AH Kİ AH!..
“Ah” ünlemi, kullanıldığı yere ve kullanırken sesin aldığı tona göre sevgi, beğenme, hoşlanma, özlem, şaşma, pişmanlık, acı gibi duyguları dile getirir.
Ben “ah” ünlemini duyduğum “acı” yı dile getirmek için kullandım.
Başlıktaki, Farsça “ki” bağlacıyla birbirine eklenmiş iki “ah” ise, duyduğum acının büyüklüğünü pekiştirmek için kullanılmıştır.
***
Türk Dili konusunda tanıdığım en duyarlı kişi olan Sevgili Dostum Tarık Konal beni lütfen bağışlasın. Bu yazımda dilimize girmiş olan birçok yabancı sözcüğü ben de pervasızca(!) kullanacağım. Şu anda televizyonda Türk Dil Derneği’nin (TDD) bir sayın ilgilisi, yaptığı konuşmada “insan kendini nasıl daha iyi ifade ettiğini düşünüyorsa o dili kullanır” diyor.
Doğru diyor, bu bir kimlik meselesi!
Türk olmaktan utanan, Türkçe konuşmaktan çekinen Osmanlı’yı yeniden hortlatmak isteyenlerin de beni anlamasını istiyorum. (Bu arada Osmanlı hayranı olanların daha önce yazdığım “Ne Mutlu Türküm Diyene” başlıklı yazımı, benim kişisel veya Tokat Haber’in web sitesinden tekrar okumalarını öneririm)
***
İlk gençlik yıllarımda ezberleyip sürekli söylediğim bir mensur şiiri son günlerde yeniden mırıldanıp duruyorum. (Mensur şiir, düzyazı halinde şiir demektir.)
Bu dizeleri Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1940 yılında yazmıştı:
“Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız… Kara baht bir kasırga gibi… Bu ne baş döndürücü işi? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Tevekkül güç, isyan vahim; felek hiç rahmetmiyecek mi? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası…
“Bahçeler bozuldu; yuvalar dağıldı; yollar silindi; cihan viran oldu.” Yaşlı gönül, şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da bâtıl hislerden biri… Cihan ne vakit mamur idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz, düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler, beklediğimize değdi mi? O mesut ve ulvî saatler hangi saatlerdi ki, içinde iken “Geçme! Dur!” diye haykırdık… . . . .”
Aslında mensur şiir oldukça uzun… Ben kısa kestim.
Evet, tevekkül zor, isyan vahim! (Yazgıya boyun eğmek ve her şeyi Tanrı’dan beklemek güç; başkaldırmanın sonu ise tehlikeli!)
***
Başbakan yardımcısı –ve AKP Genel Başkan Yardımcısı- Hüseyin Çelik, “Cumhuriyet devrimlerinin demokratik usullere (yöntemlere) göre yapılmadığını” söyleyerek : “Biz demokratik yapıyoruz. Hem Allah’ın kanunlarında hem beşerin kanunlarında tedricilikdiye bir şey var. Adım adım… İngilizce’de “step by step” tir bu iş. Eğer bunu yapmazsanız başarıya ulaşamazsınız” dedi.
Atatürk Devrimleri’nin başarısız olduğu anıştırmasıyla(imasıyla)konuşan bu bakan, şu anda bulunduğu yeri ona sağlayanın, bu devrimler olduğunu unutmuşa benziyor.
“Türküm”, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun”, “Ne mutlu Türküm diyene” gibi sözlerden rahatsız olarak “Andımız”ı okullardan kaldıran AKP, artık okulları müftülerin yaptıkları dualarla açıyor.
Erzurum Polis Meslek Yüksek Okulu, eğitim öğretim yılına İl Müftüsü’nün yaptığı dualarla başladı. Törene Vali, Belediye Başkanı, Üniversitesi Rektörleri, Jandarma Komutanı, Emniyet Müdürü ve devletin diğer ilgilileri de katıldı.
***
2010 yılında AKP’nin Danışma Meclis Toplantısı’nda “AKP iktidarına karşı çıkanların kanını tahlile yollamak gerekir. Bunlar kanı bozuklardır” diyen AKP Çorum eski milletvekili Aymet Aydoğmuş “Bugüne kadar Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim” “Bu andın yerine hayır dua etmeyi temenni ederim” demiş.
Safranbolu Belediye Başkanı, kültür etkinliklerinin yoğun olarak yapıldığı Misak-ı Milli Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’nda bulunan “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısını kaldırtmış.
Danıştay 18 Şubat 2011 tarihinde aldığı bir kararla “Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan; dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun, tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” demişti.
Öyle görülüyor ki, Yüce padişahımız vereceği bir emirle bu kararı da ortadan kaldıracaktır.
Türk, Türklük, Atatürk, Cumhuriyet Devrimleri…
Ah ki ah!..
Günün Sözü:
İKİ ŞEY SONSUZDUR:
BİRİSİ UZAY, DİĞERİ DE APTALLIK!
BİRİNCİSİNDEN O KADAR
EMİN DEĞİLİM!”
Albert Einstein
9 Ekim 2013
Saygın Öğretmenim
Her biri birbirinden içerikli, eğitici yazılarınızı beğeniyle okurum. Bugünkü yazınızı hem beğeniyle hem de kıvanarak okudum. Yazınızda, Türkçemize olan duyarlığımı anmışsınız.
Günümüzde, adı anılır bir Türkçe tutkunu olarak tanındıysam, bunu sizin beni yüreklendirmenize güvenerek, dayanarak yaptığım çalışmalara borçluyum. Çok teşekkür ederim katkılarınıza, inceliğinize; sağ olun, var olun.
Saygın Öğretmenim
Saçlarımızdaki aklarla yüzümüzdeki çizgiler, kaygılarımıza koşut biçimde, hızla arttı, artıyor. Yolun sonuna gelindiğini duyumsuyorum. Öteevrene yapılacak dönüşsüz yolculuğa çıkmadan önce, güzel ülkemde büyük bir bağımsızlık savaşımı için Kuvayımilliye’nin yeniden kurulduğunu görmezsem ah ki ah!
Olunması zor bilirim, yine de erinç, gönenç dilerim.
Öğrenciniz, okurunuz
Tarık Konal