23 Ocak 2013

AH CHP, VAH CHP!

ile Hami KARSLI

AH CHP, VAH CHP!

 

Biz ulusça “ah” ve “vah” ünlemlerini çok kullanırız.

“Ah” ünlemi, kullanıldığı yere ve kullanılırken sesin aldığı tona göre sevgi, beğenme, hoşlanma, özlem, şaşma, pişmanlık, acı gibi duyguları dile getirir.

“Vah” ünleminin anlamı ise daha sınırlıdır. Acıma, yakınma, yazıklanma, üzüntü belirtmekte kullanılır.

Yazıma kullandığım başlıkla hangi duygularımı dile getirdiğimi anlamayı okuyucularıma bırakıyorum.

*

İki yılı aşkın bir süredir, bu gazetede köşe yazısı yazıyorum.

Şimdiye dek doğrudan ya da dolaylı yoldan YCHP’yi konu alan birçok yazı yazdım.

Yazdıklarıma ne oy verdiğim milletvekili, ne yöneticiler, ne de sıradan bir partili olumlu ya da olumsuz bir tepki göstermediler.

Sonunda, yazdıklarımı kimsenin okumadığı, ya da kimsenin yazdıklarıma aldırmadığı duygusuna kapıldım.

*

İnsan, kendisinin de katkı verdiği bir oluşumun, kendisine ters gelen bir tutumunu içine sindiremiyor.

CHP’li bir aileden geliyorum. Son genel seçimlerde gönülsüz de olsa (kerhen) CHP’ye oy verdim.

Uygar insan, kullandığı “oy” un sorumluluğunu taşıyan insandır.

Kuşkusuz ki, aldığı oylarla vekil seçilen kişinin sorumluluğu, kendisine oy verenlerin sorumluluğuyla bir tutulamaz. Vekil, çok daha ağır bir sorumluluğun altındadır.

Oy verdiğim YCHP’li vekilime iki kez açık mektup yayımladım. Partide olup bitenlerle ilgili olarak aklıma takılan soruları bir bir sıraladım.(1)

Hiç oralı bile olmadı. Ne bir ses, ne bir nefes…

*

Yeni CHP, Kılıçdaroğlu öncesi CHP değildir. Gerçekten CHP’nin genleriyle oynanmış, temel ilkeleri çok açık bir biçimde değiştirildiği için adının başına “Yeni” sıfatı eklenmiştir.

Bu nedenle de yazımın başına, CHP’yi kaybetmekten duyduğum acıyı, üzüntüyü belirtmek için “Ah CHP, Vah CHP!” ünlemini koydum.

*

Yeni CHP, eski CHP’ye aykırı (muhalif) bir partidir.

Bu aykırılık en belirgin, Atatürk’e, O’nun İlke ve Devrimlerine bakış açısında görülüyor.

CHP, Türk Halkı’nın bağımsızlık savaşımını yürüten Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak 9 Eylül 1923’te Atatürk tarafından kuruldu.

Yeni CHP ise, CHP’nin son Genel Başkanı olan Baykal’ın kendisine kurulan bir tuzakla parti başkanlığından uzaklaştırılmasından sonra 22 Mayıs 2010’da Kureyşan Aşireti’nden Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kuruldu.

CHP’de, bilinçsizce yapılan yanlışlıklar yok muydu?

Buna kimse “hayır” yanıtını veremez.

Ancak, CHP’de şimdiye dek, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Atatürk böylesine sorgulanıp suçlanmamıştı!

*

Yeni CHP’nin seçim öncesi ABD’ye, Amerika hayranı milletvekillerinden bir ekip göndererek: “CHP şimdiye değin hep ulusalcı, AB ve ABD karşıtı algılandı. Ama biz Yeni CHP’yiz, herkesle temasa açığız” demesini bir kenara bırakıyorum.

Yeni CHP’nin gözdelerinden, Elazığlı Halidi Nakşibendi Şeyhi Halid Hoca’nın torunu İlahiyatçı Muhammet Çakmak’ın “müritlik saygınlıktır” “Fethullah Hoca bilge adam. İyi şeyler yapıyor, saygıyla izliyoruz” demesini bir kenara bırakıyorum.

Gürsel Tekin’in “çarşaf” ve “tarikat” açılımlarını da bir kenara bırakıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ tarikat ve cemaatlere karşı değil, saygılıyız” sözünü de bir kenara bırakıyorum.

