06 Temmuz 2011

SOKAĞA DÜŞMEYEN SOKAK KADINLARI

ile Hami KARSLI

  Kente yeni taşınan bir memur ailesinin de katıldığı yemekli bir toplantıda idik. Masada, yerli bir ev hanımı, yeni taşınan ailenin hanımıyla konuşuyor, ona kentimizi ve kentimizin insanlarını tanıtıyordu. Tam karşımda oturdukları için konuşmaları ister istemez duyuyordum. Bir ara: “Şekerim” dedi, “S… Bey’in hanımıyla, K…Bey’in hanımlarına sakın güvenme! Onlara söyleyeceğin her şey ertesi gün kentte hemen duyulur. Bunu bil.”

Karşımdakilere göstermemek için başımı eğerek gülümsedim. Çünkü bunları söyleyen o hanım için de kentteki yaygın kanı “çok dedikoducu olduğu” şeklindeydi.

***

Çalıştığım kentlerden birinde, bir emniyet müdürü arkadaşım, özel bir sohbetimizde: “Bu kentte sokağa düşen sokak kadınları, sokağa düşmeyen sokak kadınlarından daha azdır” demişti. Daha sonra –isim vermeyerek- bu konuda kendilerine intikal eden olaylardan örnekler anlatmıştı.

Sokak Kadını” ne demektir?

Türkçe Sözlük bunu “Kötü yola düşmüş kadın” olarak tanımlıyor. Evinde oturmayıp sokak sokak gezen kadın için de “sürtük” tabirini kullanıyor. Aynı sözlük “kötü” sözcüğü için 13 ayrı maddede tanım getiriyor.

Genelde halkımız “Sokak kadını” tabirini “fahişe”, “orospu” anlamında kullanıyor. Aynı anlama gelen bu iki sözcükten birincisi Arapça, diğeri ise Farsça. Yani “Birçok erkekle düşüp kalkan, kolay elde edilen kadın” olarak tanımlanıyor. İster bunu para karşılığında yani profesyonelce yapsın, isterse para almasın, bu tanım değişmiyor. Eğer para karşılığında değil de sadece zevk aldığı için bu işi yapıyorsa, sözcük “mecazi” bir anlam taşıyor. Yine bu sözcükler “mecazi” olarak “kalleşlik eden” anlamında da kullanılıyor.

***

 Aslında benim bu yazıyı yazmama neden olan şey şu:

Dikkat ettim, “sokağa düşen sokak kadınlarını” en çok kötüleyenler, onların arkasından dedikodu yapanlar “sokağa düşmemiş sokak kadınları” oluyor.

Birçok erkekle düşüp kalkan kadınları –yukarda da belirttiğim gibi- iki gruba ayırıyoruz:

Birinci grupta bu işi para karşılığında yapanlar var. Bunlar genelde çok yoksul ve eğitimsiz kişiler. Mensup oldukları aileler de öyle. Büyük çoğunluğu geçimlerini, bedenlerini pazarlayarak sağlıyorlar. Çoğu bu işi yapmaktan zevk almıyorlar. Bunun son derece ağır bir iş olduğunu tahmin etmek zor değil! Üstelik toplumda sürekli aşağılanıp; itilip, kakılıyorlar.

Yük taşıyan bir hamal, kol gücünü kullanan bir inşaat yahut tarım işçisi gibi çalışıyorlar. Her mesleğin içinde olduğu gibi bunların içinde de dürüst olanları, olmayanları var. Ama açıkça bedenlerini satıp, karşılığında para alıyorlar.

İkinci grupta olanlar, yani bu işi para karşılığında yapmayıp zevk aldıkları için yapanlar genelde yoksul değiller. Hatta belli ölçüde bir eğitim de almış kişiler. Çoğu, sosyal yaşamda yeri olan, evli –hatta- çocuklu kişiler! Bunlar, düşüp kalktıkları erkeklerden para almak şöyle dursun, bazen kendileri para verebiliyorlar.

Bu gruptakiler açıkça sigara, içki içebiliyorlar. Hatta büyük gazinoların kumarhanelerinde, rulet masalarında bile oturabiliyorlar. Kimse bunu yadırgamıyor. Ama birinci grupta olup, kentin varoşlarında yaşayan yoksul bir fahişe sigara, içki içtiğinde etrafın gözüne batıyor.

Aynen, bankalardan milyarlarca kredi alıp, ödemeyenler, göz göre göre ulusa ait olan malları hortumlayanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezinirken, hatta büyük itibar görürken, bir pastaneden baklava çaldıkları için tutuklanan çocuklar gibi…

Birinci gruptakilerin genelde hep hüzünlü, acınacak bir öyküleri vardır:

Belki küçük yaşta ailesi tarafından aşağılık bir adama satılmıştır, belki kandırılmıştır, belki aldatılmış, belki zorlanmıştır. Kimbilir, belki de kendisi şeytana uymuştur.

Ama bu gruptakilerin hepsinin özlemi, içinde huzurla yaşayacakları bir ev, kendilerini dışlamayacak olan komşular, sıcak bir yuvadır.

Ekonomik özgürlüklerine sahip veya varsıl bir aile içerisinde yaşayan ikinci grup fahişeler genelde güvenilmez insanlardır.

Onlar zevkleri için aldatıp, zevkleri için satarlar veya satın alırlar. Bu nedenle de son derecede tehlikelidirler. Ustaca yalan söylerler. Geçimlerini, bedenlerini satarak sağlayan birinci gruptakiler, bunlar kadar tehlikeli değildir.

Zaten mecazi anlamıyla fahişelik, sevdiğini, eşini dostunu aldatmak, onları yarı yolda bırakıp gitmek demektir.

 Üstünde yaşadığı vatanına, emekçinin emeğine, ihanet etmektir.

 Sevdiğini söylediği kişiyi sırtından hançerlemektir.

 Yurduna göz dikenlerle işbirliği yapıp, Onların isteklerini yerine getirmektir.

 Halkına kalleşlik yapmaktır. Adaleti ortadan kaldırmaktır.

 Evet, fahişelik bedenini satmaktan daha çok yüreğini, vatanını, ulusunu satmaktır.

 Bu nedenle “Sokağa düşmeyen sokak kadınlarına” karşı çok dikkat etmemiz gerekir.