SELAHATTİN ADİL TUĞSEL
Ziraat Yüksek Mühendisi A.Duran Ayyıldız“Niksar Üstüne” adlı şiirinde:
“Dağın yeşil, bağın yeşil,
Bu ne bereket?
Yeşile mi kıyılmış nikâhın,
Gözünü sevdiğim memleket..” der.
Sevgili dostum, meslektaşım Şair Hasan Akar da “Yürür Yeşil Niksar’da” adını verdiği o güzelim lirik şiirini:
“… . .
Yürür yeşil,
Ebem kuşağından damlalarla süzülerek,
Toy olur, düğün olur;
Yürür yeşil Niksar’dan,
Gelin olur, sır olur…” dizeleriyle bitirir.
Niksar hakkında yazılan hemen hemen tüm yazılarda Niksar’ın yeşilliği üzerine vurgu yapılır.
Bir kentin yeşil oluşu salt Tanrı vergisi midir, yoksa o kentte yaşayan insanların bu konudaki bilinciyle doğru orantılı mıdır?
Eğer bir kentin yeşil oluşu salt Tanrı vergisi olsaydı, aynı coğrafî koşullara sahip birçok ağaçsız kent arasında “Tanrı Niksar’a torpil yapmış” derdik. Halbuki herkes Tanrı’nın torpil yapmadığını(!) bilir.
Niksar’ın ‘yeşil’ oluşu, bu kentte yaşayan insanların –bin yıllardan damıtılmış-kültüründen kaynaklanır. Ve yeşil olan her kentin bu kültürü besleyen, büyüten önderleri vardır. Bugün size böyle bir önderden Ziraatçı Selahattin Tuğsel’den söz edeceğim.
*
Onun ölümünden sonra ,Sevgili Ali Nejat Ölçen Ağabey’in “SELAHATTİN TUĞSEL’İN ARDINDAN” başlığı ile yazdığı yazıyı aynen aşağıya alıyorum.(Türkiye Sorunları, Haziran – 1996 tarihli 15. sayısından,Sayfa:12-16)(1)
“Honoré de Balzac’ın “Köy Hekimi” adıyla Türkçeye çevrilen romanını okumamış olanlara belki Selahattin Tuğsel’i tanıtmak çok güç. Onun Niksar ilçesindeki köyleri meyve ağaçlarıyla donatmak için, yüreğinde taşıdığı coşkuyu, yorulmak bilmez çalışma gücünü anlamak olanaksız. Çünkü o nesli tükenen yurtsever, özverili kamu görevlilerinden biriydi.Motosikletinin üzerinde sırtında taşıdığı meyve fidanlarını götürüp diktiği zaman, Balzac’taki köy hekimi gibi, o fidanı sık sık ziyarete gider, tutup tutmadığını,yeşerip yeşermediğini de izlerdi. Hem motosikletine koyduğu benzini kıt kanaat geçindiği maaşından ödeyerek. DPT’ de Tetkik ve Tahlil Şubesi Müdürü olduğum zaman, (1966) ona bir jeep sağlamayı başardım. Kullanılmış ve çürüğe çıkarılmış bir kamu aracıydı. Tokat Teknik Tarım Müdürlüğü el koymuş ve Selahattin Tuğsel’e ulaşamamıştı o araç.
Onu kalp yetersizliği sonucu bypass ameliyatını izleyen 20 günlük süre içinde, 15 Mart 1996 günü yitirdik. Niksar Ovası’nda onun tek başına diktiği meyve ağaçları kesilerek, yerine beton binalar yapılırken yüreği ne denli sızlamışsa, o gün benim de yüreğime bu haber taş gibi yerleşmiş, onun geride bıraktığı yeşillik kurumuştu sanki. Selahattin Tuğsel, tarım sektörüne de bilimsel yöntemlerle yaklaşan, olayın derinine inen ve her canlıyı inceleme konusu yapan bir düşünürdü aynı zamanda. Hem de tek başına kalan bir düşünür. Tüm düşünürler de öyle değil midir zaten. Dünyayı, kendi iç dünyalarına sığdırmaya çalışmazlar mı?
