ASLI İLE VEKİLİ
Ülkemizde yaşayan yurttaşların (halkın) seçerek parlamentoya gönderdikleri vekillerine, eskiden “meb’ûs” denirdi. Meb’ûs, Arapça “gönderilmiş kimse” anlamındaydı.
Atatürk’ün başlattığı dil devriminin ilk yıllarında “saylav” denildi.
Daha sonra bu sözcük “milletvekili”, “parlamenter” olarak kullanılmaya başlanıldı.
Hoş, “millet” de, “vekil” de yine Arapça sözcükler…”Parlamenter” ise dilimize Fransızca’dan girme bir sözcük!
Ben, dilimize girmiş olan yabancı sözcüklerin yerine, bildiğim ya da bulabildiğim kadarıyla Türkçe sözcükler kullanmaya çalışırım.
Ancak, aslının yerine görev yapan kişiye Türkçe ne denir, bilmiyorum.
***
Biri, kendi adına iş görmesi için yetki verilen kişi, yani vekil…
Diğeri, yetkiyi veren kişi, yani asıl…
Sıralamada, bunlardan hangisi birinci derecede önemlidir?
Kuşku yok ki, bu sorunun yanıtı “aslı” dır.
Peki, o zaman neden “asıl” sıkıntı içerisinde ezilir, horlanırken, “vekil” bir eli yağda bir eli balda, ülkenin tüm nimetlerinden faydalanır?
“Asıl” ın gerçekten “asıl” olabilmesi bu sorunun yanıtında saklıdır!
***
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) raporuna göre TÜİK tarafından yüzde 8.8 olarak açıklanan mayıs döneminde gerçek işsizlik oranı yüzde 15’e, 2.5 milyon olarak açıklanan işsiz sayısı ise 4.5 milyon kişiye ulaşmış.
“Ne iş olsa yaparım” diyenlerin sayısı bir yılda 401 bin kişi artmış!
“Asıl” ın durumu böyle iken, vekillikten emekli olanlara 3 bin 400 liralık “yolluk kıyağı” yapıldı.
Bugün emekli bir milletvekilinin maaşı 6800 TL.
Görev yapan milletvekilinin maaşı ise 20 bin liraya kadar çıkıyor!
***
CHP eski Milletvekili Şahin Mengü, milletvekillerine, seçim bölgelerine yapacakları geziler için verilen “yolluk” adı altındaki paralarda yapılan ince düzenlemenin büyük haksızlık yarattığına işaret ederek, eskiden emekli milletvekillerine bu 3 bin 400 liranın verilmediğini, bunun ciddi bir ahlâksızlık olduğunu, yapılan düzenleme ile bu yolluğun emekli milletvekili aylıklarının içine gömüldüğünü söylüyor.
Ne ilginçtir ki, bu düzenlemeye TBMM’de hiçbir siyasi parti karşı çıkmıyor!
Yani, vekillere bir kıyak yapıldığında ortada bir karşı çıkan (muhalefet) yok!
Tüm vekiller tam bir birlik, beraberlik içindeler…
***
Bilirsiniz, çok yaygın bir söylentiye göre, 1924 yılında TBMM’de milletvekillerinin maaşları görüşülürken, Atatürk’ün görüşü sorulmuş. O da : “Milletvekili maaşları, öğretmen maaşlarını geçmemeli” şeklinde konuşmuş.
Bugün, TBMM’de bulunanlar ya da vekillikten emekli olanlar –özellikle Atatürk karşıtları- “Mustafa Kemal’in böyle bir konuşması yok!” diyorlar.
Diyelim ki, böyle bir konuşma yok! Ama, bu düşünce doğru değil mi?
İş yerlerinin kapandığı, öğretmen atamalarının yapılmadığı, sadece yandaşların bol akçeli işlere atandığı, ekonomik sıkıntılar yüzünden cana kıymaların arttığı, 90 yıllık Cumhuriyet birikimlerinin çarçur edildiği bir ülkede, devletin tüm olanaklarından zaten ayrıcalıklı olarak faydalanan vekil ve vekil emeklilerine, ulusun vergilerinden böylesi kıyaklar yapılması insanın içini acıtmıyor mu?
***
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman, AKP ekonomisinin öteden beri işlendirmesiz (istihdamsız) büyüdüğünü, sıcak paranın çıkmaya başladığını, ekonominin gittikçe küçüleceğini, işsizliğin daha da artacağını söylüyor…
IMF’ye olan borcun sıfırlandığını övünçle anlatan AKP, 2002’de 313 milyar lira olan toplam borcumuzun, 2013 Temmuz başında 3.3 kat artarak 1 trilyon lirayı aştığını; bugünlerde doğan her bebeğin dünyaya, gözlerini 14 bin 400 lira borçlu olarak açtığını söylemiyor.
Bu durum, doğal olarak ulusun sıradan bireylerini ilgilendiriyor.
Vekilleri ilgilendiren ise yaşam boyu alacakları dolgun maaşları!..
Saygın Öğretmenim.
Her yazınızı beğeniyle okurum. “Aslı ile Vekili” başlıklı yazınızı da beğeniyle okudum. Bu yazınızda “dilimize girmiş yabancı sözcüklerin yerine, bildiğim ya da bulabildiğim kadarıyla Türkçe sözcükler kullanmaya çalışırım.” diye yazmışsınız.
Gerçek, hiç de öyle değil öğretmenim!
İlerlemiş yaşınız karşın, Anadolu’nun bir küçük ilinin gazetesinde hem duru, anlaşılır bir Türkçeli anlatım örneği sunuyorsunuz hem de yörenize, yörenizin saygın insanlarına ilişkin anılarınıza yer vererek, bir değerbilirlik (kadirşinaslık) sergiliyorsunuz. Bu yazınızda, örnekalınası biçeminize yaraşır bir sözcük kullanmışsınız yine: işlendirme (istihdam) biçiminde yazmışsınız.
Bu yazım biçiminizi çok önemsiyorum. Sözcüğün önce Türkçesini, sonra eğer gerekliyse ayraç içinde yabancısını yazmak okura yeni, Türkçe sözcükleri benimsetmenin başlıca yolu, başlıca yöntemidir, diye düşünüyorum.
Saygın Öğretmenim
Dil Devrimi öncesi “vasî” denen kişiyle, bu kavramı ben “yerine yetkili” diye Türkçeleştirdim. Ne dersiniz?
“Asıl” varsa, karşıtı, “yerine yetkili”si de (vekil) vardır, diye düşünüyorum.
Saygın Öğretmenim
Bir yazar, okurlarına yalnızca bilgi vermekle yetinmeyip “yetişkin eğitimi” diye tanımlanabilecek bir eğitimi de verebilmelidir.
Bunu yaptığınız, ayrıca öz Türkçemizi savunmam konusunda beni yüreklendirdiğiniz için size, bir kez daha gönlüm dolusu “sağ olun” diyor, saygılarımı sunuyorum.
Okurunuz, öğrenciniz
Tarık Konal.
22 Ağustos 2013 / Fethiye