacağımı zannetmiyorum.

Sonraları, o zamanki Şarkışla Kaymakamı ve Sivas Milli Eğitim Müdürü ile olan konuşmalarımızda, Ortabucak Ortaokulu’nun tamamen siyasî mülahazalarla açıldığını öğrendim.

Toros Dağları üzerinde küçük bir köyde başlayıp, daha sonra İstanbul ve Çoruh kıyılarında devam eden öğretmenlik mesleğim bana, dertlerin asıl nedeninin iktisadî nedenlere dayandığı öğretmiş ve bu nedenler düzeltilmedikçe problemin hallolunmayacağı yolundaki kanaatimi kesinleştirmişti. Bunun içindir ki, görevimi, sadece okul sınırları içerisinde Niyagara Şelâlesi’nin kaç metre irtifadan döküldüğünü veya Üçüncü Sicilya Seferi’nin kaç tarihinde yapıldığını öğretmek şeklinde değil, toplumun tüm sorunlarına, bir aydın etiketli olarak el uzatmak ve gücüm, bilgim nispetinde bunları çözümlemek şeklinde anlıyordum. Yani, evinde karnını doyuramayan veyahut hayvanlarıyla bir arada yatıp kalkan, tandırında tezek yakıp, sadece bulgur aşı ile beslenen, hasta olduğu zaman doktor yüzü göremeyen bu mütehammil ve mütevekkil insanlara, Fransızcadan aksan sirkonfileksi, tarihten Peloponnes Savaşları’nı öğretmekten önce yapılacak işlerin bulunduğu kanısındaydım. Emeği en güzel şekliyle değerlendiren bilinçli bir toplumun iktisaden geri kalmasına imkân olmayacağına tüm kalbimle inanıyordum. Çalışmaya bu duygular altında başladım.

Faaliyetlerimiz devam ediyor, öğrencilerimiz emeğe dayanan haklarını isteyebilen, “ilmin hakiki mürşit olduğunu” kavramaya başlayan bilinçli kişiler olma yolunda ilerliyorlardı. Derslerin yanı sıra yürütülen eğitsel kol faaliyetlerinden faydalı neticeler istihsal ediliyordu. Köyün, cami olarak yapılmış fakat kullanılmadığı için metruk bir şekilde duran harap salonunda sahneye koyduğumuz “Buzlar Çözülmeden” adlı oyun, müzikal faaliyetlerimiz yakın ve uzak çevremizde takdirle karşılanıyor bu ise bizim çalışma gücümüzü kuvvetlendiriyordu. Yeni aldığımız teksir makinesiyle 500 tirajlı bir dergi çıkarıyor, köyümüzün dertlerini, köyümüzün sesini etrafa duyuruyorduk. Hepimizde bir “Çalışanlar Diyarı Ortaköy” yaratma sabit düşüncesi vardı.

1966 – 1967 yılı sonunda Orta Öğretim Genel Müdürlüğü’ne müteaddit defalar yazarak yeni açılan okulumuzun teftiş edilmesini, yapılmayan veya eksik yapılan işlerin bildirilmesini, öğrencilerimizin yetişme durumlarının incelenmesini istedik. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gönderilen müfettiş Sayın Kadri Özsoy okulumuzu teftiş ettiler.

Teftiş sonucu, 13 Kasım 1967 tarih ve 1478 sayılı M.E.M. Tebliğler Dergisi’nde de yayımlanan bir teşekkürnâme ile taltif edildim.

M.E.B. Orta Öğretim Genel Müdürlüğü Değerlendirme Şubesi’nin, İlhami Ertem imzasıyla gönderdiği 420.1(61)/17016 sayılı teşekkür mektubunda aynen şöyle deniliyordu:

Ortabucak Ortaokulu Müdürü Hami Karslı’nın görevine bağlı, mesleğini ve öğrencilerini çok seven, çalışkan, kendisini köy halkına sevdirmiş, onların okula karşı ilgi ve desteğini sağlamış, okulun yönetim, öğretim ve eğitim işlerini mevzuat içinde ve çok iyi şekilde yürüten, arkadaşları arasında ahenkli bir işbirliği kuran bir yönetici olduğu anlaşılmıştır.