Anıları arasında deftere yazdıklarından bir sayfa şimdi masamın üzerinde. Yeni bir ceviz türü ortaya çıkardığını anlatıyor: “Cevizinin tanınmışlığı ile borsada isim yapmış Niksar İlçesi’nde onbinlerce ceviz ağacı arasından özenle seçtiğimiz Karabodur adlı cevizle, buna eşdeğer Ayvaz cevizinden yetiştirdiğim 3 yaş bir miktar fidan..” Sonra devam ediyor: “Kuvvetli ve düzgün büyüme, 4-5 yaşında başlayan verim, dolgun ve beyaz,sarı iç, ince ve pürüzsüz kabuk, bütün iç (küme), yüzde 60-66 yüksek iç randıman” Bununla yetinmiyor Tuğsel. Yarattığı ağacın tohumlarından fidanlar da yetiştiriyor. “Bulunduğu yerde en geç uyanan birer ağaç özelliğiyle dişi çiçeğin yabancı döllenmeye olanak tanıyan ve böylece bu yüksek vasıflı iki ağacın tohumlarından yetiştirdiğim fidanlar” diye yazıyor. Bu yazdıklarının altında kısa bir not var,şöyle: “Yukarda vermeye çalıştığım bilgiler, bir fidan satıcısının reklamı değil, 53 yıldan beri tarıma en iyi hizmet vermeye alışkanlığımın taahhüdü olacaktır.”
Tarıma hizmet verme, onun gerçekten terk edemeyeceği alışkanlığı, aşkıydı.
1952’DE Amasya’nın Gökhöyük Teknik Ziraat Okulu’ndaki öğrenciler için hazırladığı “Atçılık”konulu ders kitabında da konuyu bilimsel yöntemlerle kendi araştırma ve gözlemlerine dayanarak yazdığını görüyoruz. O kitap ne yazık ki, 24 Haziran 1954 gün ve 1879/38331 sayılı anlamı anlaşılmayan bir yazıyla Ziraat Vekâleti’nden geri çevrildi. O yazının bizce anlamsız gerekçelerinden biri şuydu: “Teknik Ziraat Okulları gibi zootekni ders programı kısa ve özlü tutulması gereken eğitim müesseseleri için yazılacak kitapların, her hayvancılık kolu için ayrı ayrı kitaplar şeklinde olmaktan ziyade bütün hayvancılığı bir arada toplayan kısa, özlü ve pratik bilgileri ihtiva etmesi tercih edilmektedir” Yani bize uzmanlaşma gerekli değil demek istiyor. Oysa Tuğsel, kitabın önsözünde: “Öğrencilerin hayvancılık ders kitabından mahrum oluşunun meydana getirdiği boşluğu kısmen kapatabilmemizin faydasız olmayacağı” savını hakılı olarak yazmıştı. O zamanki Ziraat Vekâleti (Tarım Bakanlığı) nin bir eleştirisi de şuydu: “ Bahis içindeki küçük bölümlerin tertibi ve ehemmiyet sırasına göre büyük veya küçük başlık şeklindeki yazılışları, öğrencinin dikkat ve alakasını çekecek şekilde değildir.” Oysa Tuğsel,20 Aralık 1951’de Amasya – Gökhöyük Teknik Ziraat Okulu’na öğretmen olarak atanmış veatların fizyolojik gelişmesi konusunda önemli araştırmalar yapıp, bulgulara ulaşmıştı. O bulguların pek çoğu bugün bile aynı kategorideki canlılar için de geçerli. Örneğin Nonyüs kısrağının yavrusunun doğumdan sonra , ağırlık, beden uzunluğu ve boyunu 24 ay süreyle ölçmüş ve gelişim grafiğini çizmişti. Bu gelişimin ayrıca beslenme ile ilişkisini de ilk kez ortaya çıkaran Selahattin Tuğsel’dir. At üzerinde ne ölçüde bilimselse, ceviz üzerinde de bilimsel. Bilimsellik onun yaşam ve düşün biçimiydi. Yazdığı o kitapta, kendisinin Nonyüs atları uzmanı olduğunu görüyoruz. Tuğsel bununla yetinmiyor. Nonyüs kısrağına nasıl binileceği ve nasıl yarışa sürüleceğini de öğretiyordu Gökhöyük okulunda. Belki de Gökhöyük okulunda ders verirken, aynı zamanda “kıymetli taylar doğuran ve her yıl gebe kalan bir nonyüs kısrağı” ortaya çıkarmaktı amacı. Bunu şimdi okumakta olduğumuz kitabından öğreniyoruz. Aynı kitapta aygırla kısrağın birleşmeye nasıl hazırlanacağı ve hangi yanlışlıkların yapılmaması gerektiği anlatılıyor.
