ATATÜRK’Ü ‘MEVLİD OKUTARAK’ ANMAK
Prof. Dr. Mehmet Kanar “Örnekli Etimolojik Osmanlı Türkçesi Sözlüğü” nde, Arapça mevlid sözcüğünün anlamını “doğum yeri, doğma, doğum zamanı” olarak vermiş.
Mevlûd sözcüğü ise, mevlid anlamına kullanıldığı gibi “bebek” anlamında da kullanılmış.
Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat” ında da aynı şeyler yazılmış.
Türk yazınında (edebiyatında) mevlid, peygamberin doğumunu, yaşamından kısa bölümleri anlatan ‘mesnevi’ adı verilen yazınsal bir türdür. Şimdiye değin 63 mevlid yazılmışsa da, bunların en ünlüsü 15. Yüzyılda Süleyman Çelebi’nin yazdığı “Kurtuluş Nedeni” (Vesîletü’n Necât) adlı yapıtıdır. Bu yapıtın ezgisi (bestesi), 17. Yüzyıl’da, tekke müziği şeklinde, Bursalı Sekbân isimli biri tarafından yapılmıştır.
İslam peygamberi Muhammed’in doğum günü 12 Rebiülevvel’dir.(1) Ülkemizde her yıl bu gün ‘Mevlid Kandili’ olarak kutlanır.
***
Aslında bugünkü yazımın konusu size “mevlid” hakkında bilgi vermek değil!
Artık, ‘Mısır’daki sağır sultan’ bile biliyor ki, üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine, özellikle ABD ve AB yayılımcılığı ile onların yerli işbirlikçilerince bir “Türk –Kürt Federe İslam Devleti” kurulmak isteniyor.
Bu çabaya da, Atatürk’ün kurduğu bir parti olan CHP’nin şimdiki yöneticilerince destek veriliyor. Gerçi bu destek CHP adına değil YCHP adına yapılıyor olsa bile, bu birbirinden ayrı iki partinin tabanının aynı olduğu bir gerçek!
Son yıllarda, CHP’yi ana ilkelerinden koparmak isteyenler, dincilerin yöntemlerini kullanıyorlar. Çarşaflı kadınlara parti rozeti takmalar, türban denilen dincilik simgesi giysilerin giyilmesinin önünü açmalar, yakınlarında birçok cami varken Parti binasında ‘mescit’ açmalar, Atatürk’ü sonsuzluğa uğurladığımız günlerde, Peygamberin doğumunu ve yaşamından kesitleri anlatan şiirlerin ezgilerini okutarak, Atatürk’ü anmalar dincilik değil de nedir?
Anayasasında laik olduğu yazılan bir ülkede, din Tanrı ile kişi arasındaki özel ilişkidir.
Dindar dediğimiz inanç sahipleri, bu inançlarını kişisel, kurumsal çıkar sağlamak, gösterişte bulunmak için kullanmazlar.
Dinci ise, ‘din inancını’ kişisel ya da kurumsal olarak, çıkar sağlamak için kullanır.
YCHP’nin, günümüzde en çok çıkar sağlayan ve dindarları üzen ‘dincilik akımına’ kapılması acı vericidir.
***
Atatürk’ü anmak, O’nun ilkelerini, devrimlerini, kurduğu ‘demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni korumak, kollamakla olasıdır.
O’nun adını anmaktan kaçınanların, O’nun ilkelerini, kurduğu devleti yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapanların at koşturduğu bir ülkede, O’nun kurduğu bir partinin yöneticilerinin O’nu dinsel bir gösteriyle anmaları aymazlıktır!
***
YCHP Genel Başkanı övünerek “Ben Dersimliyim” diyor.
Tunceli adının Dersim olarak değiştirilmesini istiyor. Yani Atatürk’ün sağlığında ve onun isteği ile çıkartılan 25 Aralık 1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’yle ilgili yasayı tanımıyor.
YCHP, yaşamsal nitelikte birçok devrimi gerçekleştiren “1930’lar CHP’sini” yadsıyor.
“Biz o CHP değiliz” diyor.
1937 yılında, Fransızlardan, İngilizlerden edindikleri silahlarla karakollarımızı basan, askerlerimizi öldüren, telefon hatlarını kesen, köprüleri havaya uçuran, vergi ödemeyi kabul etmeyen, kendine “general” unvanı verip, bu unvanla İngiltere’den yardım isteyen eşkıya Seyit Rıza önderliğinde T.C. ye yapılan başkaldırıyı önleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden şimdi, ‘özür dilemesi’ isteniyor.
YCHP’nin Genel Başkan Yardımcısı da çıkıp, milyonlarca kişinin gözü önünde –televizyonda- özür diliyor.
Bu bir aymazlıktır!
***
ABD yayılımcılığı (emperyalizmi) Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyabilmek için, ülkemizde bir “ılımlı İslam” devleti, doğu ve güneydoğumuzda ise, kendisine bağlı bir “Kürt Devleti” istiyordu.
Bu işin yolunu, yöntemini hazırlayan, bu konuda yazılar, kitaplar yazan kişi ise “CIA’nın Türkiye Masası’ndan” Graham Fuller’di. Çok iyi Türkçe konuşan Fuller’in uğrak yerlerinden biri de Diyarbakır’dı.
AKP, kendisine çizilen bu yol haritasıyla, Kürt ve Sünni İslam açılımını beraberce ve eş zamanlı yürüttü.
Çünkü yayılımcılık ‘Türk’ kavramına, Atatürk’e ve O’nun devrimlerine karşıydı.
Çünkü yayılımcılık Lozan’la kurulan tek bir ereği olan (üniter) Türk Cumhuriyeti’ne karşıydı.
Çünkü yayılımcılık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ‘Batılı Devletler’ arasında görmüyordu.
***
AKP’nin Sünni İslam ve Kürt açılımlarının en üzüntü verici, acıklı ve dokunaklı yanı; Atatürk’ün kurduğu CHP’yi ele geçirerek, partinin adına ‘yeni’ sözcüğünü ekleyen YCHP yöneticilerinin bu açılımlara destek vermeleridir.
Yazık, çok yazık!
(1)Ülkemizde 1839 yılına kadar “Hicri Takvim” kullanılıyordu. Rebiülevvel bu takvimin üçüncü ayıdır. 1839’dan sonra Rumî (ya da Malî) takvim; 26 Aralık 1925’ten sonra da bugün kullandığımız Milâdî Takvim kullanılmaya başlanıldı. Hicri yıldan, yüzde üçü çıkarılır sonuca 651 eklenirse Milâdî yıl bulunur. Hicri takvimdeki bir gün, Milâdi takvimde her yıl aynı güne rastlamaz. Yani 12 Rebiülevvel’de doğan Peygamber’in doğum günü sadece “Mevlid Kandili” olarak kutlanır. “Kutlu Doğum Haftası”1989 yılından beri “Nur Cemaati” tarafından ortaya atılıp desteklenen bir haftadır.