24 Ağustos 2011

ASRIN BAŞINDA DOĞANLAR(*)

ile Hami KARSLI

(BİR ASKERİN ROMANI)

 “Asrın Başında Doğanlar” Prof. Dr. Turgut Özeke’nin, babasının yaşam öyküsünü anlattığı çalışmanın adı. Yazar, kitabına ikinci bir ad olarak “Bir Askerin Romanı” ismini vermiş. Ama kitap, bir romandan daha çok bir anı kitabı niteliği taşıyor.  Zaten Sayın Özeke, kitaba yazdığı önsözde “Tipik Anadolu kadını Annemin yaşadığı olaylara ve babamın askerlik anılarına kalıcılık kazandırmak istedim” diyerek bunu doğruluyor.

Anı kitapları, o dönemleri aydınlatması açısından önem taşırlar. Hele de bir kentin geçmişi ile ilgili iseler, o kent sakinleri için daha da değerli olurlar.

Genellikle bir kentin coğrafi ve tarihi geçmişi araştırılır ve bilinir. Ancak bir kentin “sosyal tarihi” o kentte yaşayan insanların neler yaptıkları, birbirleriyle ilişkileri, üretim tarzları, yaşama bakış açılarının bilinmesiyle oluşur.

Anı kitapları, bir kentin sosyal tarihine ışık tutan kitaplardır.

*

Turgut Özeke, 1937 Niksar doğumlu bir doktor. Paris Necker Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde Pediatrik Gastroenteroloji ve Beslenme Dalı’nda yaptığı doçentlik çalışması sonucunda 1979’da doçent, 1988’de de profesör olur.

Kendi dalında yaptığı yayınların dışında “Hayattan Hikâyeler” , “Bir Kurum Bir Yaşam” isimli yayımlanmış kitapları ve yayınlanmaya hazır başka yapıtları da bulunmaktadır.

Doktor Beşir Doster bir yazısında:

“Türk toplumunun gerçekleri hastane koridorlarındadır. Hekimler her gün, her saat, her nöbette bu somut gerçekleri diğer meslek gruplarından daha çok, daha yakından izler görürler” der. Yine aynı yazısında:

“ Cenap Şehabettin, Türk şiirinin önemli kilometre taşlarındandır. Sembolizmin ülkemizdeki öncülerinden sayılır. Asıl mesleği hekimliktir. Üstat bir gün şöyle çevresine bakar ve “Tıbbiyeden her şey çıkar, arada sırada da doktor” der. O günün Türkiye’sine onun gözleriyle bakar ve dediklerini düşünürseniz örnekler muhteşemdir. Gerçekten onun çağında Mekteb-i Tıbbiye politikadan şiire, müzikten yöneticiliğe, tiyatrodan resme kadar pek çok “kıymet” mezun etmiştir” diye yazar.

Prof. Dr. Turgut Özeke de bunlardan biridir.

*

 Dr.Turgut Özeke’nin Babası Kâhyaoğlu(1) Hafız Amca ve annesi Fadime Teyze, benim çok yakından tanıdığım insanlardı. Çünkü aynı mahallede yaşıyorduk. Hafız Amca’nın görevli olduğu Hanegâh(2) Camii, bizim evimizin hemen altındaydı. Caminin önü ve girişindeki taş sahanlıklar bizim oyun yerimizdi. Turgut Özeke, benden üç yaş büyüktü. Ağabeyimin sınıf arkadaşıydı.

İnsanlar, birebir tanıdıklarının yaşam öykülerini daha ilgiyle ve zevkle okuyorlar. Bu nedenle “Bir Askerin Romanı” nı bir çırpıda okuyuverdim.

