08 Haziran 2011

A R I N M A K

ile Hami KARSLI

“Hep korkarsın yalnızlıktan; ama eğer yalnızsan yalancı arkadaşların, iki yüzlü dostların ve çekip gidecek bir sevgilin olmaz.” Marquez

 A R I N M A K

Arı sözcüğünü, bal yapan böcek anlamının dışında; katışıksız, katkısız, kirli olmayan, temiz anlamlarında kullanırız.

Ben “arınmak” sözcüğünü, yaşamımıza şu veya bu şekilde girmiş bulunan bazı olumsuzlukları atma, etrafımızdaki olumsuz kişilerden kurtulma anlamında kullandım.

Tolstoy “Gerek yokken yanındalar, ihtiyacın olduğunda uzakta. Unutma ki, kimi hayatına girdiğinde hayatını aydınlatır, kimi çıktığında” diyor.

Çehov da: “Üç çeşit insan vardır. Birinci tür ‘ekmek’ gibidir. Her zaman ararsın, bazen bulursun. İkinci tür ‘ilaç’ gibidir. İhtiyacın olduğunda ararsın pek az bulursun. Üçüncü tür ‘mikrop’ gibidir. Sen aramasan da olur. Çünkü o seni her zaman bulur” diyor.

*

 Kentten, insanlardan uzakta, bir kulübede yaşıyorum.

Kulübemde kitaplarım, bahçede çiçeklerim var.

Verdiğim emirleri yerine getiren bir de köpeğim…

Ve doğal olarak, tanıdığım, kimine dost, arkadaş dediğim yığınla insan!

İlaveten hısım, akraba olanlar…

 

Dün, bir ara etrafımdaki insanların hangilerinin benim için gerekli, hangilerinin gereksiz olduğunu sorguladım.

Yaşamımız boyunca binlerce insanla karşılaşıyoruz.

Bunlardan kimiyle oturuyor, konuşuyor, sohbet ediyor, iç içe yaşıyoruz.

Kimileri için “O benim arkadaşım” diyoruz.

Arkadaş bellediklerimizle aramızda duygusal bir ilişki oluşuyor. Kimi insanlarla maddesel, kimi insanlarla manasal yakınlıklar kuruyoruz.

Akıp giden zaman içerisinde, çevremizde bu insanlardan oluşan bir çember meydana geliyor.

*

 Yakınımda bulunan biri söylemişti:

“İnsanlar beklentileri ölçüsünde mutlu veya mutsuzdurlar”

Gerçekten öyle değil mi?

Kan bağıyla bağlı olduklarımızdan sevgi, şefkat, fedakârlık, iyi niyet bekleriz. Bunları bulamazsak yıkılırız.

Nihat Sami Banarlı bir yazısında, “Dünya insana en karanlık ne zaman görünür?” diye sormuş, yanıtını da “Çok sevilen birisinden, hiç beklenmeyen olumsuz bir davranışla karşılaşıldığı zaman” diye vermişti.

Beklentilerimizin en başında, bence “güven duygusu” geliyor. Çünkü “sevmek” fiilinin en önemli öğesi güven duygusudur.

İnsan güvendiğini sever. Tabii tersini de söyleyebiliriz, “insan sevdiğine güvenir”

Bir insana olan güvenimizi yitirdiğimizde, o insana olan sevgimiz de biter.

*

 Ben arınmaya, çevremde bulunan sahte dostları, olumsuz, bencil kişileri yaşamımdan çıkarmakla başladım.

 

Çocukluktan beri tanıdığım, aynı sınıfta okuduğum, içki sofrasında kadeh tokuşturduğum bir arkadaşım vardı. İki yüzlülüğü, yalancılığı, vefa duygusundan yoksunluğu artık beni rahatsız etmeye başlamıştı. Onunla sık görüşmeme kararı aldım.

 

Okuyucusu olduğum bir gazetede yazı yazdığı için yaşamıma giren hukukçu bir arkadaşla dostluk kurmuştum. Onu yakından tanıdıkça çıkarcı, dedikoducu ve hep güçlüden yana tavır aldığını gördüm. Daha çok para kazanmak için, saygınlığı olan mesleğinden ayrılmıştı. Onu da yaşamımdan çıkardım.

 

Hep başkasından geçinen, kimseye bir çay bile ikram etmeyen, içtiği sigarayı cebinden tek tek çıkaran bir yakınımı da defterden sildim.

 

Devrimcilik yaftası altında, Atatürk’ü küçümseyen bir meslektaşımı da hayatımdan attım.

 

1923 Devrimi’ni kavrayamamış, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı antiemperyalist bulmayan, üniversitede görevli olan genç bir öğretmeni de yaşamımdan çıkarttım.

 

Atatürk düşmanı, dinci bir partinin yardım paketini alıp, oyunu emperyalizmin maşası olan bu partiye veren bir komşumla da selamı sabahı kestim.

 

Yaşamımdaki safraları attıkça kendimi daha hafiflemiş, daha güçlenmiş, daha sağlıklı hissetmeye başladım.

 

Bundan sonra kararlıyım, yaşamımda hiçbir kötüye yer vermeyeceğim.

Tolstoy ne kadar da haklı, gerçekten “Kendilerine tahammül edildikçe, kötüler daha da azıyorlar”