BİR ÜLKE, BİR ULUS NASIL SÖMÜRÜLÜR?
Öyküyü, bir yıl önce Prof. Dr. Ümit Özdağ bir yazısında anlatmıştı.
Sayın Özdağ, arkadaşı Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ve ismi belirtilmeyen bir emekli general sohbet ederlerken, general ABD’de askeri bir okulda girdiği bir dersi ve derste hocanın anlattıklarını anlatıyor.
Öyküyü ilginç bulduğum için belgelerimin arasına koymuş ve okuyucularıma da anlatmayı düşünmüştüm.
Dün, bir yakınım, e-posta ile aynı öyküyü gönderince, sizler de okuyun istedim.
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ‘Küçük Tavuk’.
Bir kümes var.
Kümeste birçok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor.
Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.
Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar.
Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor.
Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.
Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, ‘İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir’ diyerek derse başlamış.”
Özdağ, generale “Bir Türk subayı içeride iken böyle bir dersi vermekten neden sakınmadıkları” sorduğunda, “Umurlarında olduklarını mı zannediyorsunuz, Ümit Bey, Amerikalılar hiçbir şeyi saklamaya gereksinim duymazlar” yanıtını alıyor.
Özdağ yazısını, “Belki siz bu yazıyı okuduktan sonra: ‘Kümes neresi’ ‘Yaşlı horoz kim?’ ‘Genç horoz kim, şu anda neler yapıyor?’ ‘Tilki kim, planını uyguluyor mu?’
sorularını soruyorsunuz” diye bitirmiş.
*
Bu köşede şimdiye dek emperyalizmle (yayılımcılıkla) ilgili birçok yazı yazdım.
Özellikle Amerika ve Avrupa Birliği yayılımcılığının, üzerinde yaşadığımız coğrafyada oynadığı oyunları anlattım.
Ülkemizde ABD yayılımcılığının kendini göstermeye başladığı 1946 yılından bugüne kadar olup bitenleri görmemek için insanın ya kör ya da işbirlikçi olması gerekir.
Cumhuriyet Devrimleri’nin en önemlisi olan Köy Enstitüleri’nin 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe Marshall Planı gereğince nasıl kapatıldığını bilmeyen var mı?
*
ABD yayılımcılığının ana ilkesi “böl ve yönet” tir.
Büyük Ortadoğu Tasarısı (projesi) ve Arap Baharı diyerek, bölgemizde uygulanan ve 22 ülkenin, ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi 2010 yılı sonlarında Tunus’ta başlamış, Yemen, Cezayir, Ürdün derken Libya ile devam etmiş sonra komşumuz Suriye ile sınırımıza dayanmıştır.
Sıradaki ülke Türkiye’dir.
*
ABD ve AB neden Ortadoğu’ya göz dikmiştir?
Çünkü enerji kaynaklarının en önemli merkezi Ortadoğu’dur.
Dünyadaki petrol tüketimi, 2003’te günde 66 milyon varilken, 2020’de tüketim 119 milyon varil olacaktır. Ortadoğu, dünya petrol saklıbirikiminin (rezervlerinin) %65.4’üne sahiptir. Bu, 1047 milyar varil demektir. Buna Mısır, Cezayir,, Libya ve Tunus petrolleri de eklenince bu nicelik (miktar) 252.5 milyar varile çıkmaktadır. Üstelik bu petrolün niteliği (kalitesi) yüksek, elde edilmesi ucuzdur. Ortadoğu, küresel petrol gereksiniminin (ihtiyacının) %41.4’ünü karşılamaktadır.
Yine Ortadoğu, dünyanın kanıtlanmış doğalgaz saklıbirikiminin %34’üne sahiptir.
Amerika ve Avrupa’nın bu petrole gereksinimi vardır.
Zurnanın zırt dediği yer burasıdır.
*
Ulusal bilinç, “eleştirel aklı” egemen kılmakla oluşur.
Osmanlı’da ulusal bilinç yoktu. Onun yerine “dinî bilinç” egemendi.
Ulusal bilinç yokluğu 623 yıllık bir imparatorluğun sonunu getirdi.
*
Şimdi, ABD ülkemizde yaşayan insanları etnik kimliklerine ayrıştırıp, din birlikteliği ile, 1923 Devrimi’nin getirdiği ulusal bilinci yok etmek istemektedir.
Bunun için etnik ayrılıkçıları silahlandırmış, kan döktürmüş, bu da yetmemiş “akil insan” adını verdiği bölücüleri devreye sokmuştur.
Geldiğimiz noktada artık, Türk, Atatürk adını anmak, Türk Bayrağı açmak, İstiklal Marşı’nı söylemek suç; Apo’nun resimlerini, PKK’nin sözde bayrağını taşımak serbesttir.
Türk Ulusu’nun bu aşağılanmaya, horlanmaya (zillete) ne kadar boyun eğeceğini zaman gösterecektir.
Umarım ve dilerim ki, kümesteki hain genç horoz, küçük çıkarlarının arkasından giden bilinçsiz tavuklar ve onları yemleyerek mağaraya sokan tilki artık fark edilmeye başlanmıştır.
Saygın Öğretmenim
Bilgilerinizi, birikiminizi eğitici bir biçim ve biçemle okurlarınıza aktardığınız yazılarınızdan birini daha beğeniyle okudum. Sağ olun!
“Ulusumuz, yayılmacıların, işbirlikçilerin ayırdına varsın artık” diyorum.
Erinç, gönenç dilerim.
Tarık Konal