Doksanlı yıllarda “Niksar’la ilgili yayınlar” üzerine birkaç yazı yazmış ve “Niksar’daki yerel ve mülki yöneticilerin, bir“Niksar Kent Kitaplığı” kurmaları ve Niksar’la ilgili şimdiye dek yayınlanmış tüm kitap, dergi, makale ve benzeri diğer çalışmaların kataloğunu hazırlayarak konuyla ilgili olanların hizmetine sunmaları gerekir” demiştim.  Hatta bu kitaplıkta bulunması gerekli olan yayınların da bir listesini vermiştim. Niksar Belediyesi bu konuda neler yaptı bilmiyorum. “Bir Askerin Romanı” da Niksar Kent Kitaplığı’nda bulunması gerekli yapıtlardan biri…

*

Kitap, Turgut Özeke’nin babası olan Ahmet Oğlu Ahmet Duran’ın yaşam öyküsünü anlatıyor.

Rumî 1316 (Miladî 1900) doğumlu olan Ahmet Duran, Niksar’ın Hanegâh mahallesinden orta halli bir ailenin çocuğudur. Çok küçük yaşta annesini kaybetmiş, üvey anneler – daha çok ninesinin – elinde büyümüş, kuranı ezberleyerek hafız olmuş, rüştiyede (bugünkü ortaokul seviyesinde bir eğitim kurumu) öğrenci iken askere alınmış, yaya olarak önce Samsun’a, oradan Batum’a gitmiş, ikibuçuk yıl sonra yine yaya olarak Erzurum üzerinden Niksar’a dönmüştür.

Daha sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı’na da katılan Hafız Ahmet Duran, Bursa’ya ve İstanbul’a giren ilk askerlerden biri olmuştur.

Osmanlı’nın son dönemini, Cumhuriyet’in ilk yıllarını, tek partili ve çok partili hayatı yaşayan, 1913, 1939, 1942 ve 1943 depremlerinin acılarını gören Ahmet Duran’ın yüreği yurt ve ulus sevgisiyle doludur.

Dini eğitim almasına karşı “dinci” değildir. O, tüm samimi inananlar gibi gerçek bir “dindar” dır.

Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş, bu devrimlerin, yaşadığı kasabada kökleşmesi için büyük çaba harcamıştır.

1939 depreminden sonra kurulan “Niksar Mektep Sevenler Cemiyeti” nin içinde görev almış ve Niksar Ortaokulu’nun yapılmasına katkı sağlamıştır.

Sayın Özeke’nin de vurguladığı gibi “Bir Askerin Romanı” yirminci yüzyılın başında doğan, Osmanlı’nın çöküşünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını yaşayan dedelerimizin, ninelerimizin acıklı ama onurlu öyküsünü anlatmaktadır.

Günümüz insanının bu tür kitapları okuması “insan belleğinin unutma hastalığı ile sakat olması” na karşı bir önlem olarak da algılanmalıdır, diye düşünüyorum.

***

 

 

(*) ASRIN BAŞINDA DOĞANLAR (Bir Askerin Romanı) Yazan: Prof. Dr. Turgut Özeke, Bursa Alfa Aktüel Yayınları, 1.Baskı: Haziran, 2011, Orta Boy, 264 sayfa.

(1) Kâhyaoğulları’nın nüfustaki lakapları “Kethüdaoğulları”dır. Osmanlı döneminde, varsıl kimselerin ya da devlet büyüklerinin bir takım işlerini görenlere Farsça “Kethüda) denilirdi.

(2)“Hanegâh” sözcüğü hem Farsça’da hem de Arapça’da kullanılan bir sözcük. Farsça bir birleşik isim olan hân-gâh veya Arapça hân-kah tekke, dergâh, zâviye, açı, dervişlerin evi gibi anlamlar taşır. Bence, mahalleye verilen bu isim, büyük bir olasılıkla şimdi restore edilen eski ‘Hânegâh Camii’ yerinde bulunan ve içinde din görevlilerinin de yaşadığı bir ibadethaneden dolayıdır. Ayrıca şöyle de düşünülebilir. Hâne, Farsça’da ev; gâh ise Farsça’da yer bildiren bir edattır. Bu iki sözcük bir arada “evyeri” anlamında da kullanılmış olabilir. Ancak şurası muhakkak ki, Hanegâh mahallesi Niksar’daki en eski yerleşim alanlarından biridir.