Öyle anlaşılıyor ki basılmayan bu kitap, yalnız öğrenciler için değil, at besleyicileri için de önemli bir yapıt. Okudukça Selahattin Tuğsel’e hayran olmamak olanaksız. “Kısrağın korunması, döl yatağındaki yavrunun korunması demektir. Aksi halde, meydana gelen yavru atmanın zararı büyüktür. Çünkü yavru atma, tay kaybına sebeb olacağı gibi, kısrağın zayıflayıp bir ay kadar işten geri kalmasına da neden olur.”
Çalışan gebe kısrakların nasıl beslenmesi gerektiğini de anlatıyor kitabında. Nonyüs kısrağını merak ettik ve kitabın son sayfalarında ona ilişkin bilgiler bulduk: Vatanı Macaristan’mış. Babası yarımkan İngiliz ve anası da Fransız Normandiya kısrağı. Ülkemizde ilk kez, Karacabey Harası’nda nonyüs aygırlarıyla, yerli kısrakların birleşiminden elde edilmiş. Karacabey nonyüslerinin tabanı böyle oluşturulmuş. Orta Anadolu’nun Uzunyayla denilen Sivas ve Kayseri arasındaki yörede yetişen kısrakların ıslahında nonyüs aygırları kullanılıyormuş
Tuğsel dış görünüşte az konuşan içine kapanık kişiliğe sahipti. Ama onu, çevresine duyarlı yapmaktan alıkoymuyordu bu niteliği. 25 Ocak 1979 günü defterine şunları yazmış:
“Günler birbirinin aynı geçmekte, yavan, neşesiz ve ilerisi için endişe kaynağı. 1978 yılı arefesinde Ulusa büyük umutlar vadeden CHP lideri Bülent Ecevit, 1 yıl 25 günden beri iktidarda, fakat vaat ettiklerinden hiçbirisi ortada yok. Ne anarşi durdu, ne enflasyon yavaşladı. Tabii bütün bunların vebali ona ait değil. Önceki koalisyon iktidarının da payı büyük. Ancak Ecevit iktidarının beceriksizlikleri de az değil. Ni bakanlar arasında uyum var ne de CHP içinde birlik, beraberlik. Politikacılarda idarecilerde giderek artan bozulma, milleti de sardı. Ve böylece bencillik, sorumsuzluk, parti yararını ülke yararından her halûkârda üstün tutma, tamah, iltimas, riya, tabasbus, hükümet şahsında devleti yıpratma gayretleri son derece arttı. Demek ki çabuk bozulma bu millette varmış”
18 yıl önce bugünleri anlatıyor Selahattin Tuğsel.
15 Aralık 1921’ de doğmuştu. 75 yıl, ardında daha yeşil Niksar daha yeşil köyler bırakarak aramızdan ayrıldı. Acaba kim onun yurtseverliği ve ülkesi için çarpan kalbindeki sevdayı anlayabilir. Niksar anlamış mıydı acaba, Tarım Bakanlığı anlamış mıydı?
Ama bir avuç insan onu anlamış onu sevmiştik. Dostluğuna, yüreğindeki iyiliğe, umudunu yitirmeyen aydınlığına hâlâ gereksinim duyuyor, rahmetle anıyoruz. Ülkemizde pek çok Selahattin Tuğseller’in doğmasını diliyoruz.”
