A N A Y A S A
Yeni anayasa için düğmeye basıldı. Şu anda AKP ve TBMM’de bulunan tüm muhalefet partilerinin, yeni bir anayasa yapılması konusunda hemfikir olduklarını basına yansıyan sözlerinden biliyoruz.
Ancak birçok ünlü hukukçu ise bu meclisin yeni bir anayasa yapmaya hakkı olmadığını söyleyerek, “12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimleriyle oluşan TBMM’nin, halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’na dayanarak oluştuğunu dolayısıyla tüm çalışmalarını bu anayasaya uygun ve onun sınırları içerisinde yapmakla yükümlü olduklarını, ancak mevcut anayasanın 175. maddesinin sınırları içerisinde kalmak koşuluyla sadece ‘anayasa değişiklikleri’ yapabileceklerini” ifade etmektedirler.
Yine bu konuda görüş bildiren büyük bir kesim “Yeni anayasalar, mevcut ve yürürlükteki bir anayasaya göre seçilmiş milletvekillerinden oluşan ‘kurulu iktidarlar’ tarafından değil, ‘aslî veya talî kurucu iktidarlar’ tarafından yapılır”(1) demektedirler.
Anayasa, devlet ideolojisinin belgesidir.
T.C. Anayasası’nın ilk üç maddesi bunu belirtir. Dördüncü madde ise, ilk üç maddenin yani devletimizin temel ideolojisinin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini söyler.
***
Bir devletin nasıl yönetileceğini, temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, kişi hak ve özgürlüklerini düzenleyen yasalar bütününe anayasa denir. Anayasal bir yönetim yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşur. Türkiye’nin ve öteki ülkelerin çoğunun yazılı bir anayasası vardır. Ama bazı ülkelerin anayasası yazılı hale getirilmemiştir. Örneğin İngiltere’nin yazılı bir anayasası yoktur. Bu ülkede devletin yönetim biçimi yüzlerce yıllık yasalara ve geleneklere göre belirlenir.
Türkiye’de ilk anayasa 1876’da Osmanlı döneminde yürürlüğe girdi. Bu anayasaya Teşkilat-ı Esasiye Kanunu denmişti. Kurtuluş Savaşı sırasında Ocak 1921’de egemenliğin milletin olduğunu belirten yeni bir anayasa kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Nisan 1924’te daha kapsamlı bir anayasa yürürlüğe kondu. Bunu 1961 ve 1982 anayasaları izledi. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yürütme, yasama ve yargı organlarının güçleri ve ilişkileri anayasada belirlenmiştir.
***
Kişisel olarak ben, -bir başka açıdan da- bu meclisin yeni bir Anayasa yapma hakkı olmadığını düşünüyorum. Çünkü, daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, bugün TBMM’de bulunan vekillerin özde halk tarafından seçildiğine inanmıyorum.
Var olan ‘Siyasi Partiler Yasası’ ve ‘seçim sistemi’ nedeniyle, halk, her siyasi partinin yönetiminde kümelenmiş birkaç kişinin seçtiği ve getirip kendisine dayattığı isimlere oy verme mecburiyetine itiliyor. Yani TBMM’ deki vekilleri aslında halk değil, her siyasi partinin lideri ve onun güvendiği birkaç isim seçiyor.
Dolayısıyla, yeni anayasayı halkın seçtiği vekillerin yaptığı iddiası doğruyu yansıtmıyor. Yeni anayasayı AKP, YCHP, MHP ve BDP’nin en üst yönetici kadrosu istiyor ve yapıyor.
***
Yeni anayasa neler getirecek?
Bu soruya en doğru yanıtı 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne dek iktidarda olan AKP’nin yaptıklarına ve bu partinin en üst yöneticilerinin söylediklerine bakarak yanıt verebiliriz.
Ayrıca Sayın Başbakanımızın eşbaşkanı olmakla övündüğü, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin ve girmek için can attığımız(!) Avrupa Birliği’nin nasıl bir Türkiye istedikleri de, yeni yapılacak anayasa konusunda bizlere ipucu vermektedir.
Yeni TC Anayasası’nda çok büyük bir olasılıkla Türk, Türklük, Atatürk, Atatürkçülük ve Türk Milleti gibi kavramlar bulunmayacak.
AKP, Barış ve Demokrasi Partisi’nin “çok kimlikli” ve “ana dil” güvencesi olan anayasa isteğine sıcak bakarken ayrıca,Genelkurmayı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamayı, askeri yargıyı kaldırmayı, laiklik yorumunu değiştirmeyi, ‘Başkanlık Sistemi’ ni dayatmayı, şimdiki anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmeyi açıkça seslendiriyor.
Bakınız, AKP’nin oylarıyla bugün Çankaya’da oturan Sayın Cumhurbaşkanımız, Refah Partisi Kayseri Milletvekili iken, 19 Aralık 1992’de Ankara’da yapılan “Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin 3. İstişare Toplantısı” nda yaptığı uzun konuşmasında özetle şöyle demişti:
“70 yıldır halkına zıt bir sistem içindeyiz
Halkıyla barışık olmayan, halkına düşman bir sistem içindeyiz doğrusu 70 senedir… Tek partinin 6 sloganı ile ortaya çıktı. Milliyetçilik, laiklik vs. bu ilkeler millete zorla dayatıldı.
Tek insanın heykeli tek insanın resimleri
Türkiye’nin Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi andıran büyük karakteristikleri var. Halkın yıldırıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Aynı tek adam pozisyonu! Her yerde aynı tek insanın resimleri, heykelleri!
“Ne mutlu Türk’üm” yaza yaza ilkelleştik!
Milliyetçilik, Türkçülük şeklinde alınmış ve ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. “Ne mutlu Türk’üm…” lafını her yere yaza yaza Türkiye ilkel bir hale dönmüştür.
İkinci cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık…
Tek parti devrinden kalan zihniyetin değişmesi, İslam’a bakış açısından değişmesi gerekir kanaatindeyim. Bu açıdan 2. cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık kavramlarının tartışılması çok sağlıklı”
Yapılacak Yeni TC Anayasası’nın nasıl olacağı konusunda başkaca bir kehanette bulunmaya gerek var mı?
(1) Siyaset bilimci Prof. Dr. Münci Kapani, “kurulu” ve “kurucu” iktidar tanımlaması yaparak aralarındaki önemli ayrıma işaret etmektedir.
“Kurulu iktidar (ki bundan özellikle devletin siyasal organları olan yasama ve yürütmeyi anlamak gerekir) kaynağını ve yetkilerini Anayasadan alır ve bu yetkileri gene Anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur.
Kurucu iktidar ise devletin temel hukuk düzenini yaratırken, iradesini sınırlayan üstün pozitif hukuk kuralları ile bağlı değildir. Bu bakımdan tamamen bağımsız ve sınırsız bir iradeye sahip olduğu söylenebilir.”
Kapani, kurucu iktidarı “Asıl Kurucu İktidar” ile “Tali Kurucu İktidar” diye ikiye ayırmaktadır. Tali (İkincil ya da değiştirici) kurucu iktidara yürürlükteki Anayasada değişiklik yapmak hakkını teslim ederken hukuki yönden tam ve mutlak bir hareket serbestisine sahip bulunmayabileceğine, iradesine bir sınır konmuş olabileceğine dikkat çekmekte ve kurulu iktidarın (siyasal iktidarın) “egemen” bir iktidar olmadığına dikkat çekmektedir.