16 Ocak 2013

AMERİKA DOSTUMUZ MU? (AMERİKA VE LOZAN…)

ile Hami KARSLI

Artık gözle de görülen bir savaş var:

Bir tarafta 20. yüzyılın en büyük yaratıcı gücü (dehası) olan Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılan, Lozan’la taçlanan, yapılan devrimlerle büyüyen tam bağımsız, laik Türkiye Cumhuriyeti’nden yana olanlar;

Diğer yanda ise “Lozan’ı ağır yenilgi (hezimet) olarak gören, Atatürk’e ve O’nun Devrimleri’ne çok olumsuz duygularla bakan (nefret eden), ulus değil ümmet olmak isteyen, Amerikalı efendilerinin bir dediğini iki etmeyen, Sevr yanlısı, kör inançlarının kölesi bir kalabalık

***

Ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil, ilk baskısı neredeyse günümüzden yarım asır önce yapılan “Kızılırmak” adlı yapıtının orta yerinde:

“Birgün çıkıp geldiler –anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini- tüketim artıklarını ve üretimorganlarını ve eski külotlarını-çikletlerini, çukulatalarını getirip bıraktılar –tiklerini mimiklerini çiğliklerini – genç kızların düşlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar – iplerini oltalarını konservekutularını – süt tozlarını soyalarını salemlerini – kısırlıkhaplarını madalyalarını tasmalarını – bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini – anamıza bacımıza çocuğumuza – en çok önem verdiğimiz şeylere – üretimorganlarını ve tüketimartıklarını  kullanarak –atlarını seyislerini çombelerini – tıraşlarını ve dişlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar – sonra güzel güzel anlaşmaları – sonra güzel güzel sözleşmeleri – sonra güzel güzel paylaşmaları–ve durmadan durmadan baltazar bayramlarını –sonra güzel güzel savaş uçaklarını –radarları rampaları atombombalarını – denizaltı denizüstü bir şeylerini – bilincaltı bilincüstü herşeylerini – piekslerini bitekslerini bitpazarlarını – eroinlerini kokainlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar –

 ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

  ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

 ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

 ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

 ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde!”der.

1971 yılında Cahit Külebi aynı konuyu işler:

Önce Kristof Kolomb buldu Amerika’yı, / Sonra biz. / Umutlar azaldı, günden güne, mutluluklar / Ve ekmeğimiz.//

Bir çocuk ağlarsa dağ başında / Gözyaşında Amerika akar./ Vurdularsa birini, kanı şorladıysa/ Bilin ki o kurşunlarda Amerika var.//

Kişi kişiye köle tutulduysa, asıldıysa/ Darağaçlarında Amerika var./ Ama biz yine de direneceğiz/ Sonuncumuza kadar.”

***

Şimdiye dek eleştirel aklı, bilimi kendine yol gösterici olarak kullanan yüzlerce sanatçı Amerikan yayılımcılığını (emperyalizmini) anlatan şiirler, öyküler, romanlar yazdılar, şarkılar, türküler bestelediler, oyunlar sahneye koydular. Gazetelerde köşe yazıları, makaleler, fıkralar yazıldı.

Ancak, siyaseti yurt hizmeti olarak algılamayan çirkin politikacılar, siyasi iktidar olabilmek için hep Amerika’dan yardım beklediler, onlara şirin görünmeye çalıştılar.

Ve bu çirkin politikacılar, bizi sömürmek için ellerinden gelen her şeyi yapan Amerika’yı halkımıza “dost” diye yutturmaya çalıştılar.

***

Ülkemizin tapu senedi olan Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde, İsviçre’nin Lozan kentinde, TBMM temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileriyle imzalandı.

ABD, Lozan’a sadece gözlemci göndererek katılmıştı. Çünkü bizimle açıkça savaşmamış ve Sevr’de taraf olmamıştı.

Ancak, Lozan’da ABD ile 6 Ağustos 1924’de ayrı bir Dostluk ve Ticaret Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmada 24 Temmuz 1923 antlaşması da onaylanıyordu.

Aslında konu incelendiğinde bu iki antlaşmanın içeriğinin bir bütünlük taşıdığı görülür.

Bu antlaşmalarda kapitülasyonlara son verildiğine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığına vurgu yapılmıştı.

Amerika bu anlaşmaları bugüne kadar tanımamıştır.

Bunda büyük ölçüde Amerika’da bulunan Ermeni lobisinin etkisi vardır.

. Üç yıl sonra 19 Ocak 1927’de ABD Senatosuna gelen antlaşma, Lozan’la Ermenilere, Kürtlere bir yurt sağlanmadığı gerekçesiyle, yani Wilson İlkeleri’ne (prensiplerine) aykırı görülerek kabul edilmemiştir.

Ancak “Chester Projesi” olarak adlandırılan ve Lozan’da yapılan antlaşmalardan önce TBMMtarafından 9 Nisan 1923 tarihinde onaylanan 8 ay sonra yani 18 Aralık 1923’te yine TBMM Hükümeti tarafından geçersiz kılınan (feshedilen) demiryolu yapımı ve yeraltı kaynaklarının işletilmesiyle ilgili anlaşma olayının Amerika’nın Lozan’ı tanımamasıyla yakın ilişkisi vardır.

Amiral Chester’in adını taşıyan ayrıcalığa (imtiyaza) göre Amerikalılar, Türkiye sınırları içinde döşenmiş ve döşenecek olan tüm demiryolları boyunca, rayların 20 km. sağında ve 20 km. solunda yer alan topraklarda, bütün yeraltı ve yer üstü zenginliklerin (başta petrol, altın, kömür, krom, bakır, gümüş, civa, çinko, demir, mangenez gibi) tüm haklarını kendilerine verilmesini istemişlerdi.

Lozan’da yapılan ve ancak üç yıl sonra ABD senatosuna getirilen ve kabul edilmeyen antlaşmaların görüşülmesi sırasında Amerikalı senatör Upshov şöyle diyordu: “Antlaşma, Timurlenk kadar hunhar, Müthiş İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerinde oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşma kabul ettirmiştir. Buna her yerde bir Türk Zaferi dediler. Ve eski dünya parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra büyük sermaye grupları, soğukkanlı ticaret erbabı ve giderek güya bazı din temsilcileri bile Türkiye’yi uygar uluslar masasında, uluslar arası bir  konuk durumuna yücelterek Amerika’yı yüksek  ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler.”

Evet, bugün bazılarının, bir savaşta bağlaşık dostumuz  (stratejik müttefikimiz)  dedikleri ABD Senatosu’nda Atatürk’le ilgili böyle konuşuluyordu.

İşte bu Amerika ve onun bir dediğini iki etmeyen işbirlikçisi hainlerin ülkemiz üzerine oynadıkları oyunları iyi anlamamız gerekir.

“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini savunmamız, tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak en önemli önceliğimiz olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, “devletler arasındaki dostluk” denilen şey, sadece “çıkar ilişkisi” dir.