Selahattin Tuğsel’in ölümünden sonra -şimdi kendisini de kaybettiğimiz- Avukat Gültekin Zarakolu şunları yazmıştı.(2)
“Çok mu geçti aradan
Yaptık mı bu yolculuğu
Yoksa yaptık gibi mi geliyor bize…
Bu yaz yaylada buluştuğumuzda Niksar’ın geçmiş olaylarını, renkli tarihi kişilerinin onlara ait anı ve söyleşilerini toplayıp beraber yazacak idik. Bu konuda o canlı bir tarih idi. Nasip olmadı. Mizah dolu, mizahı bilen, araştıran, saklayan kişiliği vardı. Okumayı ve okuyanı severdi.
Çocukluğumuzda mahallenin delikanlısı, mesleğe başladığımda olgun bir kişiydi. Babama ve bana arkadaşlık yapmıştı. İlk mesleki ve sosyal faaliyetlerimi keyifle seyreder ve izlerdi. İyi bir gözlemci idi. Aydın kişiliği daima onu yeniliğe götürmüştür. Niksar’da meyveciliği teşvik ve ıslah eden, bizzat vatandaşın yanında dikimde ve bakımda bulunan teknik adamdı. Starkink elmanın, şeftalinin, eriğin yeni türlerinin tadını onun örnek bahçelerinde tadtık.
Ziraatın ve ziraatçının yakın dostuydu. Emekliliğinden sonra tüm bu üretimler durdu. Niksarlı’mız kolayı – kavakçılığı- tercih ettiğinden Amasya’nın elmasını, şeftalisini, armudunu, eriğini yemeğe başladık.”
Evet, yukarıya aynen aldığım iki yazı onun kişiliğini ve mesleğinde ne derece yetkin olduğunu ne güzel anlatıyor.
Selahattin Tuğsel çok okuyan yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenen, mesleği ile ilgili literatürü iyi takip eden aydın bir yurtseverdi. O, mesleki yayınların dışında edebiyatla da ilgilenir, edebi kitaplar da okurdu. Şiirden hoşlanır kendisi de şiirler yazardı. Ali Ziver Demirel’in “Niksar’da Bir Ev” (3) adlı kitabındaki “Geçen Günler” şiirine nazîre (4) olarak yazdığı bir şiirle, emekli olduktan sonra mütevazi bir dille kendini ve mesleğini anlatan şiiri O’nun bu yanını ne güzel gösterir.
“ALİ ZİVER DEMİREL’E
Gençliğini ararken kırk yıl önce Niksar’da,
Enteresan simalar sıraladın ard arda.
Yürüyüşü ahenkli o trentez Geroğlu,
Hem zeki,hem muktedir Ahmet Mukayyitoğlu,
İkramlı, şaka, fıkra neşe dolu Lüleci,
İhsan Tuğsel’in kaybı,henüz taze bir acı…
Değişen insanlardır, şehir eski haliyle,
Yeşili yedi renkse, sakinleri de öyle..
Niksar’da bugün toplum, eskisinden pek zengin,
Bilinen meziyetler hiç değil engin.
Ekmeğiyle büyüyüp yetişen ayrılan çok,
Beş-on Ali Ziver’i bir arada bulmak yok.
Sırça köşkte oturup, sürülmektedir sefa,
Niksar Ana bekledi,görmedi pek de vefa.
Gel gene dönelim biz,o kırk yıl öncemize,
Dünden neler kalmışsa şimdiki günümüze.
Ziyafetler hikâye saraç Ahmet gözünde,
Karşıbağ eğlenmiyor kızılcık gölgesinde.
Mustaların sesiyle sallanan arasta’da,
Ayakkabı yerine deterjan satılmada.
Beldenin ortasında muhteşem surlar metin,
Tamamladık yeşil, kale bayırı zeytin.
Üç ay önce gelmişti buraya Halis Özden,
Daha da zinde gördük o ayrılırken bizden.
Kırk yılı buldu ise hasret, hicran yarası,
Niksar çok uzak değil, tutma ayrılık yası.
Vefaya, sadakata var sonsuz hürmetimiz,
Yazın teşrif etmezsen, inan ki güceniriz.”
(Yeşil Niksar Gazetesi, 6 Aralık 1971, Sayı: 713)
“TAKDİR
Otuz yıl devamınca
Karınca kararınca
Topluma çalışmayı
Şeref saydık başlıca
Sarıldık bu inanca
Hizmetleri aştıkça
Takdirler birer gonca
Bu da yeter kanımca
Teknik hız aldı çokça
Çiftçiler alıştıkça
İlerisi umutlu
Söyleyelim açıkça.
