Seçime Beş Kala, MİLLETVEKİLLİĞİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER…
Eğer bir değişiklik olmazsa, 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri beş ay sonra, yani 14 Haziran 2015 günü yapılacak.
Ancak, okullar yaz tatiline girmeden, yazlıkçılar yazlıklarına gitmeden, bağ-bahçe işleriyle uğraşanlar bu işlere başlamadan seçimlerin yapılmasını isteyenler belki seçimleri bir ay öncesine çekebilirler.
Her durumda seçimlerin eli kulağında!
***
Eskiden her seçim bende bir coşku (heyecan) yaratırdı.
İlkokul üçüncü sınıfta olmama karşın anımsadığım ilk seçim 1950 genel seçimleridir.
Babam CHP’liydi. Atatürk ve İnönü’ye söz söyletmezdi. Çok okuyan birisiydi. Zengin bir kitaplığı vardı.
07 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti’yle, çok partili döneme geçişimizi erken bulmuştu. Bireyleri eğitilmemiş toplumlarda, demokrasinin işlemeyeceği inancındaydı.
Kurulduktan 4 yıl sonra yapılan seçimlerde 27 yıllık tek parti yönetimini sonlandıran Demokrat Parti büyük bir utku (zafer) kazanmıştı.
Seçim sistemi nedeniyle, yüzde 52.67 oy almasına karşın 405 milletvekili, CHP ise yüzde 39.45 oyla 70 milletvekili çıkarmıştı.
O yıl, bir ilkokul öğrencisi olarak, doğaldır ki seçimlerle ilgili ayrıntılı bir bilgim yoktu. Beni ilgilendiren ailemizden birisinin Tokat Milletvekili seçilerek Ankara’ya gitmesiydi.
Karslıoğlu Hacı Mustafa Özdemir D.P. den milletvekili seçilmişti. Mustafa Amcam, dedemin amcasının oğluydu. Babamdan 8 yaş büyüktü. 1939 depreminde, Niksar’a gelen İnönü’ye Niksar Halkı adına istekler sıralayınca, İnönü kendisini azarlamış, o da CHP’den ayrılmış, bu nedenle D.P. kendisine milletvekilliği önermişti.
***
1954 ve 1957 seçimlerini çok daha iyi anımsıyorum.
D.P. 1954’te %57.5 oyla 502 milletvekili, CHP %41.1 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı. Buna, seçimde uygulanan çoğunluk sistemi neden olmuştu.
1957’de D.P.’nin oyları 10 puan düşmesine karşın 424 milletvekili ile birinci olmuş, CHP 178 milletvekili çıkarmıştı.
1959 yılında Milas’ta öğretmendim. Menderes, Kıbrıs sorunu nedeniyle Londra’ya giderken uçağı düşmüş, 14 kişi ölmüş, Menderes kurtulmuştu.
D.P.’li bir arkadaşım bu olay nedeniyle Menderes’e “Peygamber gibi adam” demişti.
Ne dokunaklıdır ki, bu “peygamber gibi adam” 17 Eylül 1961 tarihinde asılarak yaşamı sonlandırılmıştı.
***
Doğrusu, 25 Dönem Milletvekili Genel Seçimlerini artık “halkın seçimi”; TBMM’ye girecek olanları da “vekilim” olarak görmüyorum.
Siyasi Partiler Yasası’nın, parti yöneticilerine verdiği yetkiyle, yine bir takım isimler, bir takım kişilerce milletvekilliğine uygun görülecek, hazırlanan listeler illere gönderilecek ve her zaman olduğu gibi, halka “Biz, sizin vekillerinizi seçtik. Siz de kurala uygun olsun diye bu isimleri onaylayın” denilecek.
Dolayısıyla bu onaylama işlemi –ya da oynanan oyun demek daha doğru– bende hiçbir coşku yaratmadığı gibi, yaşama sevincime de gölge düşürüyor.
***
Milletvekili, adı üstünde, milletin seçerek, yasama meclisine gönderdiği temsilcidir.
Belli bir süre, ulusun ve ülkenin çıkarları için çalışmakla görevlendirdiği kişidir.
