ATATÜRK’TE BİRLEŞMEK…
73 yaşında emekli bir öğretmenim.
İlk Cumhurbaşkanımız Atatürk hariç, İnönü’den başlayarak Abdullah Gül’e tüm Cumhurbaşkanlarını tanıdım.
Doğduğumda, Dr. Refik Saydam başkanlığındaki 12. T.C. Hükümeti işbaşında imiş.
İlkokula başladığımda Recep Peker 15. T.C. Hükümeti’nin başbakanıydı. Ülkem, iki partili yaşama geçiş sancıları içerisindeydi.
Babam Niksar’da CHP İlçe başkanıydı.
Ortaokul ve öğretmen okulu yıllarımda Başbakan Adnan Menderes’ti. Demokrat Parti iktidardaydı.
Öğretmen olduğumda 23. T.C. Hükümeti iş başındaydı.
27 Mayıs 1960’ta, öğretmenlikte bir yılımı doldurmuştum.
Bunları, 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük kısmına tanık olduğumu belirtmek için yazdım.
*
Benim küçük, şirin ilçem Niksar, Anadolu’daki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Üzerinde kurulan birçok uygarlıkla yoğrularak bugünlere gelen insanları da birçok başka kentin insanlarından farklıdır.
Çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın huzur içinde geçtiği Niksar’da, o yıllar tüm kent halkı bir aile gibiydi. Herkes birbirini tanır ve severdi.
Siyasi, sosyal ve ekonomik farklılıklar, insanlar arasındaki dostluğu, sevgi ve saygıyı yok etmemişti.
50’li yıllarda yurdumuzda başlayan siyasi ayrışmanın düşmanlığa varan boyutu Niksar’da yoktu.
Arkadaşım Ziya Üngör’ün babası Demokrat Parti Niksar İlçe Başkanı’ydı.
27 Mayıs 1960 günü biz Ziya ile pikniğe gitmiştik.
*
1969 yılında, Alparslan Türkeş tarafından kurulan, Türk-İslam ülküsü ve Türk milliyetçiliğini savunan aşırı sağ Milliyetçi Hareket Partisi’ni Niksar’da örgütleyenler de, diğer siyasi parti taraftarlarının arkadaşları hatta akrabaları idi.
Çok partililik, benim kasabamda da siyasi olarak insanları ayrıştırmış ama henüz iş düşmanlık boyutuna taşınmamıştı.
Ben sol düşünceli bir gençtim. O yıllarda uzun bir ayrılıktan sonra Niksar’a geldiğimde CHP’li, MHP’li ve DP’li arkadaşlarımla Ayvas’ta oturup, bir içki masasında uygarca sohbet ettiğimizi çok iyi anımsıyorum.
Karşılıklı, sevgi, saygı, dostluk bağları henüz çözülmemişti.
Siyasi düşüncelerimizin, öğrenim durumlarımızın, ekonomilerimizin farklı oluşu yanında, hepimiz, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü, onun ilke ve devrimlerini seviyor, benimsiyor, T.C. yurttaşı olmaktan onur duyuyorduk.
Ulusal bayramlarımız coşkuyla kutlanıyordu.
*
Birinci dünya paylaşım savaşında İttifak Devletleri’ni oluşturan Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan Krallığı’yla beraberlik kuran Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletlerini oluşturan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Rusya Çarlığı, Sırp Krallığı, Birleşik Devletler, Belçika Krallığı, Avustralya ve Yeni Zelanda karşısında yenilgiye uğramıştı.
Bu savaş, birçok imparatorluk ve devleti yok etmiş birçok yeni devletin de ortaya çıkmasını sağlamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu savaşın sonunda, Osmanlı’nın topraklarını paylaşmak isteyen yayılımcılara (emperyalizme) karşı verilen kanlı bir savaşla kurulmuştu.
Yayılımcılar (emperyalizm) Türkler karşısında aldıkları bu yenilgiyi hiç unutmadılar.
Türk’e, Atatürk’e, Türk Ulusu’na hep kinle, nefretle baktılar.
