24 Ekim 2007

SUÇLU BİZİZ!..

ile Hami KARSLI

Kendimi kuşatılmış hissediyorum.

         Hani etrafı onu yok etmek isteyen düşmanlarca sarılmış ve artık kaçacak bir yeri kalmamış bir insanın hissettikleri gibi…

         Elinden tüm silahları alınmış, gerçek dostlarının kendisine ulaşması ve yardımları engellenmiş, inandıklarının pısırıklığını ve ihanetini görmüş, çaresizliğin öfkesi içindeki bir insanın hissettikleri gibi…

         Zavallı ülkem, zavallı halkım!..

         2007 yılı sonundaki şu  Türkiye tablosuna bakın:

         001 plaka da, Çankaya köşkünde dinci politikanın liderlerinden Abdullah Gül ve türbanlı eşi…

 

         002 plaka da, Başbakanlıkta dinci partinin kurucusu ve 1 numaralısı Recep Tayyip Erdoğan ve türbanlı eşi…

 

         003 plaka da, Anayasa Mahkemesi Başkanlığında eşi türbanlı Haşim Kılıç!..

 

         TBMM’de, Türkiye Cumhuriyetini bölmek isteyen eli kanlı bir örgütün temsilcisi olduğunu saklamaya gerek duymayan bir siyasi partinin vekilleri..

 

         İktidarda, ekonomiyi IMF’ye teslim eden, dış politikasını bütünüyle ABD’nin güdümüne sokan, kalkınmasını, sanayileşmesini AB’ye girebilmekte gören –ve bunun için onurumuz dahil her şeyi feda eden- , halka  “sadaka” vermekle hizmet götürdüğünü sanan, vatan topraklarını pazarlamakla övünen, Cumhuriyet döneminin tüm kazanımlarını varsıllara yok pahasına satan ve halkın dini duygularını sömürerek oya çevirmeyi beceri ve politika sanan bir siyasi parti…

 

         Bu siyasi partiyi yüzde 47 oyla iktidara taşıyan halkım, zavallı halkım…

 

         Evet, Nazım’ın deyimiyle “Dünyanın en tuhaf mahluku”  olan benim halkım:

“Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm

 

             senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,

– demeğe de dilim varmıyor ama –
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

 

 

 

         Bakın son günlerde internet ortamında sürekli dolaşan bir metinde Tayyip sizin için ne diyor:

“Ey benim okuyup araştırmayan halkım :

 

1- Şehidinize hakaret ettim, ANLAMADINIZ;

 

2- Ermeni yahudi demeden ülke varlıklarını satıp, egemenliğimizi devrettim, ANLAMADINIZ;

 

3- Kendi ülkemi bölen projenin eş başkanıyım dedim, ANLAMADINIZ;

 

4- Erbakan bile “AKP’ yi siyonistler kurdurdu” dedi ki doğru, ANLAMADINIZ;

 

5- Türkiye yi katmerli bir borcun altına soktum,toprakları sattım, ANLAMADINIZ;

 

6- Barzani ve Talabani ile kol kola girip kendi askerimizi dışladım, ANLAMADINIZ;

 

7- Din, müslümanlık, islam dedim, 4 yıl boyunca rekor sayıda kilise açtırdım, bu nasıl  müslümanlık demediniz ve yine ANLAMADINIZ;

 

8- Oğluma açık açık gemi aldım,alenen 4 senede onu da trilyoner yaptım ANLAMADINIZ;

 

9- Maliye bakanıyla el ele verip yedi sülalemize yetecek paraları götürdük ANLAMADINIZ;

 

10- Terörist başına  “sayın” dedim ANLAMADINIZ;

 

11- Ülkeyi en yüksek faizle borçlandırdım ANLAMADINIZ;

 

12- 2002 deki secim öncesi dokunulmazlıkları kaldıracağım diye yalan söyleyip sonra bir daha lafını bile etmedim ANLAMADINIZ;

 

13- Derdini söyleyen vatandaşa  “siktir” çektim ANLAMADINIZ;

 

               Üstüne üstlük bütün bunları tembel muhalefette size iyi anlatmayınca, sandıktan hooop ben çıktım. Şimdi bir 5 yıl daha sizleri ben sevmeyim de kimler sevsin.Bu 5 yılda da yapacağımı yaparım, ondan sonra ister seeeç ister seçme.Nasıl olsa kalkıp yüzünüze sövsem yine %30 alırım . CANIM HIYARLARIM BENİM.”

 

         Ana muhalefette, sağ siyasetçileri parti vitrinine taşımayı; şeyh Edebali gibi dinsel motifli konuşmalarla ve partisinin Atatürk’ün koyduğu ilkelerini görmezden gelmeyi oy alabilme yolu olarak gören; parti içi demokrasiyi hiçe sayarak, bir “Değişmez Genel Merkez Oligarşisi” kuran CHP…

                                                                   ***

 

         Dünyanın en güçlü ordularına karşı kazanılan zaferlerle kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutan çöl bedevileri, aşiret reisleri…

         Türk ordusunun erlerini subaylarını şehit eden, esir alan bir terör örgütü…

         Amerika’nın himaye ettiği, silah, araç gereç verdiği bu örgütle mücadele için Amerika’dan medet uman bir siyasal iktidar…

         Ooooof of, Canım sıkılıyor, canım!..

                                                                   ***

 

        

         67 bin okulu 77 bin camisi olan Türkiyem!

         345 kişiye bir cami, 60 000 kişiye bir hastane düşen Türkiyem!

         1.2 milyar YTL ile Diyanet işlerine, bir çok bakanlığın bütçesinden daha fazla pay ayıran Türkiyem!

         Ooooof of, Canım sıkılıyor,canım.

                                                                   ***

 

         “Birbirlerini vurmaksızın ateş edebilecekleri bir çok hedef varken” birbirleriyle kavga eden aynı cephenin insanları…

         Hep aynı hastalıkla  ‘malûl’, birbirlerini beğenmeyen, “En devrimci benim!”  “Biz olmazsak başkaları bunu ‘nah’ yapar!” diyenler…

         Düşmanın güçlü oluşundan değil, bizim dağınıklığımızdan, güçlü olamayışımızdan kaynaklanan yenilgiler…

         Oooooooof, Of!.. Canım sıkılıyor, canım!..

        

 

         Evet biliyorum, ta 1932’de Yakup Kadri Karaosmanoğlu  “Yaban” adlı romanında kendini “aydın” olarak gören bizim gibiler için şöyle diyordu:

         “Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.

 

           Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz  edemedin.

 

           Bir kafası vardı, aydınlatamadın.

 

           Bir vücudu vardı, besleyemedin.

 

           Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin.

 

           Onu, hayvani duyguların, cehâletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabiî ayaklarına batacak. İşte her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.”

 

                                                                   ***

 

     Evet, haklısın Yakup Kadri Karaosmanoğlu!

 

         2007 yılının sonlarında görünen “Türkiye Tablosu” bu ülkenin “aydın etiketlilerinin” eseridir.

 

         Asıl “patlak ampul” halkını aydınlatmayı beceremeyen, ona “eleştirel aklı” öğretip, onu “dogmaların batağı”ndan çıkaramayan ve sonra da “Of” layıp, “canım sıkılıyor” diyen bizleriz.

 

         Suçlu biziz!..