Yeni CHP’nin programının, ABD derin devletine bağlı Johns Hopkins Üniversitesi’nin kuruluşu olan Silkroad Enstitüsü tarafından 2008’ de açıklanan programla uygunluğunu da bir kenara bırakıyorum.

George Soros kuruluşlarının en önemli siması olan Binnaz Toprak’ın Parti Meclisi üyeliğini; ayrılıkçı Kürt siyasetinin başını çeken Osman Baydemir’in danışmanı Yar. Doç. Tarık Şengül’ün Ankara İl Başkanlığı’nı; Kılıçdaroğlu’nun “türbana özgürlük”, “laiklik tehlikede değil” “27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyor” söylemlerini de bir kenara bırakıyorum.

Başka bir partinin genel başkan yardımcısı iken YCHP’ye çağrılıp parti meclisi üyesi yapılan Bülent Kuşoğlu isimli zatın “tekke ve zaviyelerin kapatılması son derece hatalıydı. Bunların yeniden açılması gerekli” demesini de bir kenara bırakıyorum.

Ana dilde eğitimin” en ateşli savunucularından, “Habur Açılımı”nda PKK’lı militanları savunan, eski Diyarbakır Barosu Başkanı, CIA’nın yan kuruluşu Stratford‘un 705 numaralı bilgi kaynağı Sezgin Tanrıkulu’nun Parti Meclisi’ne seçilmesini de bir kenara bırakıyorum.

Aslında, bana ters gelen birçok şeyi bir kenara bırakıyorum.

Hatta, Hüseyin Aygün’ün, kendisini kaçıran PKK’lılar için “iyi çocuklar” benzetmesini, Paris’te öldürülen Sakine Cansız’ın ailesine başsağlığı (taziye) dilemesini bile bir kenara bırakıyorum.

Ancak;

Dersim’de bastırılan isyan için “katliam” diyen, İngiliz işbirlikçisi Seyit Rıza’nın itibarını(!) geri isteyen, CHP’yi ve Atatürk’ü sorgulayıp suçlayan;

Son olarak ta,10 Ocak 2013’te Twitter hesabında, Rum yazar Dido Sotiriyu’nun Türkçe’ye çevrilen “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” isimli kitabını 20 yıl sonra tekrar okuduğunu belirterek, romanın Ege’de Rumlara yapılan etnik temizliği anlattığını söylemesini, yani “Ulusal Kurtuluş Savaşı’na” saldırmasını bir kenara koyamıyorum.(2)

Dahası, YCHP içindeki onca milletvekilinden –birkaçı dışında- yapılan bu hainliklere suskun kalmasını içime sindiremiyorum.

 

Sakın YCHP’nin tabanında bulunan CHP’li dostlarım bana kızmasınlar.

Tüm yakınmam (şikayetim) ve öfkem YCHP’nin basiretsiz yöneticilerine ve onların yaptıklarına kayıtsız kalan sözde milletvekillerinedir.

Yoksa, “pirincin içindeki beyaz taşı” göremeyip, AKP’den kurtulmak için bilinçsizce YCHP’ye oy veren Fatma Teyze’ye, Mehmet Emmi’ye kızgın değilim.

Biz onlara ne verdik ki ne istiyoruz!

 

 

 

 

Dipnotlar:

  1. Konuyla ilgilenen okuyucularıma 27 Nisan 2011 ve 30 Kasım 2011 tarihli Tokat Haber Gazetesi’nde Sayın Orhan Düzgün’e yayımladığım açık mektupları ve yine aynı gazetede yayımladığım 13 Nisan 2011,22 Haziran 2011, 29 Haziran 2011, 16 Kasım 2011, 22 Şubat 2012,18 Temmuz 2012 tarihli YCHP üzerine yazdığım yazıları okumalarını salık veririm. Yazıları www.hamikarsli.com veya www.tokathaber.com.tr sitelerinde görebilirsiniz.
  2. Aslında bu vatandaş okuduğunu da anlamamış. Dido Sotiriyu, asıl adı “Kanlandırılmış Topraklar” olan kitabının sonunda “kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin” diyerek yayılımcılığın (emperyalizmin) Anadolu topraklarında oynadığı oyunu sergiler.