D U Y A R S I Z L I K
Bir etkiye gösterilen tepki için eskiden “hassasiyet” sözcüğünü kullanırdık. Şimdi böyle insanlar için “duyarlı” sıfatını kullanıyoruz.
Bir toplumun yücelmesi de, alçalması da, o toplumu meydana getiren bireylerin duyarlılığı ile doğru orantılıdır.
Duyarlılık ise insanın kişiliğini oluşturan niteliklerin en önemlisidir.
Bizi toplumda saygın ve onurlu kılan şey, bireysel ve toplumsal konulardaki duyarlılığımızdır.
“Yüzüne tükürsen yağmur yağıyor” dediğimiz duyarsız insanların toplumda en ufak bir saygınlığı yoktur. Bu tipler, küçük çıkarları için onurlarını satabilen insanlardır.
***
Ülkemiz ve ulusumuz zor bir dönemden geçiyor.
Emperyalizmin kanlı eli, yerli işbirlikçileriyle beraber 1923 devrimi ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı yok etmeye çalışıyor.
Lozan’ı kabul etmeyenler bugün Sevr’i hayata geçiriyorlar.
Emperyalizmin ustaca hazırladığı bir senaryo gereği Laik Türkiye Cumhuriyeti parçalanmak ve Büyük Ortadoğu Planı’nda bir “koçbaşı” gibi kullanılmak isteniyor.
Habur’da kurulan sözde mahkemelerde 4 dakikada bir terörist aklanırken, Silivri’de, Hasdal’da onlarca yurtsever Atatürkçü suçlarını bilmeden yıllarca tutuklu kalıyorlar.
Mustafa Sönmez’in verdiği bilgilere göre (bkz. Cumhuriyet, 4 Temmuz 2011) Türkiye’de 2005 yılında 56 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı, 2011 yılı Mayıs ayı itibarıyla 123 binin üzerine çıkmış. Üstelik içerdeki bu 123 bin kişinin yarısına yakını hükümlü bile değil, tutuklu!
Ülkemizde adeta, -1940’lı yılların sonunda başlayıp 1950’li yılların sonuna değin ABD’de süren anti-komünist kuşkuculuğu McCarthycilik gibi- birçok önemli insanın hayatı karartılmakta ve yüzlerce insana ıstırap çektirilmektedir.
Telefon dinlemeleriyle, gizli şahitlerle, ne idiğü belli olmayan insanların bildirimleriyle insanlar tutuklanıyor ve daha önemlisi tüm yurtseverlere bir gözdağı veriliyor.
Bugün toplumun yarısı, yarın toplumun üçte ikisi yandaş haline getirilerek devletin parasıyla beslenirken karşıt olanlar da sindirilmek isteniyor.
***
Eğer bir ülkede devlet, iktidarın dünya görüşüne ve o iktidarın liderinin ilkelerine göre örgütlenir ve belirlenirse;
Basın ve yayın kuruluşlarına mevcut ideolojiye göre yayın yapması zorlanırsa;
Muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenirse;
Tek tip düşünce toplumda baskın haline getirilirse;
Popülizm ön planda tutulursa;
Kısacası yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanmaya çalışılırsa bunun adı tüm dünya sözlüklerinde faşist diktatörlük tür.
İtalya’da Mussoloni, Almanya’da Hitler, İspanya İç Savaşı’nda Francisco Franco, Portekiz’de Salazar diktatörlükleri nasıl sonlanmışsa tüm faşist diktatörlükler de aynı şekilde sonlanırlar. Bu diyalektik düşüncenin kanunudur.
***
Ergenekon-Balyoz soruşturma ve davalarında farklı düşünen beş yargıç tek tek sürüldüler.
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan son gelişmelerle ilgili olarak şöyle diyor: (Bkz. 15 Temmuz 2011 tarihli Cumhuriyet)“İktidarı koruma özel görevi verilmiş bu mahkemelerde, özgürlükleri korumaya kalkışan her saygın yargıç ya sürgüne gönderilmekte ya da soruşturmalarla taciz edilerek susturulmaya çalışılmaktadır. Bu sürek avı ile HSYK, bağımsız yargının temsilcisi yargıçları ve savcıları; özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ise farklı düşünenleri halletmektedir”
Amerikan yurttaş hakları önderi Dr. Martin Luther King “Yaşamımız, önem verdiğimiz olaylara karşı sessiz kaldığımız gün son bulmaya başlar” demişti.
Generalleri hapse atılan, askerleri bölücü bir terör örgütü tarafından öldürülen, ülkenin bir bölümünde özerklik ilan edilen, Irak’tan geldiği bilinen teröristler için – Barzani ve ABD izin vermediği için- Irak’a girilemeyen, bizi açıkça savaşla tehdit edenlere karşı eli-kolu bağlı bir ülkede bağımsızlıktan söz edilebilir mi?
“oy” unu iki kilo pirinç, bir kilo yağ karşılığında satanlar bu durumu doğal kabul ediyorlar.
Ya “oy” unu namusu kabul edenler?
Onlar da suskun ve duyarsız!
Bütün yüzyılların en büyük devrimcisi Yüce Atatürk yıllar öncesinden “Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır” diyor.
Tüm suskun ve duyarsızlara tekraren duyurulur.
Günün şiiri:
Telgrafhane
Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.
Melih Cevdet Anday,1952