07 Kasım 2012

DOĞRU HEDEF, DOĞRU DAVRANIŞ…

ile Hami KARSLI

42 yaşında ABD başkanı olan, Nobel Barış Ödülü sahibi Theodore (Teddy) Roosevelt “Birbirimizi vurmaksızın ateş edebileceğimiz çok hedefler var” der.

Bir süredir, bazen televizyon izlerken, bazen gazete okurken bazen de arkadaşlarımla günlük olayları tartışırken, kendi kendime hep bu sözü söylüyorum.

Emperyalizmin en çok başvurduğu yöntem “böl ve yönet” yöntemidir.

Çok kere, bir ülkede azınlığın çoğunluğa hükmetmesi, emperyalizmin çoğunluğu bölmesi yüzündendir.

*

            60’lı yıllarda, bizim kuşağın başucu kitaplarından biri olan Sosyalist Türkiye adlı yapıtında Ali Faik Cihan’ın sömürüyle ilgili verdiği bir örnek beni çok etkilemişti:

Yırtıcı bir kuş olan doğan, bir tavuk sürüsüne saldırdığı zaman çoğu kez en besili tavuğu enseleyip götürür. Oysa bir doğanın gücü, büyük bir tavuk ağırlığındaki bir cismi yerden kaldırıp uzaklara götürmek yeteneğinde değildir. Ama yakalanan tavuk kaçıp kurtulmak için kanatlarını açar ve uçmaya koyulur. Doğan, kendiliğinden havalanan tavuğa havada bir yön verip onu yiyebileceği ıssız bir yere götürür. Tavuk, kendisini yiyecek olan düşmanına kendisi yardım etmektedir. Eğer tavuk kanatlarını açmasa, düşmanının onu götürmesine yerçekimi engel olacak ve diğer tavukların kaçışmalarından durumu anlayacak olan kümes sahibi gelip doğanı kovalayacaktır.

            Eğer sömürücü azınlık, çoğunluk karşısında egemenliği elde tutuyorsa ve siyasal güç azınlığın elinde ise, bu acayiplik bağımlı çoğunluğun eseridir.

            … .  .

            Emekçi, kendi yumruğunu, kendi karnına vurmaktan vazgeçmelidir. Kanatlarını açıp kendisini ölüme götüren vahşi kuşların işini kolaylaştırmamalıdır.”

*

            Siyasi iktidara yalakalık yapan gazetelerin ve televizyon kanallarının dışında kalan, Laik Cumhuriyeti ve Atatürk İlkeleri’ni savunan, sayısı çok az gazete ve televizyon kanallarında bazen, birbirlerini kötüleyen yazılar ve konuşmalar yapılmaktadır.

Örneğin, çıktığı günden bugüne kadar dinci siyasi iktidara karşı aldığı tavırla tanınan ve satış sayısını çok artıran bir gazeteye, yine siyasi iktidara karşı olan, Atatürk İlke ve Devrimleri’ni savunan başka bir gazetenin yazarı çamur atıyor.

Televizyondaki tartışmalarda bir bakıyorsun, ikisi de baş düşmana karşı olan konuşmacılar birbirlerine çamur atıyorlar.

Bir gazetede Atatürkçülük’ü savunan bir kişinin, yayınlanmaya başladığından beri Atatürkçü çizgide olan başka bir gazetenin sahibine, yaptığı işte hiçbir kusuru bulunmamasına karşın, “Sen falanca kişinin okullarında okudun” diyerek saldırması, onu kötülemesi, Atatürk karşıtlarının işine yaramaz mı?

*

            Zannederim, daha önce bir yazımda değinmiştim. Devrimlerin ikili bir özyapısı (karakteri) vardır.

Eğer ortada gerçekten yurt için, ulus için tehlikeli bir iktidar varsa, bu iktidara karşı olanlar  -başka konularda farklı düşünseler dahi-  bağlaşım (ittifak) yaparlar.

Yani yaygın bir söyleyişle “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” derler.

Bugün yaşları 70 civarında olanlar, yani 68 kuşağı diye bilinenler “tek ilkeli birlik” kavramını çok iyi anımsayacaklardır. Çünkü benim de içinde olduğum o kuşak, öncelikle “sosyal savaşımlar tarihini” öğrenirlerdi.

Baş düşmana karşı savaşım verilirken bağlaşımlar (ittifaklar) kurulur.

Örneğin Rusya’da, 1917 Şubat Devrimi ile başlayan süreçte Çar’a karşı Bolşevikler ve sosyal demokrat sayılabilecek guruplar birleşmişlerdi.

Yine bizim kuşağın çok yakından takip ettiği 1979 İran İslam Devrimi’nde, Muhammet Rıza Pehlevi liderliğindeki anayasal monarşinin yıkılmasına, Mollalar’la İran’daki Marksist parti Tudeh’in bağlaşımı (ittifakı) neden olmuştu.

Aslında Bolşevikler, sosyal demokratlara; Tudeh de mollalara karşıydı.

Ama Çar, Bolşeviklerle sosyal demokratların, Rıza Pehlevi de hem Tudeh’in hem de mollaların düşmanıydı.

Bütün devrimlerin ikili bir özyapısı (karakteri) vardır. Baş düşman gittikten sonra, bağlaşım (ittifak) yapan gruplar kendi aralarında çatışırlar. Sonunda kuvvetli olan taraf kazanır.

Şubat devriminden sonraki Ekim Devrimi esnasında Bolşevikler’in anlaşma yaptıkları grupları ortadan kaldırması, İran devriminde de Mollalar’ın Tudeh’i yok etmesi bu ikili özyapıya çok çarpıcı örneklerdir.

*

            Ülkemizde ve yakın komşumuz olan ülkelerde çok tehlikeli, kaygı veren günler yaşıyoruz.

Birbirimizle didişmek, ayrışmak yerine yayılımcılığa (emperyalizme) karşı çıkan, Atatürk İlke ve Devrimleri’ni savunan, Laik Cumhuriyetin tehlikede olduğunu gören tüm yurtseverlerin bir araya gelmesi gerekmez mi?