(Yeşil Niksar Gazetesi, 19 Temmuz 1974, Sayı: 686)”
Selahattin Tuğsel emekli olduktan sonra, mesai arkadaşı M.Nadir Olhan’ın ve Yeşil Niksar Gazetesi Yazı Ailesi’nin O’nun için, 5Temmuz 1974 tarih ve 683 sayılı Yeşil Niksar gazetesinde yazdıkları yazıları, O’nun Niksar’da ne kadar sevildiği ve yaptığı çalışmaları göstermesi bakımından aşağıya alıyorum.
ZİRAATÇININ ARDINDAN
İlçemiz Ziraat Teknisyenliği’nde 25.10.1954 tarihinde vazifeye başlayan Ziraat Teknisyeni Sayın Selahattin Tuğsel, kendi arzusu üzerine 2.7 1974 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Çeşitli yerlerde ve Tarım Bakanlığı’nın muhtelif kademelerinde hizmet gören kıymetli Ağabeyimiz ve meslektaşımızın Niksar’ımıza geçmiş hizmeti çoktur.
Bu ziraatçı, memlekete hayırlı, çiftçinin kalkınması için yararlı olan inandığı mevzuların üzerine eğilmiş ve başarmıştır. Çiftçiye, ziraat teşkilatının her zaman yanında olduğunu, bütün imkânlarıyla derdine deva olacağına inandırmış; her yönüyle teşkilatı tanıtmış ve kabul ettirmiştir.
Bütün teşkilatça sevilen, tecrübeli, mesleğine aşık Ağabeyimizin arkasından ne kadar övsek azdır. Bizler için izinde yürüyeceğimiz bir meslektaş numunesidir.
Kendisine mesleğinde olduğu gibi serbest hayatında da başarılar diler, mutluluk dolu günler temennisiyle hürmetlerimizi arz ederiz.(M.Nadir Olhan- Ziraat Teknisyeni)
EMEKLİ OLDU
Selahattin Tuğsel emekli oldu.Bu memlekete tam otuz yıl bilafasıla (durmaksızın) ve bilainkita (kesintisiz)hizmet etmiş olan Selahattin Tuğsel Niksar tarımına birçok yenilikler getirmiş, tekniği sokmuş adamdır. Niksarlı bu dinamik ve aklevvel (doğuştan akıllı) tarım üstadını hiçbir zaman unutmayacaktır. Niksar tarımı yıllar önce ve Selahattin Tuğsel henüz çocukken ve hali tahsilde iken (o öğrenim görürken) pek ilkeldi. Gübreleme ve sulama tekniğinden yoksundu. Niksar arzı birçok endüstri bitkilerine yabancı idi. Niksar tarımında radikal değişiklikler zorunlu idi. Selahattin Tuğsel bir yandan literatürü takip etti, diğer yandan bilgisini tatbikata koydu. Çiftçiye rehber oldu. Niksar köylüsü ondan ne gördü ise onu uyguladı. Böylece tarımın amaçlarına ulaşılmış oldu. Görenekçilikten sıyrılmış ve kara düzen iptidai (ilkel) ziraata paydos demiş oldu. Niksar köylü ve şehirli çiftçi halkı Selahattin Tuğsel ismini takdir ve teveccühle (hoşlanarak, yakınlık, sevgi duyarak) hafızasına nakşetmiştir (zihnine iyice yerleştirmiştir). Bu isim Niksarlı için tarımda bir bayraktır. Bu isim bundan böyle de her Niksarlı’nın müfekkiresine (düşünme gücüne) açıklık getirecek, ona doğruyu, güzeli ve iyiyi uygulamakta yardımcı olacaktır. Selahattin Tuğsel’e iyi günler dileğiyle Yeşil Niksar Yazı Ailesi olarak tebrik ve saygılarımızı sunarız.
