OSMAN NURİ SAVURAN
Geçtiğimiz günlerde, Çiğdem Arat Bilgen isimli genç bir kızımızdan, bir e-posta aldım.
Aslen Tokatlı olduğunu, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Kürsüsü’nde yüksek lisans çalışması yaptığını bildiriyor ve 1940’lı yıllarda Tokat Müzesi’nde memurluk yapan Osman Nuri Savuran’la ilgili bilgi arıyordu.
Daha sonra telefonla konuştuğumuzda, Nuri Savuran’ın, Tokat Müzesi’nde, eski eserlere dair çizdiği görüngelerin (perspektiflerin) teknik yönlerinin çok güzel olduğundan söz ederek, lisans çalışmasında Osman Nuri Savuran’a yer vereceğini söyledi.
Nuri Savuran’ın, baba bir anne ayrı kardeşi Dr. Şehsuvar Savuran, 1956 yılından beri tanıdığım, yaşça benden büyük bir dostumdu.
Çiğdem’in isteğinden ona söz ettim. Ağabeyi hakkında bildiklerini anlattıktan sonra bana Nuri Savuran’ın, Adana’da yaşayan kızı Gülten Hanım’ın telefonunu vererek “babası hakkında daha ayrıntılı bilgi alabileceğimi” ifade etti.
Gülten Savuran isteğimi coşkuyla yerine getirerek, e-posta ile bana babasını anlatan duygu yüklü bir yazı gönderdi.
Bu arada, Niksar ve Tokat’ın sosyal tarihi üzerinde araştırmalar yapan, Kümbet Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni, Hasan Akar’ı arayarak ondan da bilgi istedim.
Hasan Akar, gazeteci, yazar, sendikacı Kemal Sülker’in “Savaş Yıllarında Bir Sürgün” isimli kitabında sıkça Osman Nuri Savuran’dan söz ettiğini bildirerek, adı geçen kitabın Tokat’la ilgili bölümlerinin fotokopilerini gönderdi.
Onları inceledikten sonra, kitabın aslına ulaşarak bir çırpıda okudum.
Kemal Sülker, İkinci Dünya Paylaşım Savaşı günlerinde, ülkemizde yer yer ilan edilen sıkıyönetim bölgelerinin dışında oturmaya zorlanan yazarlardan biridir.
Kitapta, sürgün gittiği Konya, Hatay ve Tokat’ta halkla kaynaşması, yöneticilerle ilişkileri ve günlük yaşamı bir roman havası içinde anlatılır.
40’lı yılların Tokat’ındaki sosyal ve kültürel yaşamı merak edenlerin bu kitabı okumaları gerekir.
*
Ben, 1955-1956 yılında öğretime açılan Tokat İlköğretmen Okulu’nun ikinci dönem mezunlarındanım. Dolayısıyla o yılların Tokat’ını iyi bilirim.
Sivas Caddesi henüz açılmamıştı. Behzat Çarşısı, Tokat’ın en önemli caddesiydi. Okuldan çıkınca doğru oraya giderdik. Okulda velim olan Cevdet Erek’in mağazası, dedemin yakın arkadaşı İslamoğulları’nın iş yerleri Behzat’ta idi. Yakın akrabalarımızın oturduğu Perviz Sokak’a da bu çarşıdan ve Yüksek Kahve’nin önündeki küçük, dar ahşap köprüden geçerek giderdim.
Osman Nuri Savuran’ın dedesi saatçi Memiş Efendi’nin yaptırdığı konak ta bu sokakta idi. Rabia Teyzem’in oğlu Cavit Onur’un arkadaşı olduğu için Şahsuver Savuran’ı tanımama karşın Ağabeyi Nuri Savuran’ı tanımıyordum.
*
1921 yılında Tokat’ta doğan, 1962 yılında “siroz” tedavisi gördüğü Ankara’da ölen ve Cebeci Asri Gömütlüğü’nde toprağa verilen Nuri Savuran’ın hüzünlü bir yaşam öyküsü vardır.
