30 Ocak 2013

UZLAŞMA MI, YOZLAŞMA MI?

ile Hami KARSLI
Yukarıdaki başlığı Niksar Haber gazetesini çıkarttığım yıllarda yazdığım bir yazıda kullanmıştım.
90’lı yılların ortalarındaydık.
İktidarda “Hacı” ile “Bacı” vardı.
Bu ikili birbirleriyle ilgili “hırsız”,“dolandırıcı”, “hilekâr”,“çete mensubu” vb. sözcükleri herkesin önünde açıkça söylemelerine karşın, birdenbire kuzu kesilip “biz memleketin yüksek çıkarları için bir araya geldik, uzlaştık” diyorlardı.

*
Tüm dünya dillerindeki sözcüklerin kullanım alanlarında genel bir olumluluk veya olumsuzluk vardır.
Uzlaşma sözcüğü olumluluk taşıyan bir sözcüktür.
Yani bir önerinin, çoğunluğun istediği gibi olması yerine, herkesin kabul edebileceği şekilde çözülmesi anlamını taşır.
Klasik demokrasilerde ortaya bir sandık konulur, en çok oy alanlar yönetici, az oy alanlar da yönetilenler olur. Böylelikle toplumda bir mutlu olanlar, bir de mutsuz olanlardan oluşan insan toplulukları meydana çıkar.
Yürütme organı çoğunluğun elinde olduğu için, genelde olaylar onların istediği doğrultuda gelişir.
Burada, çoğunluk her zaman haklıdır mantığı egemen olduğu için toplumda ister istemez iki sınıf ortaya çıkar.
Kendilerini haklı gören bir mutlular topluluğu ve onlar gibi düşünmeyen bir de mutsuzlar topluluğu!
*
Uzlaşma, olaylar karşısında, herkes için kabul edilebilir çözümler bulabilme, yaratabilme sanatıdır.
Bunu becerebilme ise göründüğü kadar kolay değildir.
Uzlaşacak tarafların, temel insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirmeleri, eleştirel düşünebilmeleri, ön yargılardan kendilerini kurtarabilmeleri gereklidir.
Çoğunluk olan yönetici sınıfın tam bağımsız olmadığı toplumlarda, yönetenlerle yönetilenlerin uzlaşmaları olası değildir.
Çünkü, yönetenlerin, bağımlı oldukları efendilerinin istemlerinin dışında bir düşünceyi paylaşmaları olanaksızdır.
Bunun nedeni, yönetenlerin, o efendilerin güçleriyle yönetici olmalarıdır.
*
Yozlaşma, “yozlaşmak eylemi” nin adıdır.
Herhangi bir şeyin, bir olayın, bir olgunun doğasındaki iyi nitelikleri yitirerek soysuzlaşması anlamını taşır.
Yaşamın her alanında yozlaşmak eylemini görmemiz olasıdır.
Bir toplumun gelenek, göreneklerini olumludan olumsuza doğru değiştirmesi yozlaşmadır.
Bir ulusun dilini yabancı sözcüklerin boyunduruğuna sokması yozlaşmadır.
İnsan ilişkilerinde karşılıklı sevgi ve saygının yerini salt çıkar ilişkilerine bırakması yozlaşmadır.
Yüzlerce örnek sayılabilir.
*
Yozlaşma veya türlü yollarla bir olumsuzluğu kabul ettirme çoğu kez topluma “uzlaşma” diye yutturulmaktadır.
Bunun en çarpıcı örneğini yeni yapılacak Anayasa (!) konusunda görüyoruz.
19 Ekim 2011 tarihinde, TBMM’de “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” adı ile bir yarkurul (komisyon) kuruldu.
Bu Anayasa Uzlaşma Yarkurulu’na AKP, CHP, MHP ve BDP eşit sayıda üye verdiler.
Bu üyelerle sık sık toplanan yarkurul, sözde (güya) yeni bir Anayasa yapacak ve Ulusumuz da “Ah ne güzel, Tüm partilerimiz birleşti ve ortaya bir uzlaşı anayasası çıktı, diyecek!..
Bu, Türk Ulusu’nu aptal yerine koyup onunla alay etmektir.
Çünkü:
Tayyip Erdoğan 8 Haziran 2007 günü, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki komisyona “yeni Anayasayı yazın” emrini verdi mi?
Verdi.
Yeni Anayasa’da ABD’nin Ortadoğu Projesi’ne göre yer alması gerekenler Eşbaşkan tarafından Özbudun’a anlatıldı mı?
Anlatıldı.
2 Ağustos 2007 günü hazırlanan bu Anayasa’nın Eşbaşkan’a sunumu yapıldı mı?
Yapıldı.
Bu Anayasa, son düzeltmeler de yapılıp 29 Ağustos 2007 günü AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’a teslim edildi mi?
Edildi.
AKP, hazırlanan bu Anayasa’yı TBMM’den geçirecek oy çokluğuna sahip mi?
Sahip.
Oslo, İmralı, açılım-saçılım görüşmeleri, uygulamalarında en çok sözü edilen bu Anayasa mı?
Evet.
?!…
*
“Anayasa Uzlaşma Komisyonu” yeni bir Anayasa hazırlayacakmış!
Hadi canım sen de!..
*
Bir kez daha söyleyelim:
Bu Meclis, bugün var olan Anayasa’ya göre kurulmuştur. Bu Anayasa’nın ortadan kaldırılıp başka bir Anayasa yapılması, bu Meclis’in de ortadan kalkması demektir.
Kılıçdaroğlu’nun YeniCEHEPE’sine ve Devlet Bey’in MEHEPE’sine yineliyerek (tekraren) duyurulur!