ULUSU APTAL YERİNE KOYMAK!
Adam oturup döktürmüş:
“Bu yazıyı kaleme aldığım gün itibariyle (14 Mayıs 2013) Türkiye ekonomi bakımından bir değişimi yaşıyor. IMF’yle olan 49 yıllık borçlar bitiyor. Türkiye IMF’ye borç veriyor. Bu durum elbette bir devrin kapanıp, bir başka devrin başladığının olumlu işaretidir. Türk ekonomisi, Avrupa’nın iflas etme noktasına geldiği şu günlerde büyümeye devam ediyor, daha da devam edeceğe benziyor. Elbette böylesine güzel gelişmeleri kimse görmemezlikten gelemez.”
Yazıyı yazan, üniversite bitirmiş, hatta bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmış Tokatlı emekli bir arkadaş!
Yazısında dinsel öğeleri öne çıkaran, iktidarı öven bu arkadaşın, ekonomik konularda en ufak bir araştırma yapmadığı, iktidara dalkavukluk eden gazetelerin dışında bir gazete okumadığı anlaşılıyor.
İnsanlara doğru olmayan veya eksik olan bilgiler vermek, eğer o konuda gerekli olan bilgi birikimi yoksunluğundan (cehaletten) kaynaklanmıyorsa, art düşünceden (niyetten) kaynaklanıyor demektir.
Gerçi, yükseklerde oturanların bile halka gözlerini kırpmadan yalan söyledikleri bir dönemde, yüksekte oturmayan birinin yalan söylemesi yadırganmayabilir.
Bugün ülkemizde olup bitenleri izleyebilen sıradan bir insan, AKP iktidarının, Türkiye Cumhuriyeti birikimlerini har vurup harman savurduğunu, yerli – yabancı demeden ve gerçek değerini gözetmeden sattığını, buna karşın iktidara geldiklerinde (2002’de) 130 milyar dolar olan dış borcun bugün 337 milyar dolara yükseldiğini bilir.
Yine Türkiye’nin ekonomisiyle ilgilenen bir insan IMF’ye olan borcumuzun toplam borçlar içerisindeki payının yüzde 17’yi geçmediğini de bilir.
Halkın kutsal din duygularını okşayarak, ülkemiz ve ulusumuzla ilgili yalan bilgiler veren kişi halkın gözünde büyümez, küçülür.
*
Daha önceleri birçok kez yazdım.
Bir toplumun ekonomik yapısını oluşturan üretim ilişkileri, o toplumun temelidir, alt yapısıdır. Siyaset, hukuk, töre (ahlak), güzelduyu (estetik), eğitim, sağlık ve benzerlerini bu alt yapı yani ekonomi belirler. Bu yüzden toplumbilimciler “politika” sözcüğünü “ekonominin yoğunlaşmış ve sonuçlarına vardırılmış biçimidir” şeklinde tanımlarlar.
“Türkiye’de güzel gelişmeler oluyor”muş(!):
- Türkiye genelinde işsiz sayısının sürekli artması mı güzel? (TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre tarım dışı işsizlik oranı %12.9, genç işsizlik oranı %20.4, gerçek işsiz sayısı 4.6 milyon )
- Önceki 80 yılın sonunda 3 bin 676 TL olan kişi başına düşen ortalama kamu borcunun son dokuz yılda 3 bin 260 TL artarak 6 bin 936 TL’ye kadar yükselmesi mi güzel?
- Son 9 yıllık dönemde kamu brüt borç stokunda yüzde 113,6 oranında büyüme kaydedilmesi mi güzel?
- 2002 yılı sonunda 1 kilosu 1 lira olan ekmeğin, 2012 yılı sonunda kilosunun 2 lira 31 kuruşa yükselmesi mi güzel? Benzin fiyatlarının 1.66 liradan 4.72 liraya çıkması mı güzel?
- En düşük (asgari) ücretin, yoksulluk sınırının ancak yüzde 22’sini karşılaması mı güzel?
- 22 milyon yoksulumuzun olması, bu nedenle intiharların, boşanmaların artması mı güzel?
- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın açıkladığı İnsani Gelişme Raporu’nda Norveç, Avustralya ve Hollanda gibi ülkeler başı çekerken, Türkiye’nin 187 ülke ve bölge arasında 92. sırada yer alması mı güzel?
- Türkiye’nin, % 12,4’lük oran ile en yüksek dolaylı vergilerin bulunduğu 9. ülke konumunda olması mı güzel?
- Dıştan alımın (ithalatın) durmadan arttığı, dışa satımın (ihracatın) durmadan azaldığı ve böylece ikisi arasındaki açığın (cari açığın) tutulamaz hale gelmesi mi güzel?