*
Selahattin Tuğsel baba tarafından kök olarak Livaneli (Artvinli) dir.Babası A.Hamdi Efendi, Erzurum kadısının 3. kuşak torunu Ali Rıza Efendi’nin üç oğlundan biridir. Hamdi Efendi’nin ağabeyi Tahsin Bey’in oğlu İhsan Bey (yani Selahattin Tuğsel’in amcasının oğlu) Niksar’da 1935-1941 yılları arasında belediye başkanlığı yapmıştır.(5)
Niksar’da Selahattin Tuğsel’in kuşağından kaç kişi günce tutmuştur, bilmiyorum. Ama ben Selahattin Tuğsel’in güncelerinden bir bölümü adeta edebi bir eser okur gibi okudum.(7) Bu güncelerden bazı bölümler, O’nu tanıtması bakımından önem taşıyor.
“Evlendiğimden beri hatıralarımı yazmayı bırakmıştım. (…)Bu 14 senelik nisyana (unutulmaya) gömülen hadisatın ehemmiyetli noktalarını ve hasetsen yer değişikliklerini, ilerde çocukların bilmesi bakımından işaret etmekte fayda görmekteyim.
25 Kasım 1945- Niksar’da Fatma Tuğsel’le evleniş.
17 Ağustos 1946- İstanbul/Kâğıthane Köyü’nde ilk çocuğum bir kız olarak doğdu.Adı Hilkat oldu.
27 Eylül 1946- Askerden terhis ve Niksar’a geliş.
31 Ekim 1946- Amasya Teknik Ziraat Müdürlüğü emrinde stajyer ziraat muallimi olarak vazifeye başlayış.
2 Mart 1947- Kendi isteğimle Gümüşhacıköy- Esleme Köyü Köy Teknik Ziraat Öğretmeni stajyeri olarak nakil.
24 Haziran 194- Müdürlüğün arzusu ile Amasya-Zara Köy Teknik Ziraat öğretmenliğine nakil.
21 Temmuz 1950- İkinci çocuğum doğdu. Bu kızın adını da İffet koydum.
20 Aralık 1951- Kendi isteğimle Amasya- Gökhöyük Teknik Ziraat Okulu’nda öğretmenliğe –karlı bir havada, kamyonla- nakil. Burada arzu ettiğim kadar ve zevkle çalıştım. (Fakat Tokat Teknik Ziraat Müdürlüğü’nde çalışan ilk ziraat teknisyenim Alaeddin Gürler’in ısrarlı teklifi ile Tokat’ı isteyiş.)
30 Kasım 1953-Tokat Teknik Ziraat Müdürlüğü’nde ‘Hayvancılık Mütehassıs Yardımcısı’ olarak nakil. (Burada geçen 11 ay benim için faal bir çalışma devresi olmadı.)
25 Ekim 1954- kendi isteğimle Niksar Ziraat Teknisyeni Yardımcısı olarak nakil.
7 Kasım 1954- 3. çocuğumun doğumu. Kendisi kız ve adı da Nebahat oldu.
1955- Niksar’ın Ada mevkiinde Terzi Selahattin Aytaç’la müşterek 9 dönüm tarla alındı. 1956’ da bu kavaklığa Sabri’de ortak oldu. Bir kısım yerine kavak çeliği dikildi.
1957- 5.5 dönümlük sahaya İtalyan Melez Kavağı dikildi
1958 de 3 dönüm yerli kavak dikildi.
1958- mart ayında Kurupınar Mevkii’nde 10 bin liraya S.Aytaç’la satın aldığımız tarlaya – tapusunu almadan- 24 dönümlük meyve bahçesi kurduk. Bu tarlayı zor şartlar içinde aldık. Benim borcum olan 5 bin liranın 2 bin 500 lirasını Aytaç ödedi, 2 bin 500 lirasını da banka…Ancak ben mevcut 1000liramı tesiste harcadım. Bir yıl sonra terziye borcumu verdim.
4 Mart 1957’de 4. çocuğum oğlan olarak doğdu. Bir şükran ifadesi olarak ve şehit yüzbaşı amcamın ismini söylemek, söyletmek için bu çocuğun adını Şükrü koydum. O zaman sağ olan babam buna çok sevindi. Üç kızdan sonra bir oğlan oluşu bizi seven herkesi çok sevindirdi.