*
Atatürk döneminde ve onun ölümünden sonra bir süre varlığını göstermeyen yayılımcılık (emperyalizm), çok partili yaşama geçtiğimiz yıllarda yeniden kendini göstermeye başladı.
Bu defa topla, tüfekle, askerlerle değil, İkili anlaşmalarla, yardım adı altında verdiği üretim fazlası mallarla, okullarda yardım gönüllüleriyle, süt tozlarıyla, ders programlarıyla, sinema filmleriyle girmeye başladı.
O kadar ki, yöneticilerimiz, Türkiye’yi, “Küçük Amerika” yapacağız demeye başladılar.
İletişim, ulaşım araçlarının gelişmesi, geniş kitlelerin birbirleriyle etkileşimini de beraberinde getirdi.
Yayılımcılar (emperyalistler), sömürmek ve çıkarları doğrultusunda kullanmak istedikleri ülkelerde gelişen teknolojiden de faydalandılar.
Kullanabilecekleri hainleri önemli görevlere, kullanamayacakları yurtseverleri zindanlara taşıdılar.
Halkı da, din, etnik köken, farklı kültürler v.b. gibi nedenlerle birbirlerinden ayrıştırarak ulusal bilinci yok edip, bölmeye özen gösterdiler.
O kadar ki, artık ülkemizde, poşulu, sözde kürt bayrağının renkleriyle giyinmiş öğrenciler serbestçe okula giderken, üzerinde Atatürk resmi bulunan tişörtlü öğrenciler derse alınmaz oldu.
*
Ne yapmamız gerekiyor?
Üzerimizi saran kapkara bulutları nasıl dağıtacağız?
Güneş, ufuktan tekrar nasıl doğacak?
Cumhuriyetin 90. yılında, “Çıktık açık alınla, 90 yılda her savaştan” diyebilecek miyiz?
Sihirli formül Atatürk’te birleşmektir.
Çünkü, artık çok açıkça görülmektedir ki, sömürücü yayılımcılar (emperyalistler) ve onların uşakları olan içimizdeki hainler, Atatürk’e ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı tüm güçleriyle bir savaş açmışlardır.
Bu savaşı kazanabilmeleri ancak ülkenin bölünmesiyle olasıdır.
Atatürk, üzerinde yaşadığımız coğrafyada yayılımcılara (emperyalizme) karşı büyük bir utku (zafer) kazanmış, etnik köken farklılıklarına karşın ulus bilinciyle yurdumuzda yaşayan tüm insanları bir arada tutma becerisini göstermişti.
“Yurtta barış, dünyada barış” diyerek tüm komşularımızla iyi ilişkiler kurmuş, uyguladığı ekonomik yöntemlerle ülkeyi kalkındırmış, “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, ilimdir” diyerek, insanları kör inançların batağından aydınlıklara çıkarmıştı.
Yayılımcıların (emperyalizmin) ve onun yerli uşaklarının, bizi içine sürüklediği bataklıktan, karanlıktan çıkmanın tek yolu, sadece 20. yüzyılın değil, bütün yüzyılların en büyük lideri olan Atatürk’te birleşmek, onun ışıklı yolunda yürümektir.
Saygın Öğretmenim.
Bu anlamlı yazınızdaki bir tümce, beni yaşamım süresince etkilemiş bir tümcedir. Bu tümce Türkiye Cumhuriyeti’nin izleyeceği (izlemesi gereken) yolu apak gösterendir.
“Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.”
Saygın ulusumuz bir gün Bilge Önder Atatürk’ün bu saptamasındaki giz’i çözer, bir gün us’unu kullanmayı akıl ederse, kimbilir belki o gün “okyanusötesi”nden “umar arama dönemi” de sona erer.
Sizi özlemle, saygıyla kucaklarım.
Yazılarınızı okurlarınıza, yanıtlarımızı da size ulaştıran Diş Doktoru kardeşimize de sevgiler gönderiyorum.
Erinç, gönenç içinde gececek günlerin -gecikmeden- gelmesini dilerim.
Öğrenciniz, okurunuz
Dil Devrimi devrimcisi
Tarık Konal.