Babası süvari subayı Ali Ragıp, annesi Pakize Hanım’dır. Üç aylıkken annesini kaybeder. Babasının ikinci evliliğinden Hasibe, Şahsuver ve Serter isimli üç kardeşi olur.
Sol gözü, o yıllarda yaygın olan çiçek hastalığı nedeniyle kör olur. Bu nedenle de ortaokuldan sonra okuyamaz. Çünkü, liseye girebilmek için tam sağlık raporu istenir.
Resme ve müziğe karşı çok yetenekli olan Osman Nuri, Halis Turgut Asarkaya’nın (Cinlioğlu) dikkatini çeker. Onun yardımıyla Tokat Halkevi’nde “kütüphane memurluğu” işine başlar.
Bu dönem onun durmadan okuduğu, hatta eve kitaplar getirerek kardeşlerinin de okumalarını sağladığı dönemdir.
Halkevi’nin çıkardığı dergi ve gazetede de şiir ve öyküler yazar.
Daha sonraları Tokat Müzesi kurulunca, Halis Turgut Asarkaya’nın isteği ile, 41 yıllık kısa ömrünün sonuna kadar orada çalışır.
1952 yılında akrabalarından Semiha (Tunçkol) isimli hanımla evlenir. Bu evlilikten Emre isimli bir oğlu, Pakize Gülten isimli bir kızı olur. Emre yaşamını yitirmiştir.
*
Gülten, babasını kaybettiğinde beş yaşındadır. Buna karşın babasını anlattığı duygu yüklü yazısında çok doğru saptamalarda (tespitlerde) bulunur:
“. . …Babama dair anılarımda çok az görüntü var. Çok, pek çok okuduğunu, çok titiz olduğunu, anneme çok saygılı ve sevecen davrandığını biliyorum. Takım elbisesi daima ütülü, ayakkabıları –sanki hiç giyilmemiş gibi- tertemizdi.”
“. . …Çiçek hastalığından kaybettiği sol gözü yüzünden liseye alınmamasının, onun yaşamında bir kırılma ve kopma noktası olduğunu düşünüyorum. Sistem, sizi, sizin hiçbir suçunuz olmadığı halde dışlıyor, yok kabul ediyor. O yaşlarda bir çocuk için bu olayın yarattığı travmayı düşünemiyorum bile!”
“. . …Geriye dönüp baktığımda ne annemi, ne ağabeyimi ne de beni bir kez olsun incittiğini anımsamıyorum. Büyüdüğümüzde, annem ve ağabeyimle konuşurken onun son derece kibar ve saygılı olduğunu ancak sisteme ve sistemin yozlaştırdığı insanlara karşı öfkeli olduğunu konuşurduk.”
“. . …Dört yaşındaydım, bir pazar günü, babam uyuyor, bir şeye kızmış, avluda bar bar bağırıyordum. Babaannem, annem ve halam: “Babanı uyandırdın. Çok sinirlendi. Kaç, bahçede saklan. O evden çıkmadan sakın gelme” dediler. Onların paniklemesinden ben de korktum. Bahçeye kaçıp uzunca bir süre bekledim. Sesler kesilince, bahçe kapısından avluya girdim ki, evden çıkmakta olan babamla burun buruna geldim. Babam, yanıma geldi, çömeldi ve: “Gülten Hanım, bağırdığını duydum. Sen haklıydın kızım. Hakkını hep savun, sakın geri çekilme!” dedi, yanağımdan öpüp evden çıktı. Ne kadar mutlu olmuştum…”
“. . …Evin duvarlarına, kendi ürettiği, güzel, özlü sözler yazardı. Yine duvarda, 1930’da öldürülen devrim şehidi Kubilay’ın bir resmi asılıydı. Ona bakar hüzünlenirdi. Ağabeyim ve ben doğduğumuzda bizler için şiirler yazacak kadar duygusal biriydi.”