Mayıs 1957-Ziraat teknisyenliğini devir aldım.
17 Temmuz 1957- Sebebi hayatımız, Hamdi Tuğsel babamız 76 yaşında vefat etti.
(. … .)
Ekim,1958- Bazlı Hamdi’nin ısrarı ile ve 2 yıl vadeli borçla 5 dekar tarla satınaldım.
Mart,1959’da bu tarlaya meyve fidanı diktim.
Niksar’da 5 yılı tamamladım.Pek az ziraat teknisyeninin göstereceği bir feragatle usanmadan ve yılmadan çalıştım. Evvela merkez kazanın anlayışlı çiftçilerini ikna ederek ve hatta maalesef yalvararak meyve bahçeleri tesisine çalıştım. İstirahat ve tatillerimi bu uğurda çiftçilerin hizmetine harcadım. Yem nebatlarından yonca ziraatını pek çok artırdım. Bu çalışma benim için çok yorucu fakat iftihar verici oldu. Halen 2000 dekar yoncalık ve 1500 dekar elmalık mevcuttur.
Ziraat Vekâleti’ni, çiftçiseverlik ve vakarla temsil etmeye çalıştım. Halka karşı vazifesini başarı ile yapmış bir insanın vicdan rahatlığını taşımaktayım.Buna binlerkere şükürler olsun.”
Selahattin Tuğsel güncelerinde özel yaşamıyla ilgili notlara yer verdiği gibi, felsefi konulara, yurt ve dünya sorunlarına ilişkin düşüncelerine de geniş yer vermiştir.
“. … Tanrıdan gayri değişmeyen yok. Yaşayanlar (insan, nebat, hayvan) hatta cansızlar (taş, toprak, maden, su) heyet-i umumiyesi ile arz, güneş, ay ve yıldızlar zaman içinde devamlı bir değişme halinde…Şekil ve mahiyet bakımından bu istihale (bir halden başka hale geçiş – H.K.))herhalde mükevvenatın (yaratıkların hepsi-H.K.) kaderi olmalı. Ben de bu ezeli ve ebedi kanun içinde her gün değişmekteyim.” “. … yaşamın bir sonu olduğunun sadece ölümler dolayısıyla hatırlanması değil, adeta unutulmaması; fakirlerin sefaletine, bedbahtların kaderine, müşkül durumda kalanların üzüntüsüne yakın bir ilgi; herkesin huzur içinde ve bahtiyar yaşamasını arzu etmek; cemiyetin sosyal davalarının halli için devamlı bir arzu; muhitin umumi meselelerinin halline yardım etmek için vazife almak; çevredekilere eskisine göre daha hürmetkâr ve şefkatli bulunmak; hadiselerin kıymetlendirilmesinde sebeb ve netice arasında köprü kurmak, kendimde müşahade ettiğim başlıca değişiklikler olmaktadır. (….) “Eskiden olduğu gibi kendim için değil fakat çevrem için yaşamak istiyorum. Çevremdekilere yardım etmek, onların iyi olduklarını görmek, çocuklara iyi yarınlar hazırlamak başlıca arzum olmaktadır.”
Tuğsel’in anılarını okudukça O’nun soylu düşüncelerine, yüceliğine hayran olmamak elde değil.
O sadece Niksarlılar’ın değil, tüm insanlığın onur duyacağı bir insan tipinin temsilcisi idi.
15 Mart 1996 günü kaybettiğimiz bu büyük insanın anısı önünde saygıyla eğiliyor, O’na ışıklar içinde yat diyorum.
DİPNOTLAR :
(1)- Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen de kendisiyle onur duyduğumuz bir Niksarlı’dır. Gerek parlamentoda gerekse bürokrat olarak ülkemize büyük hizmetlerde bulunan Sayın Ölçen’i “Niksar’a Onur Verenler” dizimizde ayrıca anlatacağız. Mayıs – 2006’da 64. sayısını yayımladığı “Türkiye Sorunları” adlı yayınının sunusunda :“Kitap dizimiz bir halk hizmetidir. Edinmek için bedel ödemek te gerekmez. Yazıyla ya da telefonla açık adresinizi bildirmeniz yeterlidir.Bu halk, bu ülke hepimizin” diyen Sayın Ölçen’e alinejat@olcen.net adresinden ulaşabilirsiniz.
