02 Mart 2016

“SEVGİNİN GÜCÜ, GÜCE OLAN SEVGİ”

ile Hami KARSLI

 

28 Şubat 2016 günü Sözcü’de Uğur Dündar’ın “Öyle Bir Aşk ki!..” başlıklı yazısını okurken, Zeitgeist Hareketi Belgesel filminde duyduğum ve bir yere kaydettiğim

“sevginin gücü, ‘güce olan sevgiyi’ aştığı vakit dünya aydınlığa kavuşacaktır” sözünü anımsadım.

Uğur Dündar yazısında Suna ve İnan Kıraç çiftinin aşkından söz ediyor ve Vehbi Koç’un kızı olan Suna Hanım’ın ALS tanısı konulan hastalığına karşın, eşinin ve kızının 16 yıldır Suna Hanım’a nasıl destek olduklarını anlatıyordu.

Zeitgeist Hareketi Belgeselinde ise, toplumun her türlü iyiliği için, bilimsel bir yöntemle sosyal kalkınmayı savunan, modern küresel halkın paraya değil kaynağa bağlı bir ekonomiye geçmesini hedefleyen, on binlerce üyesi olan dünya çapındaki bir hareket anlatılır.

***

            “Güç” sözcüğü, dilimizde hem sıfat hem de ad olarak çok kullanılan bir sözcüktür.

Zeitgeist Hareketi Belgesel filminde sözü edilen güç, “bir olaya yol açan devinim”, “sınırsız salt nitelik”, “büyük önemi ve etkinliği olan, bir amaca ulaştıran nitelik” anlamlarına gelen bir ad olarak kullanılmıştır.

Bir düşünür, “Tanrı sevgidir. Onun gücü her şeye yeter”, başka bir düşünür de “Kıyamet sevginin tükendiği zaman olacaktır” der.

İnsanı bir kimseye ya da şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygunun gücünü anlatması bakımından bu sözlerin önemli olduğunu düşünüyorum.

***

Gerçek sevgiyle, güce olan sevgi birbirlerinden farklı kavramlardır.

Bence, güce olan sevgi anlatımı yanlıştır. Genelde güçlü olandan hem korkulur, hem de bir çıkar sağlanmaya çalışılır.

Korkulan şey sevilmez. Sevilen şeyden de korkulmaz.

Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan yakın ilgi ve bağlılık çıkara dayanıyorsa, o ilişkinin adı sevgi değil, çıkar ilişkisidir. Çıkar kaybolduğunda ilişki de biter.

Gerçek sevgide çıkar ilişkisi yoktur. Bir anne-baba, çocuğunu severken, onun kendilerine sağlayacağı faydaları düşünmezler.

Bir karı-koca, birbirlerini, elde edecekleri çıkara göre seviyorlarsa, bu sevgi değil, çıkar ortaklığıdır.

Yalancılar, iyilikbilmezler (nankörler), verdiği sözde durmayanlar, aç gözlüler, sorgulamayanlar, kör inançların peşinde koşanlar, tüm alçak ve bayağı insanlar sevmek eylemini (fiilini) bilmezler, bilemezler.

Sevmek eylemi ancak kişilikli insanların yapabileceği bir eylemdir.

            Dünyanın aydınlığa kavuşması ise bu insanların çoğalmasıyla olasıdır.

***

İçinde gerçek sevgi olmayan hiçbir iş başarılı olamaz.

Örneğin, bir yurt hizmeti olan siyasa (politika) ile uğraşanlar sevmek eylemini bilmiyorlarsa o siyasetçilerin başarılı olmalarına olanak yoktur.

Bu ülkede yürürlükte olan Siyasal Partiler Yasası, Seçim Yasası var olduğu sürece, milletin vekilliğine soyunan kişiler, öncelikle partilerinin genel başkanlarına ve genel merkezde kümelenen takımerkine (oligarşik yapıya) bağlılıklarını, sevgilerini göstermek gerekliliğini duyarlar. Bunu yapmayanın –hangi partiden olursa olsun- TBMM’ye girme olasılığı yoktur.

Bu ise sahte sevginin yani güce olan sevginin ortaya çıkmasına neden olur.

***

Bir kişinin, hiçbir koşula bağlı olmayarak yönetimde egemenliğini kabul edenler (ona biat edenler) aslında o kişiden çıkar sağlayanlardır. O kişi için dile getirdikleri sevgi sözcüklerinin hepsi de düzmecedir (sahtedir).

Osmanlı’da, Padişah bir tören için tahtına oturduğunda veya atına bindiğinde yahut camiye gittiğinde ya da kutlamaları kabul ederken orada hazır bulunan alkış çavuşları, tören görevlisinin işaretiyle hep bir ağızdan; “Padişahım çok yaşa” diye bağırırlardı. Bu bağırış, padişaha karşı yapılan bir dua, bir alkıştı. Arkasından da ‘nidacı’ adı verilen birisi, padişahı uyarma niteliğinde olan “mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye bağırırdı.
Bu bağırış, ince bir uyarı ve “sen de bizler gibi Allah’ın kulusun yarın ölecek ve bizler gibi ilahi adalette hesap vereceksin.  Bunu unutma ve tahtta otururken sakın ola gururlanma” demekti.

Bizim Osmanlı hayranı, yeni düzen tören düzenleyicilerimiz, alkış çavuşlarımız “Padişahım çok yaşa” diye bağırıyorlar.

Ancak bunların arasından bir “nidacı” çıkıp da “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” deme yürekliliğini gösteremiyor.

Yazık, çok yazık!..