*
Gerçekten, Osman Nuri Savuran’ın yaşamındaki kırılma noktası, onun bir gözünün kör olması nedeniyle, liseye alınmamasıyla başlar.
1936 yılında Nuri Savuran 15 yaşındadır. İlk ve ortaokul öğrenimini bitirmiştir. Rastlantı, o yıl Tokat Lisesi (1) bugünkü binası yapılarak oraya taşınmış, birçok arkadaşı liseye gitmeye başlamıştır.
Özellikle kendisinden daha az bilgili ve yeteneksiz arkadaşları öğrenim görürlerken kendisinin dışlanmasını bir türlü kabullenemez.
Kendisini okumaya ve içkiye verir.
Kemal Sülker’in yazdığı kitaptan ve aile bireylerinden öğrendiğimize göre özellikle, Müze’de çalıştığı yıllar, adaşı olan Nuri Diren’in Behzat’taki meyhanesini, evinden ve işinden sonra üçüncü adresi beller.
Kızı Gülten Hanım: “.. … Babamın her akşam gittiği ve 2-3 saatini geçirdiği Nuri Diren’in meyhanesinde(2) çok güzel dostları, saygın, entelektüel bir çevresi varmış. Kendisi bilge, entelektüel ve esprili yönünü ancak orada gösterebiliyormuş. Anlatılanlardan anlıyoruz ki, gerçek kişiliği, zekâsı, üzerinden baskının kalktığı meyhanede ortaya çıkıyor. Bütün dostları babamdan hep saygı ve hayranlıkla söz ederlerdi” diyor.
*
1940’lı “Savaş Yılları” nda, küçük, ama çok zengin tarihi, yemyeşil doğasıyla şirin bir Anadolu ili olan Tokat, herkesin birbirini tanıdığı, ilişkilerde sevgi ve saygının egemen olduğu bir yerdir.
O dönem içkievleri (meyhaneler), salt içki içilen yerler değil, sanattan, edebiyattan, ülkenin siyasi ve sosyal yapısından söz edilen yerlerdir.
Bir bakıma, Muhsin Ertuğrul’un tiyatrolar için söylediği “ocakbaşı” gibi yerlerdir.
Sülker, Savaş Yıllarında Bir Sürgün adlı kitabında (sayfa, 140) “Bir gün Nuri Savuran, Müze eşyalarından önemli gördüklerini şöyle sıraladı: Hint kumaşından Türk tipi işlemeli entari, Osmanlı sanatından eşi az bulunur zarif kakmalı bir kutu, sanat değeri çok yüksek çakmaklı tüfekler, 830 parçalık ayırımı yapılmış sikkeler koleksiyonu. Bunlar arasında eski Yunan ve Roma devrinin az bulunur parçaları bu işten anlayanları adeta sarhoş eder. Biz bunlarla övünürüz” der.
Tokatlı olmakla ve Tokat’ın değerleriyle övünen bu şanssız insanın, Sevgili Osman Nuri Savuran’ın ışıklar içerisinde yatmasını diliyorum.
(1)Tokat Lisesi’nin temeli 1884 yılında 3 (üç) yıllık olarak açılan Rüştiye’ye(ortaokul) dayanır.1902’de 5 yıllık idadiye(liseye benzer okul) dönüştürülmüştür. 1924’te Tokat İdadisi, Askerî Lise ile birleştirilir. 1928’de Karma Lise haline gelir. 1936 yılında bugünkü binası yapılarak hizmete girer. 1947-48 Öğretim yılında ülkenin ekonomi koşullarıı gereği Yeşilırmak Özel Lisesi’ne dönüşür. 1949 yılında tekrar resmî lise (Tokat Lisesi) olur. 20 Ocak 1953 ‘ten sonra liseye, Plevne Kahramanı GAZİ OSMAN PAŞA’ nın adı verilir.