- Merkez Bankası internet sitesinde yer alan verilere göre, son 10 yılda, 2002 yılı sonundan bu yana iç borç birikimi (stoku) 237,9 milyar lira, dış borç birikimiyse 196,7 milyar dolar arttı. 2002 yılı sonunda 149,9 milyar lira olan iç borç birikimi, 2012 yılı Kasım ayı sonu 387,8 milyar liraya çıktı. Yine 2002 yılı sonunda 129,6 milyar dolar olan dış borç stoku ise 2012 yılı Eylül ayı sonu 326,3 milyar dolara ulaştı. Bu dönemde, iç borç birikiminin 2,59 katı, dış borç birikiminin de 2,52 katına yükselmesi mi güzel?
Türkiye’de ekonomik açıdan güzel şeyler olduğunu söyleyenler, John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabında anlattıklarını tekrar okusunlar veya internette kendi sesinden dinlesinler:
“John Perkins batılı güçlerin az gelişmiş ülkeleri finans sağlama umudu vererek nasıl sömürdüklerini anlatır. John Perkins’ in iddiasına göre o bir “ekonomik tetikçi” idi ve liderleri kredi almaları için ikna etti. Perkins’ in iddiasına göre ABD ve çeşitli şirketler ülkelere kredi veriyorlar. Daha sonra ülkeler krediyi ödemekte zorlanınca, şirketler zaten bize borcunuz var şu santrali, şu limanı yapacağız diyerek ülkeyi sömürüyor ya da askeri üsler kuruyordu.”
Bu ülkede, borç getirisine (faizine) giden para 80 yılda 135 milyar TL. iken, son 8 yılda 408 milyar TL.’ye yükselmişse;
İcralardaki dosya sayısı 9 yılda 10 milyondan 17 milyona çıkmışsa;
Tutuklu ve hükümlü sayısı yine 9 yılda 59 429 kişiden 122 404 kişiye fırlamışsa;
Bütün telefonlar dinlenirken; basılmamış kitaplardan, yapılmamış darbelerden sahte belgelerle insanlar zindanlarda yatarken; herkes birbirinden korkarken ve Prof. Dr. Cihan Dura’nın deyimiyle “AKP’yi ekonomik olarak 80 yılın birikimi ayakta tutarken” ülkemizde güzel gelişmelerden söz etmek, yukarda dediğim gibi ya büyük bir safdillik, ya da Türk Ulusu’nu aptal yerine koyup onu kandırmaya çalışmaktır
Saygın Öğretmenim. Ülkemizi yönetenlerin sorumsuzca borçlanmaları, geçici bir bolluk görüntüsü yaratıyorsa da, bu bahar ayları (yılları) uzun sürmeyecek. Üretmeyen; ancak sürekli tüketen bir topluma dönüşmüşlüğümüzün acı meyvelerini yakında alacağız… Ülkemizin durumuna ilişkin bir benzetme yapmama izin verin lütfen: Gelişmekte olan bir beldede, büyükçe bir tarlası olan köylümüzün birine, imar yolsuzluğunu iyi bilen (uzman) biri “bu tarlayı bana ver, buraya inşaat yaparım, sana da iki villa veririm” der. Bu tarlanın “imar izni” olmadığını öğrenmiş olan köylüye göre, burada villalar yapmak olanaksızdır. “Bana ne; nasıl başarırsa başarsın, bana da iki villa versin” diye düşünür. Sonuçta, bu imar yolsuzluklarını iyi bilen bu kişiye tarlasını “para almaksızın” verir.
Tarlayı, para ödemeden edinen imar yolsuzluğu uzmanı, soluğu belediyede alır. Belediye başkanı ile birkaç kişiden oluşan belediye meclisinde, imar değişikliği yapılır. Tarla, arsa’ya dönüşür; imar’a açılır!
Tarlanın üzerine 40-50 villa kondurulur. Villaların 25’i belediyecilerin, 25’i de imar yolsuzlukları uzmanı kişinin olur. Tarlanın sahibi köylümüze de bir (en çok 2) villa verirler. Bu köylümüz, o tatil beldesinde artık villada yaşayacaktır. (Bir süre yaşayacaktır; çünkü ne geliri vardır ne de oraya yerleşenlerle anlaşabileceği bir ortak kültürü.) Birilerinin, onun sırtından, hiç hak etmedikleri halde villaları nasıl kazandıklarını, bu çirkin düzeneği hiç mi hiç sorgulamaz bu köylümüz. İşte günümüzde, bu ulusun evlatlarının durumu, bu köylümüz gibi. Bu çirkin düzeneği sorgulamadığı sürece, kendini villada yaşayan biri gibi gördükçe işler yolunda gidecek. Sonra! Sonrasında, imar yolsuzlukları uzmanı ortada kaybolur. Sizin bu yazı yazmanıza neden olan üniversite bitirmiş, ancak bilgisiz kişi de ortalıklarda görünmez. Perde, köylünün karamsarlık içinde geçen üç beş yılından sonra aramızdan ayrılışıyla kapanır! Perde, bu belde de kapanır. Öteki beldelerdeki tarla sahibi köylülerimizin sayısı öyle çok ki!
Sizi özlemle kucaklıyor, gönenç içinde geçecek günler diliyorum.
Öğrenciniz Tarık Konal