27 Şubat 2013

GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ

ile Hami KARSLI

Atatürk, büyük Söylev’ine “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş:” diye başlar.

Mersin Atatürkçü Düşünce Derneği 10. Genel Kurul Toplantısı’nı yaparak, 9 Şubat 2013 günü bir sonuç bildirgesi yayımladı.

Ulusumuzun ve yurdumuzun içinde bulunduğu “genel durumu ve görünüşü” çok açık ve özlü biçimde anlatan bu bildirgeyi önemsiyor ve bu nedenle aynen köşeme alıyorum:

 

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti dıştan ve içten kuşatılarak tarihinin en karanlık dönemine sürüklenmektedir. Emperyalist güçler Cumhuriyetimizi parçalayıp çökertmek ve Türk Ulusu’nu yok etmek doğrultusunda harekete geçmiştir.

 

Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki gibi yarı sömürge durumuna getirilen ülkemizde, neo-liberal, serbest ekonomisinin uygulanması çerçevesinde devleti küçültmek gerekçesiyle özelleştirmeler, ulusal varlıkların, kaynakların ve toprakların yabancılara satılması benzeri sömürgeleştirme yöntemleri sürdürülmektedir.

 

ABD’nin Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Orta Doğu Projesinin uygulandığı bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti, BOP Eşbaşkanı ve yandaşları aracılığıyla

emperyalizmin taşeronluğuna soyundurulmaktadır.

 

ABD’nin demokrasi getirmek kılıfı altında, “22 ülkenin sınırlarını değiştirmek” amacıyla hazırladığı BOP, tüm dünyada olduğu gibi Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da da kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.

 

Yeni Dünya Düzeni ve Küreselleşme (Globalleşme) adıyla cilalanan emperyalist neo-liberal sistem dünyamız üzerindeki ulusal devletlere karşı çıkarak, sömürü düzenini kendisini koruyamaz durumdaki küçük devletçikler üzerinden sürdürmeyi amaçlamaktadır.

 

Bu açıdan yüz yıllardır uyguladığı etnik, dinsel ve mezhepsel ayrılıklarını öne çıkartma yöntemini, ayrıştırma ve giderek bir iç savaş çıkartma yönünde kullanmaktadır.

 

Emperyalist güçler yüzlerce yıl sömürgelerinde uyguladıkları yöntemlerle satın aldıkları yöneticiler, medya (kitle iletişim araçları) çalışanları, üniversite öğretim üyeleri, sivil toplum örgütleri, yargı ve diğer kurumlarda çalışanlar aracılığıyla toplumu amaçladığı yola çekmekte, yönlendirme ve bilgi kirliliği yaratmaktadırlar.

 

Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen TÜRK DEVRİMİ’nin tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik temelinde yapılandırdığı Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal Devlet niteliği de bu kapsamda saldırıya uğratılmaktadır. Yine bu doğrultuda emperyalist güçler, Türk Ulusu’nu, ulusal devlet kavramını, ulusçuluk ilkesini “hesaplaşma” konusu yapmaktadır.

 

Ülkemizde son Anayasa değişikliğiyle HSYK ve Anayasa Mahkemesi yapısı değiştirilerek yargının bağımsızlığı ve yansızlığı yok edilmiş, hukuk devleti ilkesi çiğnenmiştir.

 

Türk Ulusunun bağrından çıkan Türk Ordusu; Cumhuriyetimizi çökertmek ve Türk Ulusu’nu yok etme planı çerçevesinde uydurma iddialarla uluslararası bir komploya kurban edilerek tutsak alınmış ve savaş gücü kırılmak istenmiştir. Atatürkçü vatansever komutanlar zindanlara atılmıştır.

 

Yine Atatürkçü yurtseverler, iktidar karşıtı gazeteciler, yazarlar, üniversite rektörleri, parti başkanları ve Mustafa Kemal’in askerleri, uluslararası bir tertip ve vicdanları sızlatan hukuksuzluk süreciyle karşı karşıya kalmışlardır.

 

Hasdal, Silivri ve diğer tutukevlerine atılan yurtseverlere yönelik olarak emperyalist entrikacılar tarafından düzenlenen komplonun açığa çıkartılarak, adaletin bir an önce yerine getirilmesini, Türk Ulusu adına karar veren bağımsız, yansız Türk mahkemelerinden bekliyoruz.

 

YENİ ANAYASA çalışmalarında başkanlık sistemi, özerklik ve federasyon gibi yapılanmalar öne çıkarılmakta tek devlet, tek ulus, tek dil bütünlüğü bozulmak istenmektedir. Ulusumuzun birliği ve ülkemizin bütünlüğü her durumda esastır.

 

Bu anlamda, Anayasa’nın ilk üç maddesinin ve Türk Ulusu kavramının Yeni Anayasa’da yer almaması AKP iktidarının ve Meclis’in yasallığını tartışılır duruma getirecektir. Türk Ulusu buna izin vermez, vermeyecektir!

 

Dış politikada, iktidarın “Yeni Osmanlıcılık” düşleri ve “komşularla sıfır sorun” siyaseti çökmüştür. Ne yazık ki bugün sorunlu olmadığımız komşu ülke yoktur.

 

Komşumuz Suriye’nin iç işlerine karışmak, teröristleri barındırmak ve desteklemek Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin bugüne dek uyguladığı “Yurtta Barış, Dünyada Barış” olarak özetlenen dış politika ilkelerine bütünüyle aykırıdır.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları NATO toprakları değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Ülkemiz üzerinde komşularımız Suriye ve İran’ı hedef alan, İsrail’i destekleyen patriot füzelerinin konuşlandırılması ve topraklarımızda yer alan ABD üsleri, Yüce Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkelerine aykırıdır.

 

Bütün bu olumsuzlukların yanında, halkımız yoksulluğa mahkûm edilirken, ülke kaynakları ve varlıkları iktidar yandaşlarının eliyle yağmalanmakta, Cumhuriyetimizin en temel değerleri yok edilmektedir.

 

Ayrıca yenilenilebilir enerji kaynağı çok zengin olan Mersinimiz, iktidarın dayatması olan Nükleer santral ve termik santral ihaleleri ile doğası ve kültürüyle yok edilmek istenmektedir.

 

Uçurumun kıyısına getirilen ülkemiz ve varoluş savaşı vermek zorunda kalan ulusumuz, 1920’lerdeki gibi Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı gerçekleştirmek durumuyla karşı karşıya gelmiştir.

 

Türk Ulusu aydınlanma yönümüz ve çıkış yolumuz olan ATATÜRK DEVRİMİ’nde birleşecek, emperyalist güçlere ve işbirlikçi hainlere bir kez daha gereken dersi verecektir!”

 

Tokat Merkez ve ilçelerinde bulunan Atatürkçü Düşünce Dernekleri’nin de bir araya gelerek veya ayrı ayrı, ülkemizin ve ulusumuzun içinde bulunduğu parçalanma sürecine dikkat çeken böyle bildiriler hazırlamaları gerekmez mi?