13 Temmuz 2011

“DİNDAR” VE “DİNCİ”

ile Hami KARSLI

 “Din”, Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurumdur.

Türkçe sözlük böyle tanımlıyor “din” kavramını. Ve devam ediyor:

“İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı ‘ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu”

“Dindar” ise hem Arapça’da hem de Farsça’da “dinin buyruklarını eksiksiz olarak yerine getiren” anlamında bazen ad bazen de sıfat olarak kullanılan bir sözcüktür.

“Dinci” dindar değildir. O “dini” sadece kullanan kimsedir.

Dinci, dinden çıkar sağlayan, bu işi adeta bir meslek haline getiren kişidir.

Aynen süt alıp süt satan kişiye “sütçü”, yoğurt alıp –yahut yapıp- satan kişiye “yoğurtçu” denmesi gibi…

***

Dindar ve dinci birbirlerine hiç benzemezler.

Gerçek dindar hoşgörülüdür, çünkü kendinden ve inancından emindir. Dinci ise katı, acımasız ve sahtekârdır.

Dindar dürüst ve güvenilirdir, dinci üçkâğıtçı ve güvenilmez bir tiptir. Çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle davranır.

Dindar insanları, hayvanları, bitkileri sever, korur. Dinci onları da çıkarları için acımasızca sömürür.

Dindar yardımseverdir, dinci bencildir.

Dindar gösterişi sevmez. Din duygusunun Tanrı ile kendi arasında ikili bir ilişki olduğunu bilir.

Dinci gösteri ile çıkar sağlamayı amaçlar. Herkesin göreceği şekilde abdest alır, namaz kıldığını çevresine göstermeye çalışır. Dinsel söylemleri yerli-yersiz sürekli kullanır.

Dindar, giyimi, davranışları ve her türlü ilişkisiyle uygardır, dinci uygar değildir. Nabza göre şerbet verir. Bazen kara sakallı, şalvarlı; bazen kola gömlek, kravatlıdır.

Dindar yurtseverdir. Dinci haindir.

Dindar ve dinci birbirlerini sevmezler.

***

 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası’nın 87. maddesi aynen şöyledir:

“Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar”

Eğer gerçek dindar politikaya atılmışsa, kesinlikle kutsal din duygusunu, yurduna-ulusuna bir hizmet olarak algıladığı politikaya bulaştırmaz.

Eğer bir politikacı, karşıtları için “Bunlar camileri kapattılar” “Ezanı Türkçe okutturdular” “Bunların dinleri Zerdüşt” gibi sözler sarfediyor, dindar görünmek için gereksiz yere “Allah” “Peygamber” söylemlerini kullanıyor ise o “dinci” bir politikacıdır.

Dinci politikacılar, dini kullandıkları ve halkı aldattıkları için son derece tehlikelidirler.

Cumhuriyet Savcılarının yasa gereği bunların yakasına yapışmaları gerekir.

***

 Atatürk bundan 88 yıl önce, yani 1923’te aynen şunları söylemişti:

“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar, bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler saf ve temiz halkımızı, hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.

  Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülüklerden gelmiştir.”

Yine o büyük insan 1925 yılında:

“Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.” diyordu.

Özel hayatında son derece dindar olan İsmet İnönü de, 1966 yılında şöyle demişti:

“En önemli olan din istismarıdır. Türk’ü Türk’e, Müslüman’ı Müslüman’a düşman eden, din istismarıdır.”

  Bugün geldiğimiz noktaya bakınız:

Türkiye karpuz gibi ortasından ikiye ayrıldı. Bir tarafta “laik cumhuriyeti savunan Atatürk devrimcileri” diğer tarafta ise okyanus ötesinden cemaatini yöneten bir vaizin yandaşları…

Yazıyı dini bir temenni ile bitirelim.

Allah, encamımızı hayreylesin!