ODTÜ DİRENİŞİ…
Ülkemizde, bütün değerlerin altüst edildiği, özellikle Cumhuriyet’le elde edilen kazanımların yok edilerek yerine din eksenli değerlerin konulduğu bir dönem yaşıyoruz.
Başlangıçta, sanki Atatürk ve O’nun devrimleriyle kavgalı değilmişçesine bir tedirginlikle atılan adımlar, artık saygısızca ve dış güçlerin desteği ile korkusuzca atılmaktadır.
Fizik yasalarıyla toplumsal yasalar birbirine benzerler.
Örneğin Newton’un “Eğer bir cisme herhangi bir büyüklükte bir kuvvet etki edilirse, cisim de bu kuvvete eşit fakat zıt yönde bir tepki gösterir. Burada ortaya çıkan etki-tepki kuvvetlerinin büyüklükleri eşit fakat yönleri birbirine terstir” yasası sadece bir fizik yasası değil, aslında toplumsal bir yasadır.
Yine aşırı basınçların aşırı patlamalara neden olması da sadece bir fizik yasası değil, toplumsal bir yasadır.
Toplum mühendisleri bu yasaları bildikleri için, çok kere patlamaları önlemek için toplumda küçük delikler açarak basıncı düşürmeye çalışırlar.
Ama basiretsiz yöneticiler, toplum mühendislerinin tüm çabalarını boşa çıkaracak girişimlerini sürdürerek toplumsal tepkileri kaçınılmaz hale getirirler.
***
18 Aralık 2012 günü ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) yerleşkesi’nde TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) tarafından düzenlenen “uydu fırlatma” törenine davet edilen Meclis Başkanı ve Başbakan105 koruma aracı, 20 zırhlı araç ve 3 bin 600 polis eşliğinde gelmiştir.
Ben 73 yıllık ömrümde, birçok cumhurbaşkanının, birçok başbakanın katıldığı, açılış yaptığı toplantılar gördüm.
Örneğin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Almus Barajı’nın temel atma törenine geldiği 50’li yılların sonlarında Tokat Belediyesi’nin önünde yaptığı konuşmayı, onun 3 – 4 metre yakınında izlemiştim. Hatta “Almus Barajı” yerine “Elmas Barajı” dediğinde gülüşmüştük.
Koskoca bir Cumhurbaşkanı’nın çevresinde bırakın zırhlı araçları ve binlerce saldırgan polisi, birkaç güler yüzlü güvenlik görevlisinden başka kimse yoktu.
Hiçbir demokratik hukuk devletinde sevilen, sayılan bir yöneticinin koruma ordusuyla bir yere gelip gittiği görülmemiştir.
***
18 Aralık günü, -orada bulunan saygın öğretim üyelerinin anlattıklarına göre- 300 kişilik bir öğrenci grubu Uzay Binası’na yürürlerken, polisin attığı yoğun gaz bombardımanı altında kalmıştır.
Bunun üzerine öğrenciler de taş ve şişe atarak karşılık vermiştir.
Polisin gaz bombalarından sınıflarda bulunan öğrenciler, üniversitede çalışan görevliler ve öğretim üyeleri de çok yoğun olarak etkilenmişlerdir.
Atılan gaz bombası kapsüllerinin isabet ettiği öğrenciler yaralanmış, binaların camları kırılmış, araçlar hasar görmüştür. TOMA tabir edilen araçlardan öğrenciler üzerine su sıkılmış ve polisin “ses bombası” kullandığı belirtilmiştir. Geniş bir bölge içindeki binalardaki dersler, laboratuar çalışmaları ve sınavlar aksamış, derslikler ve ofisler boşaltılmak zorunda kalınmıştır.
Öğrenciler, törenin bittiği ve davetlilerin çok büyük oranda yerleşkeden ayrıldığı 19.00’dan sonra, polisin uzun süre yerleşkede kalmasına ve Eğitim Fakültesi çevresinde protestocu grubu kıskaç altına alarak dövmelerine tepki göstermiştir.
Koltuklarını siyasi iktidara borçlu olan veya AKP döneminde palazlanan bazı üniversite yönetimleri yaptıkları açıklamalarda öğrencileri hedef almışlar, rektörlerin utanç verici açıklamasına tepki de o okulların öğretim üyelerinden gelmiştir.
Öğrencileri hedef alan Marmara, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik, Galatasaray ve Mimar Sinan üniversitesi yönetimlerini şiddetle kınayan bu okulun öğretim üyeleri hiçbir şekilde açıklamaya katılmadıklarını belirterek şöyle demişlerdir:
“ODTÜ’de yaşanan olaylarda öğrencilerin maruz kaldığı polis şiddetini kınıyoruz. ODTÜ’lü meslektaşlarımızın tüm ifadelerine rağmen, söz konusu açıklamayı yapan üniversite yönetimlerinin, polisin olayları başlattığı, olayların ilk aşamasından itibaren iyi niyetli davranmadığı ve orantısız güç kullandığı gerçeğini göz ardı etmelerini manidar buluyoruz. Polis şiddeti karşısında tek vücut olarak tepki gösteren ODTÜ’lü meslektaşlarımızın ve öğrencilerin yanında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.
Üniversitenin özgürlüğü sadece öğretim elemanlarının araştırma ve ifade özgürlüğünden ibaret değildir. Öğrencilerin düşünce, ifade ve protesto özgürlükleri de üniversite ortamının ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye’de son yıllarda öğrenciler üzerinde artan baskılara sessiz kalan, akademik özgürlüklere yapılan müdahaleler karşısında susan üniversite yönetimlerinin, iktidarı elinde tutanlara hoş görünmek maksadıyla yaptıkları açıklama, akademi tarihine kara bir leke olarak düşmüştür.
Üniversiteler, iktidarların böbürleneceği projeler üreten, şirketlerin taşeronu gibi çalışan, kâr hedefine odaklanan imalathaneler değildir. Akademinin vazgeçilmez görevlerinden biri de, hiçbir baskı altında kalmadan, toplum ve iktidarı sorgulamak, bunlar hakkında bilimsel ve eleştirel görüşlerini dile getirmektir.
Üniversiteler, güçlünün karşısına bilgi, bilim ve özgürlükçü düşünce ile çıkabilmelidir. Araştırma alanı fark etmeksizin akademik özgürlükler bir bütündür. Akademik özgürlüklere saygı gösterilmeyen kurumlarda, nasıl kullanılacağı ve neye hizmet edeceği sorgulanmaksızın üretilen bilginin, toplumlar üzerinde yıkıcı etkileri olabileceğini tarih bizlere birçok defa göstermiştir.
Bugün, baskıcı politikaların ana hedefi haline gelmiş olan ODTÜ’lü akademisyen ve öğrencilerin yanında yer almak, akademi ve demokrasi tarihi açısından vazgeçilmez bir sorumluluktur.
Basit iktidar hesapları ve ikbal kaygıları ile ODTÜ’ye karşı tavır alan üniversite yönetimleri ve bu yönetimleri destekleyenler veya bu politikalar karşısında sessiz kalanlar, bu davranışlarının hesabını, akademik özgürlükler ve demokrasi tarihi önünde vermek zorunda kalacaklardır.”
***
Evet, kuvvetler ayırımı ilkesini bile içlerine sindiremeyenlerin toplumda yarattıkları basınç her gün büyüyor.
Tarihin sayfaları bu büyüyen basınçların neler yapabildiklerini anlatan öykülerle doludur.
Umarım ve dilerim ki, bugünkü güç sahipleriyle onlara yalakalık edenler bu öykülerden ders alırlar.