17 Şubat 2016

KARŞIDEVRİM ANAYASASI

ile Hami KARSLI

 

Aklı doğru ve yöntemli bir biçimde yürütme sanatına, sav (iddia) ve karşı savdan bileşime ulaşma yöntemine eytişim (diyalektik) denilir. 19. Yüzyılın ünlü Alman filozofu Hegel, “gerçeğe ulaşabilmek için, kavramları karşıtlarıyla birlikte düşünmek gerekir” der.

Dünyamızdaki –hatta evrendeki- tüm süreçleri eytişimsel bir bilgiyle çözümleyebiliriz. Çünkü o süreçlerin tümü zaten eytişimsel bir şekilde işlemektedirler.

***

Her devrim, karşıdevrim sürecinin doğuşunu da beraberinde getirir.

Bu, ak–kara, sıcak–soğuk, iyilik–kötülük, gece-gündüz ve benzerleri gibi, zıtların beraberliğidir.

Bir ülkede bir devrim yapılırken, aynı süreçte karşı devrim de doğar.

Ancak kuvvetli olan kuvvetsizi baskılar, tamamen yok edemez. Devrim gücünü yitirince karşıdevrim boy göstermeye başlar. Bu diyalektiğin yasasıdır.

Bu yasayı bilmeden, Türk Devrimi’ni ve bu devrime “karşıdevrimi” anlamamız olanaksızdır.

***

Türk Devrimi, Türk Ulusu’nun istencini (iradesini) ortaya koyan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 günü başlayıp, 1922’de Saltanatın kaldırılması, 1937’de laikliğin Anayasaya girmesine kadar devam eden bir süreçtir. Doğaldır ki, bu süreç de önceki bir sürecin sonucudur.

Bu süreçte, Türk Ulusu’nun erinç ve gönenci için, dünyada hiç kimsenin önceden bilemeyeceği kadar çok şey yapılmıştır.

Yüce Önder Atatürk’ün yaratıcı gücü ve çelik gibi istenci, bu dönemde karşıdevrimin ve devrimcilerin boy göstermesine izin vermemiş, Kubilay olayı gibi bazı kıpırdanmaları ise ezmiştir.

***

Türk Devrimi’nin ilk kırılma noktası, Atatürk’ü sonsuzluğa gönderdiğimiz 10 Kasım 1938 günüdür.

Çünkü Türk Devrimi’ni yaşama geçiren kadroya güç veren, ışık veren, onları aydınlatan ana kaynak, yayılımcılığa (emperyalizme) karşı ilk savaşı başlatan, tüm yüzyılların en büyük devrimcisi Yüce Atatürk idi.

Halkevlerinin, köy enstitülerinin kapatılması, hatta çok partili yaşama erken geçişimiz, Marshall yardımı nedeniyle yayılımcılığa ödünler vermemiz Türk Devrimi’nin diğer kırılma noktalarıdır.

İşte, özetin özeti olarak belirttiğim bu kırılmalardan sonra 14 Ağustos 2001’de kurulan AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidar oldu.

***

Türk Devrimi’ni yapanları “iki sarhoş” diye nitelendirenler, son 14 yılda Atatürk Devrimleri’nin birer birer yok edilmeye başlandığı –ve bir kısmının yok edildiği- bir süreci işletmeye başladılar.

V. İ. Lenin, politika için “ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir, onun genelleştirilmiş ve sonuçlarına vardırılmış biçimidir” der.

Son 14 yılda yaratılan ekonomi:

Büyümesini, tüketim ve kısa dönemli dış akçalamaya (finansmana) dayandıran, düşük teknolojili kesimlerle (sektörlerle) geliştirmeye çalışan, bu yüzden de büyüme hızı gerileyen;

İşsizlik oranı sürekli artan;

Cari açığı durmadan yükselen, dolara ‘dur’ diyemeyen bir ekonomidir.

Toplum, iktidardan yana olanlar ve olmayanlar diye, karpuz gibi ikiye yarılmış; iş ve aş yandaşlara verilmiştir.

“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan ant, kurum adlarının başlarındaki T.C. ler kaldırılmıştır.

İktidar olmak için güçlerinden faydalandıkları cemaat ve ödün verdikleri ayrılıkçı terör örgütüyle, çıkar paylaşımında kavgaya girilmiştir.

Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” sözü, “yurtta savaş, dünyada savaş” haline getirilmiştir.

Şimdi ise tüm yapılan ve yapılacak ihanetlere kılıf hazırlamak için yeni bir Anayasa için uğraş verilmektedir.

***

Öncelikle benim şunu anlamam olanaklı değil:

Bu Meclisin yeni bir Anayasa yapması, Anayasaya ihanettir.

Çünkü bu Meclise seçilen milletvekilleri, mevcut Anayasa’nın 81. Maddesine göre “… . . Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dememişler miydi?

Düşünün, size korumanız için bir şey veriyorlar (emanet ediyorlar). Örneğin bir ev teslim ediyorlar. Siz de, o evi korumak için namus, şeref sözü veriyorsunuz. Sonra da “Ben bu evi beğenmiyorum. Bunu yıkıp yeni bir ev yapacağım” diyorsunuz.

O zaman siz ettiğiniz ant gereği “namussuz ve şerefsiz” olmuyor musunuz?

TBMM’nin görevlerini belirleyen Anayasanın 87. Maddesinde, bu Meclise yeni bir Anayasa yapma görevi verilmemiştir.

***

AKP’nin tüm erkleri (yasama-yürütme-yargı) tek bir elde toplamayı amaçlayan, ucube bir “başkanlık sistemi” ne yasal kılıf hazırlamak için giriştiği bu eyleme, PKK’nın Meclisteki uzantısı görünümündeki HDP’nin katılarak, Türk Ulusçuluğunu Anayasa’dan çıkarma amacını anlayabiliyorum. Çünkü onlar için büyük Kürdistan’a giden yol buradan geçiyor.

Ama Atatürk’ün CHP’sini Yeni CHP haline getirenlerin ve MHP’nin böyle bir Anayasa için komisyona üye vermelerini anlayamıyorum.

Bu partiler, bu Ulusun bir bireyinin “Ben TÜRK’üm” yerine “Ben Türkiyeliyim” demesinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nasıl bir yıkıma, bölünmeye götüreceğinin ayırdında değiller mi?

Hazırlanacak yeni Anayasa, yayılımcılarla (emperyalizmle) işbirliği içerisinde olan karşıdevrimcilerin anayasası olacak ve artık herkesin bildiği –yayılımcılığın temel ilkesi olan- parçala, böl ve yönet amacına hizmet edecektir.

Karşıdevrim anayasası, devrime ihanet anayasasıdır.

            Türk Devrimi’nden yana olanların, Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazıp bıraktığı “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımına sahip çıkmaları ve her zamankinden daha uyanık olmaları gerekmektedir.