(2)- Avukat Gültekin Zarakolu’nun yazısının yayımlandığı gazetenin adı ve tarihi, kesilen kupüre yazılmamış. Ancak Sevgili Gültekin Zarakolu’nun zaman zaman ‘Yeşil Niksar’ gazetesine yazı yazdığını biliyoruz. Bu yazı büyük bir olasılıkla Selahattin Tuğsel’in ölümünden sonra çıkan Yeşil Niksar gazetesinde yayımlanmıştır.
(3) Niksarda Bir Ev –Mısralarla düşünce, duygu ve anılar- Yazan: Ali Ziver Demirel (İstanbul, 1983-Dizgi Bilgiç Matbaası,Baskı:Ertu Matbaası- Kendi yayını)
(4) nazîre, Arapça bir sözcük. Edebiyatta, bir şairin şiirini taklit ederek yazılan şiir anlamında kullanılır.
(5)İhsan Tuğsel’in Niksar Belediye Başkanlığı yaptığı tarihleri, 1988 yılında Selahattin Hançer döneminde belediye yayını olarak çıkarılan “Niksar;dün-bugün-yarın” adlı kitabın 84. sayfasından aldım. 1997 yılında Ahmet Duran Ünverdi’nin Belediye Başkanlığı döneminde yayımlanan Niksar Belediyesi adlı kitabın 23. sayfasında da aynı bilgiler var. Ancak, kendisi de babası da Niksar’da belediye başkanlığı yapan Sayın Cavit Tahmisçioğlu ile konuşurken 27 Aralık 1939’daki o çok büyük deprem sırasında Niksar Belediye Başkanı’nın babası Hakkı Tahmisçioğlu (o zamanki soy adıyla Hakkı Taşdelen) olduğunu söyledi. Dedem Ali Rıza Karslı da –bir anısını anlatırken- 1939 zelzelesinde belediye başkanının Hakkı Bey olduğunu söylemişti. Bu bakımdan adı geçen iki kitapta da Niksar’da belediye başkanlığı yapanların tarih sıralamasında hatalar yapıldığını zannediyorum. Bu konuda Belediye Yazı İşleri Müdürü Müjdat Özbay’dan “encümen karar defterlerini” inceleyerek İhsan Bey’in hangi tarihlerde hangi işlerin yapılmasında imzası olduğunu araştırmasını rica etmiştim. Ancak Müjdat, yoğun işleri nedeniyle bu yazının yazıldığı güne kadar bana bu konuda bir bilgi veremedi.
(6) Bu resmin arkasına Selahattin Tuğsel 27.10.1970 tarihinde el yazısıyla şunları yazmış : “ Aşırı meslek sevgisi ile çiftçiye faydalı olmak için çırpınışının;başarısız ve silik kalmamak endişesinin; taşıdığı sorumluluğa layık olabilmek ve söz işitmemek kaygısının; 18 yıllık memuriyet hayatında yorduğu bir beden ve ruh…Asla pişmanlık yok!.. Amme (kamu) hizmetinde geçmiş ve geçecek hizmetlerin tümü helal olsun. Üzüntü veren, eldeki imkânların daha faydalı olmaya elverişli bulunmaması idi. Bedbahtlık buradadır. Bunu da çehrede okumak mümkündür.27.10.1970,Niksar Saat 22.00 Selâhattin Tuğsel,İlçe Ziraat Teknisyeni,imza”
(7) Bu yazıyı hazırlarken Selahattin Tuğsel’in oğlu Avukat Şükrü Tuğsel’le birkaç kez görüştüm, konuştum. Sevgili Şükrü Tuğsel babasının güncelerinden bahsedince, kendisinden – sadece aileyi ilgilendiren çok özel konuların dışında- güncelerin fotokopilerini istedim. Sağolsun Şükrü dileğimi yerine getirdi. Selahattin Tuğsel’in yazdıklarını okurken O’na duyduğum hayranlık ve saygı daha da arttı. (Hami Karslı)