01 Ocak 2014

“AK” İLE “KARA”

ile Hami KARSLI

                        Özdemir Asaf, o unutulmaz, iki dizelik “Jüri” adını verdiği ünlü şiirinde:

“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,

              Birinciliği beyaza verdiler”  der.

Beyaz sözcüğünün eşanlamlısı “ak” sözcüğüdür.

Ak sözcüğünün karşıtı “kara” dır.

Kara, bir renk olarak, bütün ışınları emen, hiçbir ışını yansıtmayan en koyu, ışıksız, karanlık gecenin rengidir.

Değişmeceli (mecazi) olarak, “iyi nitelikte olmayan, uğursuz, sıkıntı verici, kötü, yaslı” veya “yüz kızartıcı durum, leke” anlamlarında da kullanılır.

Din bağnazlığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli güce de “kara kuvvet” denilir.

Jüri, aynı hızla kirlenen renkler arasında birinciliği beyaza yani “ak” a vermişse o ak artık kara, hem de kapkaradır.

***

            Sevgili Yekta Güngör Özden Ağabey, sık sık “Devletin tek’liğini, ülkenin tüm’lüğünü, ulusun bir’liğini ödünsüz korumak” tan söz eder.

Bu söz, aslında yayılımcılıkla (emperyalizmle) savaşmanın ne denli gerekli olduğunu belirtir. Çünkü, yayılımcılık, üzerinden çıkar sağlayacağı bir devleti ve ulusu, önce parçalara ayırır; tek’liğini ve tüm’lüğünü bozar, sonra da bir’liği bozulmuş olan o ulusu yutar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, Türk Ulusu’nun yayılımcılığa karşı verdiği bir savaşla kurulmuştu.

Birkaç ay sonra, Ankara’da TBMM’nin ilk açıldığı 23 Nisan 1920 tarihinin üzerinden tam 94 yıl geçmiş olacak!

Acaba, bu süreçte devletimizin tek’liğini, ülkenin tüm’lüğünü, ulusumuzun bir’liğini ne derece koruyabildik?

***

            Bugün 1 Ocak 2014.

Ülkemiz ve ulusumuz ne durumda?

Kişisel olarak ben, bugün, ulusal sınırlarımız içinde dört parçaya bölünmüş bir yapı görmekteyim.

Parça 1:

Her ne kadar T.C. Anayasası’nın 3. maddesi “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” dese de, ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki bazı illerimizde artık Türkiye Cumhuriyeti’nin borusu ötmemektedir.

T.C. Devleti neredeyse o bölgeden çekilmiş, en yetkili ağızlar “Kürdistan” sözcüğünü kullanır olmuş, Türk askeri bırakın o yöreyi korumayı, o yörede kendini koruyamaz duruma düşürülmüştür.

Eşkıya artık, sadece yol kesmek, karakol bombalamak, adam kaçırmakla kalmıyor; bölgeye karakol yapılmasını önlüyor, kendi kolluk kuvvetini kuruyor, kendi ölüleri için özel gömütlükler yapıyor, söylemleri ve eylemleriyle T.C.’den bağımsız, O’na “meydan okuyan” bir devlet görüntüsü sergiliyor.

Daha düne kadar T.C.’ye en ağır söylemlerle saldıran hainler, bugünün T.C.’ sini yönetenlerce el üstünde tutulup, en görkemli bir biçimde ağırlanıyorlar.

O yöredeki sınırlarımız “yolgeçen hanı” durumundadır.

***

            Parça:2

Siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu (oligarşik) bir yönetimin, ülkeyi, “Benden olanlar – benden olmayanlar” anlayışıyla ikiye böldüğü ve

devletin olanaklarını sadece kendi yandaşlarına sunduğu, yürütme, yasama hatta yargıyı eline geçirdiği; şimdilik en büyük görünen, T.C.’yi yöneten ama T.C.’ye de karşı olan bir parça…

Kendi içinde de bölünme çatırtılarını duyduğumuz, çırpındıkça batan, batarken de T.C.’ye en büyük zararı veren bu parçadır.

Atatürk’e, O’nun ilke ve devrimlerine karşı olan, çağ dışı amaçlarını gerçekleştirmek için gözü kara saldırıya geçen bu parça, gücünü büyük ölçüde yayılımcı (emperyalist) ağababalarından almaktaysa da, görünen o dur ki, yayılımcılar artık bu bölgede, bu parçanın yerine başka bir parçayı koymak istemektedirler.

Aslında bilisiz yürekliliği (cahil cesareti) içindeki bu parça, T.C.’ye büyük dokuncalar (zararlar) vere vere, kendi yaşamlarının da sonuna gelmişlerdir.

***

            Parça:3

            Bu bölümü oluşturanlara, parça 2’dekiler “paralel devlet” diyorlar.

Şu andaki siyasal gücü elinde bulunduranları oraya taşıyanlar bunlardır.

Bunlar, Arapça bir söylemle “cemaat” denilen; çağdaş düşünceye karşıt olan, “ağzı lâf yapan”, önder rolünü çok iyi oynayan, bazen ağlayan, bazen yalvaran, bazen gürleyen, ortaçağ törenlerinden fırlayarak günümüze gelmiş izlenimini veren; ancak çıkarlarını –özellikle ekonomik çıkarlarını- çok iyi gözeten, yayılımcılığa (emperyalizme) sırtını dayayan bir kişiye körü körüne bağlıdırlar.

Doğal olarak siyasal gücü oluşturmaya verdikleri katkıdan dolayı, siyasal güçten de pay istemektedirler.

***

            Parça:4

            Işıklar içerisinde yatsın, bu parçaya Turgut Özakman “Çılgın Türkler” adını vermişti.

Tam bağımsızlıktan, laik cumhuriyetten yana olan bu bölüm (kesim), Atatürk İlke ve Devrimleri’ni savunan, yayılımcılığa (emperyalizme) karşı olan tek parçadır.

2014 yılı başında, ülkemizin ekmeğini, aşını hem kendileri yiyen hem de yayılımcılara armağan eden (peşkeş çeken) ilk üç parça, bu dördüncü parçaya, bu dördüncü parça da ilk üç parçaya karşıdır.

Ellerinde siyasal güç olmamasına karşın en güçlü ve savaşımında en haklı olan parça bu parçadır. Çünkü, kanları, canları pahasına savaşarak T.C.’yi kuran onlardır.

Yayılımcıların ana gayeleri (hedefleri) bu parçayı da, bölerek zayıflatmaktır.

Bu nedenle, bu parça içinde yer alması gereken bir partinin yöneticileriyle yakından ilgilenip, görüşmeler yapmaktadırlar.

Ben umarım ve dilerim ki, o yöneticiler, yayılımcıların isteklerine boyun eğmez ve “pirincin içindeki beyaz taş” durumuna düşmezler.