            Mevcut şartlar içerisinde büyük bir gayret ve feragatla çalışmakta ve üstün başarı sağlamakta olan Ortabucak Ortaokulu Müdürü Hami Karslı’ya teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim.”

            Evet Sayın Bakanım, sizin imzanızı taşıyan bu teşekkürnâmenin Tebliğler Dergisi’nde yayınlanmasından tam iki ay sonra yani 13 Ocak 1968 tarihli bir kararname ile ben görevimden alınarak “Bakanlık Mucibince” Taşköprü Ortaokulu’na Edebiyat Grubu Öğretmeni olarak atandım.

Köyümün yolları kış dolayısıyla kapandığı için 13 Ocak 1968 tarihli kararname elime bir hayli geç geçti. O yüzden yeni görevime biraz geç başladım.

Sayın Ertem,

Acaba iki ay önce üstün başarılı addedip, bir teşekkürle taltif ederek başarılarının devamını dilediğiniz Hami Karslı neden kış ortasında, -garip bir tesadüfle tam evlendiğim gün- müdürlüğü alınarak başka yere atanıyordu? Şüphesiz ki, bu işlerden sizin hiç haberiniz yoktur. Ben sizin adınıza yapılan işleri anlatmaya biraz daha devam edeyim:

Yüzde 80 Başarı

            1966-1967 ders yılında bizim elli öğrencimiz vardı. Bunlardan kırkı sınıf geçmiş, 10 tanesi de sınıfta kalmıştı. Malûmunuzdur ki, sınıfta kalan öğrencilerin velileri, okula ve öğretmenlere karşı pek iyi niyet beslemezler. 1967-1968 öğretim yılı başında birkaç öğrenci velisi okula gelerek çocuklarını Ankara’da okutacaklarını söyleyip tasdikname istediler. Ben yönetmeliğin amir hükümleri gereğince işlem yaparak tasdiknamelerini verdim. Yalnız bir öğrenci velisi –D.P. nin eski ocak başkanlarından birisi imiş- yönetmeliğe aykırı bir şekilde tasdikname istediği için kendisine tasdikname verilmemiş ve Ankara’da ikamet ettiğine dair ikametgâh belgesi istenmişti. Bize kızan ve eski devre has bir alışkanlıkla “Ben size gösteririm” diyerek okuldan ayrılan bu zat Sivas Valiliği’ne, Şarkışla Kaymakamlığı’na ve M.E. Bakanlığı’na şikâyet dilekçeleri göndermiş. Ben Şarkışla Kaymakamlığı’nın, Sivas M.E. Müdürlüğü’nün konu ile ilgili yazılarına gerekli cevapları yazmış, onlar da beni haklı görerek öyle işlem yapmışlardı. Fakat Orta Öğretim Genel Müdürlüğü’nden gelen bir yazıda, o şahsa ait tasdiknamenin verilmesi emredildiğinden, tasdikname tanzim edilerek öğrenci velisine verilmişti. (Ancak tasdiknamenin izahat kısmına “Orta Öğretim Genel Müdürlüğü’nün yönetmeliğe aykırı emri gereğince” notunu da düşmüştüm)

Bu hâdisenin üzerinden birkaç gün geçmişti ki, okulumuza bir Bakanlık müfettişi geldi. İsminin İlhan Nejat Leblebicioğlu olduğunu sonradan öğrendiğim bu zat, Şarkışla’da birkaç gün kalıp, her gün jiple köye gelip giderek birtakım tahkikatlar yaptı. Geçen yıl çıkardığımız ve yılsonunda okulumuzu teftişe gelen Sayın Kadri Özsoy’a da birer nüshalarını takdim ettiğimiz “Ortaköyden Sesler” isimli dergimizde komünizm propagandası yaptığımızı, öğrencilerimize neden Cumhuriyet Milliyet, Akşam gazeteleri okutturduğumuzu ve buna benzer bir takım soruları sorarak tahkikat yaptı. Ancak giderken de bana “Müdür Bey üzülme, ben de müdür iken şikâyet edilmiştim” demeyi de ihmal etmedi.

            BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN

            Sayın Ertem, geçen öğretim yılı içerisinde bizim köyde yaptığımız faaliyetleri, bilhassa sahneye koyduğumuz “Buzlar Çözülmeden” isimli oyunu diline dolayan ve aleyhime, Tercüman gazetesindeki köşesinde yazılar yazan Kadircan Kaflı’ya, 5680 sayılı kanuna göre gerekli cevapları vermiş; “satılmış ve Moskof uşağı olmakla itham edilen” Hasan âli Yücel, Hakkı Tonguç gibi eğitimcilerin de müdafaasını yapmıştım. Gelen müfettiş elindeki “Tercüman kupürlerini de tahkikat mevzû yapmıştı.

Bir tesadüf neticesi, İlhan Nejat Leblebicioğlu’nun yaptığı ve Şarkışla İlçe Disiplin Kurulu’na sevkedilen dosyanın muhtevası hakkında bilgi edindim.

Yapılan tahkikatın neticesi men-i muhakemeye ve benim de oradan alınmama karar verilmiş. Yalnız tahkikat dosyasının ilginç tarafı şurası: Benim vazife yaptığım köyden, sadece menfaatı bozulan iki kişinin aleyhte ifadesi var. Diğer onlarca ifadesi alınan şahit benim lehimde ifade vermişler. Fakat Leblebicioğlu kararını o tahkikata göre değil de Şarkışla A.P. İkinci Başkanı ve Şarkışla Müftüsü’nün ifadelerine göre vermiş. Halbuki ben bu adamları bir defa bile görmüş, konuşmuş değilim. Onlar da bir defa bile Ortabucak’a gelip beni ve okulumu görmüş değiller. Acaba Sayın Müfettiş benimle hiç ilişiği olmayan bu kişilerin ifadelerini neden aldı?

Sayın Bakanım, benim tayinimle ilgili benim bildiklerim bundan ibaret. Bu mektubu yazmaktan maksadım, teşkilâtınız içerisinde cereyan eden ve malûmatınızın bulunmadığını zannettiğim bazı olayları size anlatmak! Yoksa ben yurdun her yerinde başarıyla görev yapmayı şeref telâkki eden bir öğretmenim. Zaten Maarif Teşkilâtına dair 789 sayılı kanunun 12. Maddesi “Maarif hizmetinde asıl olan muallimliktir” der. Ben iki ay içerisinde hem üstün başarılı rapor alıp Zât-ı Âlinizin teşekkürüne mazhar olmayı, hem de sürülmeyi mantık ölçüleriyle kabili telif bulamadığım için bunları yazdım.

Saygılarımla.

***

Evet, Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, İtalyanca vb. yabancı sözcüklerle –bazıları yanlış- yazılmış uzun bir betik okudunuz.

Sadece ben değil, bugün, Osmanlıca dediğimiz 16 dilin karışımından oluşan o dili ve Osmanlı’yı özleyenler bile 46 yıl önce benim kullandığım o sözcükleri kullanmıyorlar.

Yani, Büyük Atatürk’ün “Dil Devrimi” sürüyor.

Kim neyi özlerse özlesin, kim ne söylerse söylesin, kervan yürüyor!

Başlangıçta da yazdığım gibi, bu betiği hem dildeki değişimi göstermek, hem de, egemenlerin yönetiminin 46 yıl önce de aynı olduğunu belirtmek için köşeme taşıdım.