(2)Bu meyhane, Behzat Çarşısı’nda, Saat Kulesi’nden meydana doğru gelirken, Yüksek kahve ile biraz ilerisindeki sağ tarafa doğru ayrılan yol arasındadır. O dönemde Tokat’ta, “Kör Nuri” lakaplı iki kişi vardır. Bunlardan biri, Dimes Gıda Sanayi’nin kurucusu, Tokat’ın efsane ismi Mustafa Vasfi Diren’in dört yaş küçüğü olan 1925 doğumlu Nuri Diren, diğeri ise yazıda sözünü ettiğimiz Nuri Savuran’dır
(Hemşerimiz, Sevgili Yekta Güngör Özden Ağabey’in, 28 Şubat 2013 tarihli Sözcü Gazetesi’nde yayımlanan ve Ülkemizin, Ulusumuzun üzerine bir karabasan gibi çökenlerin gelecekteki durumlarını anlatan köşe yazısını, taşıdığı önem nedeniyle bir kez de biz yayımlıyoruz. Hami Karslı)
BİR GÜN MUTLAKA…
= Döneklere, şakşakçılara,
Yıkıcılara,
Yiyicilere,
Yobazlara ve sapkınlara =
Tükürecekler
Yüzlerinize sizin
Tükürecekler..
*
Ne yakınlarınız, komşularınız
Ne maşası olduklarınız
Tanıyıp koruyacak sizi
Ne de güvendikleriniz savunacak,
Suçlayarak birbirinizi
Küçüle küçüle bitecek
Kaçacak delik bulamayacaksınız.
*
Yakanızdan tutacaklar
Hesabını soracaklar birbir:
Kötülüklerin, adaletsizliklerin,
Ayrıcalıkların, yandaşlıkların, oyunların
Haksız edindiğiniz varlıkların,
Yitirilen kahramanların, dökülen kanların,
Ne yapsanız kurtulamayacaksınız.
*
Ne verdiğiniz sözleri tuttunuz
Ne içtiğiniz andları anımsadınız,
Çıkara, gösteriye düştünüz,
İnancı sömürdünüz, ahlâkı bozdunuz
Sorumluluklarınızı unuttunuz
Terörü azdırdınız, ulusu böldünüz
Ülkemizin başına ne çoraplar ördünüz..
*
Yalanı yöntem,
Düzenbazlığı meslek edindiniz
Pazarlığa oturdunuz
Ulusal varlıklar için
Karşıtlarınıza ne tuzaklar kurdunuz
Aydınlar, askerler tutuklandıkça
Gülmekten yoruldunuz.
*
Adalet yok, vicdan yok
Ne insanlık, ne kişilik, ne onur
El attınız organlara, kurumlara
Yapmadığınız sapkınlık kalmadı
Soydunuz, soydurdunuz memleketi
Ne değer, ne ilke, ne ülke bıraktınız
Yeriniz çöp sepeti.
*
Sözde birbirinize karşıydınız
Her biriniz bir köşeden vurdunuz
Türklüğü, Atatürk’ü, cumhuriyeti.
Özgürlüğü, lâikliği, bilimi susturdunuz,
Yalakalıkla, dolanlarla sarmalanıp
Nankörlükle, arsızlıkla
Demokrasiyi kuruttunuz.
*
Dindarlığı kindarlıkla kararttınız,
Yalnız anaların, bacıların
Eşlerin, çocukların, kardeşlerin değil
Ulusun yüreğini yaktınız,
Toplumsal barışa kıydınız
Nutuk attınız, caka sattınız
Her şeyi yıktınız.
*
Yediniz, yuttunuz doymadınız,
İçtiniz kanmadınız
El-etek az geldi ayaklar öptünüz.
Eleştirdik, önerdik, uyardık
Uslanmadınız, utanmadınız
Tarihin karanlık sayfalarında
Lekeli kalacaksınız.
Yekta Güngör ÖZDEN