26 Ekim 2011

DİNCİ EĞİTİM

ile Hami KARSLI

 Bu gazetede daha önce yazdığım yazılarda “dinci” ile “dindar” arasındaki farkı belirterek, gerçek dindarlara saygı duyduğumu, dincilerin ise, kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen üçkâğıtçılar olduğunu anlatmıştım. Lütfen bu yazıyı okuyanlar bu farkı hep göz önünde bulundursunlar.

AKP Hükümeti son dönemde Kanun Hükmünde Kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti için temel taşı sayılabilecek pek çok şeyi değiştirdi.

Özellikle 651,652 ve 653 sayılı KHK’ larla dinci eğitimin yaygınlaştırılmasının önü açıldı.

2004 yılında çıkarılan bir yasa ile kamu kurum ve kuruluşlarının, belediyelerin, özel idarelerin, kamu bankalarının yüksek öğrenim öğrencilerini burs, kredi adı altında ödeme yapmaları yasaklanmış ve bu iş sadece Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na verilmişti.

27 Ağustos 2011 günü Resmi Gazetede yayımlanan 651 sayılı KHK ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yasaklamanın dışında tutuldu. Bu düzenleme aslında Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne öğrenci çekebilmek ve kaynak aktarmak amacıyla yapıldı.

Bilindiği gibi Osmanlı döneminde kurulan ve mütevellisi (vakfın yöneticisi) kalmamış vakıflar 1935 yılında bir yasa ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmişti.

Bu vakıfların mallarından büyük kira gelirlerine sahip olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu gelirleri, o vakfın kuruluş amaçlarına göre kullanma uygulamasını bir yöntem olarak benimsediği iddiasındadır.

Osmanlı dönemindeki vakıflar genellikle hayır işleri ve eğitim amaçlı kurulmuştur. Buradaki eğitim ise dinsel eğitimdir.

Bu kurulan vakıf üniversiteleri ilerde, vakfın amacı böyle diyerek dinsel amaçlı eğitime geçerlerse hiç şaşmamak gerekir.

14 Eylül 2011 günü yayımlanan 652 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı Örgüt Yasası kökten değiştirildiği gibi, kız öğrencilerin başörtüsü ile sınıflara girebilmelerinin hukuksal ortamı da oluşturularak, dinci eğitime yasal bir kılıf hazırlandı. (1)

17 Eylül günü yayımlanan 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına katılmak için aranan 5. sınıfı bitirmiş olmak koşulu kaldırıldı.

Bu KHK’ daki en dikkat çekici nokta Kuran kurslarındaki yaş sınırlamasının ortadan kaldırılması olsa da, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev ve yetki alanının genişletilmesi ve kadro ataması konusunda elinin rahatlatılması da dikkat çekiyor. (2)

Daha önce de, 6119 sayılı “Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına Dair Kanun”un, 22.02.2011 günü TBMM tarafından kabul edilmesiyle hukuk sistemimiz de İslamî hale getirilmiş ve anlaşmanın, bu yasaya dayanılarak Bakanlar Kurulu’nca onaylanıp yürürlüğe girmesiyle, Türkiye’de şeriata göre çalışacak özel sektör yasal statüye kavuşmuştu.

 Gün geçmiyor ki basında, eğitim ve öğretimin dinselleştirilme çabasına örnek sayılacak bir haber olmasın.

Geçtiğimiz yıl Mersin’de Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nde yatılı olarak okuyan kız ve erkek öğrenciler içinde 45 santim yasağı uygulanmış ve büyük tepki çekmişti. Daha sonra Antalya Muratpaşa Lisesi Müdürlüğü tarafından, öğretmenlerin öğrencilerden bir metreden az bir mesafede durmaları yasaklanmış ve üstelik buna gerekçe olarak da “cinsel istismar ve benzeri durumlarla karşılaşmama” gösterilmiştir.

Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasının ardından yeni bir uygulama başlatıyor ve öğrencilerin, cuma günleri dışında 12.00 -13.00 saatleri arasında öğle tatilinde okuldan dışarı çıkmalarına yasak getiriliyor.Cuma günlerinde ise, isteyen öğrencilerin cuma namazına gidebilmeleri için öğle tatiline izin veriliyor.

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız yaptığı bir açıklamada: “AKP iktidarının muhafazakâr toplum tahayyülünden” bağımsız olmadığına dikkat çekerken “Eğitimin içeriğinden, öğrencilerin tutum ve davranışlarına değin geniş bir alanda, küçük adımlarla mukaddesatçı muhafazakâr ideolojinin tohumları ekilmektedir” diyor.

Ve, AKP Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı:

 “Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam’la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum”  diyorsa, önümüzdeki tablo konusunda başka bir şey yazmaya gerek var mı?

 

 

(1) 28 Eylül 2011 tarihli Tokat Haber’de yazdığım “Ulusal Eğitimimizde Artık Atatürk Yok!”başlıklı yazı ile 652 sayılı KHK’ nın eğitim anlayışını ve sistemini nasıl değiştirdiğini anlatmıştım.

(2) “AKP iktidarı döneminde hem Diyanet’e bağlı hem de kaçak kuran kursları sayısı katlandı.

AKP iktidarı döneminde kuran kurslarının sayısı 3 bin 852’den 8 bin 696’ya çıktı. Okulların bitmesiyle beraber başlayan kuran kurslarında eğitim gören öğrenci sayısı 118 bin 335 iken 2009 -2010 yılında 297 bin 247’ye yükseldi.

 Kuran kurslarının sayısı % 125.5 oranında artmış durumda. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak eğitim veren kuran kursları sayısı 3 bin 852’den 8 bin 696’a yükselirken, bu oran kaçak kuran kurslarında 60 bini buluyor. Öğrenci sayısı da büyük artış gösteren kuran kurslarında AKP iktidarının ilk yıllarında 118 bin 335 öğrenci okurken 2009 -2010 döneminde 297 bin 247 kişi eğitim görüyor. Kuran kurslarına devam eden öğrenci sayısındaki yükselişin %151 oranında olduğu tahmin ediliyor.

AKP çıkardığı bir yasayla ilköğretim 5. sınıfı bitirmemiş öğrencinin Kuran kurslarına gönderilmesi durumunda verilen cezanın hafifletilmesi sağlamış, 20 günden 2 aya kadar verilen hapis cezası 174 TL idari parasına dönüştürülmüştü. Ayrıca AKP döneminde Türk Ceza Yasası’nın 263 maddesiyle kaçak kuran kurslarının önü de açılmış oldu. Yapılan değişiklikle ceza sınırının 1 yıla indirilmesi nedeniyle kaçak kuran kursu açanlar için hapis cezası olasılığı da ortadan kalkmış oldu ve söz konusu yaptırım paraya çevrilebilir bir ceza haline geldi”