Yani milletvekilliği bir meslek değildir.
Ne acıdır ki, bugün TBMM üyeliği, yine bu üyeler tarafından bir “meslek” haline getirilmiştir.
Meslek, bir kimsenin kendine temel çalışma alanı edindiği, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş, Türkçe bir sözcükle “uğraş” demektir. Meslek tanımı budur.
Bir meslek sahibi, yasalara göre belirlenmiş olan çalışma süresini doldurup, yaşlılık veya hastalık gibi bir nedenle yıllarca öğrenimini gördüğü, emek verdiği işinden ayrılınca kendisine, kalan yaşamını sürdürmesi için bir emekli maaşı bağlanır.
1926 yılına kadar TBMM üyeliği, genel bir ilke olarak memurların emekliliği için geçen bir süre olarak görülmüyordu. O tarihte, memurken TBMM’ye giren bir üyenin orada geçirdiği süre emeklilik süresinden sayılmaya başlandı.
Daha sonraları da çıkarılan bir dizi yasa ve yapılan düzenlemelerle bugünkü çarpık, insanın içini sızlatan, adil olmayan bir yapı yaratıldı.
***
Değerli olan, önemli olan “asıl” mıdır yoksa “vekil” midir?
Aklı başında olan birisi çıkıp da, “Sen asıla boş ver, önemli olan vekildir” diyebilir mi? Böyle salakça bir tez savunulabilir mi?
Ben öğretmenliğe başladığımda 10 lira “başöğretmenlik” ücretiyle beraber 147.35 TL. maaş alırdım.
7.2 gr. ağırlığında bir Reşat altını 148.1 TL. idi. Yani ben bir Reşat altını alabilmek için maaşıma 75 Kr. daha eklemem gerekiyordu.
Aynı yıl (1958-1959) bir milletvekili aylığı 3200 TL. idi. Bu para ile 21.6 adet Reşat altını alınabiliyordu.
Yani vekilim, asıl olan benden, devletin gözünde 21.7 kat daha değerliydi!
***
Bugün, internette yapacağınız ufak bir araştırma ile “Milletvekilliğinin ne kadar ballı bir iş” olduğuna ilişkin yüzlerce bilgi, belge bulabilirsiniz.
Şimdi, sıradan bir devlet görevlisinin çalışırken aldığı maaşı ve emekli olduğunda alacağı maaşı, TBMM üyelerinin maaşlarıyla karşılaştırmaları için aşağıda vereceğim bilgilerin daha özenli bir biçimde okumasını istiyorum:
Sıradan bir emekli, eğer ek bir iş yapıyorsa, maaşına %15 kesinti uygulanıyor.
Ama, bir TBMM üyesi, hem milletvekili hem de emekli maaşını tam alabiliyor.
Milletvekillerinin şu andaki maaşları 15 bin lira, emekli aylıkları ise 8 bin 190 lira!
Şu an görevdeki 536 milletvekilinin, yaklaşık 400’ü aynı zamanda emekli maaşı da alıyor. Yüzü aşkın milletvekili ise yaşları tutmadığı veya toplam çalışma süreleri 25 yılı bulmadığı için normal maaşlarını alıyorlar.
Eski Cumhurbaşkanları Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Kenan Evren ve Abdullah Gül’ün emekli aylıkları 15 bin 980 liradan 17 bin 500 liraya; eski Başbakanlar Bülend Ulusu, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut ile eski Meclis Başkanlarının emekli aylıkları 11 bin 985 liradan 13 bin 125 liraya yükseldi.
Ölen Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal 13 bin 125 lira; ölen Başbakan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit de 9 bin 844 lira emekli aylığı alıyorlar.
Bir karşılaştırma yapmanız için son bir bilgi daha vereyim:
Yükseköğrenim görmüş, 25 yıl 4 ay çalıştıktan sonra 1. derecenin 3. kademesinden emekli olmuş bir öğretmenin şu an aldığı emekli maaşı ise 1580 lira 25 kuruştur.
Bilmem, artık milletvekilliğinin en ballı iş olduğu konusunda kuşkusu olan var mı?