25 Mayıs 2007

AYDIN KİMDİR?

ile Hami KARSLI

25 Ocak 2007 günlü bir gazetede, Sayın Yekta Güngör Özden’in, Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde düzenlenen “Atatürk Türkiyesi” konulu söyleşide, “Aydınlarda bir pısırıklık ve dağınıklık gözleniyor, üniversitelerin çoğu ise miskinler tekkesi gibi” dediğini ve devamla “Batılılarda, Sevr’i gerçekleştirememenin  öcünü alma çabaları var. Biz buna, içimizdeki direnme gücünü göstermekten uzak kalıyoruz”, “Atatürk’ün, dönemin tüm zorluklarına karşın, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasındaki önderliği göz ardı ediliyor” şeklinde konuştuğunu okudum.

Kendisiyle hem aynı kentli olduğum, hem de aynı yöne baktığım için kıvanç duyduğum, övündüğüm Sevgili Yekta Ağabey’in tüm görüşlerine katılmakla beraber “pısırık aydın”söylemine takıldım.

Acaba “pısırık aydın” olur mu?

Veya bir kişi var olan bazı üstün niteliklerine karşın eğer “pısırıksa” ona  “aydın” sıfatını vermemiz ne derece doğru olur?

*

 

 “Aydın insan” kimdir?

Bence bu sorunun en kısa ve en net yanıtı şudur:

İnsanlığın aydınlanmasını isteyen ve de bu isteği yaşama geçirmek için çaba gösteren kişiye “aydın”  denir.

 

Bu tanım  “aydın” ın genel çerçevesini çizmekte, onun nitel özelliklerini açıklamamaktadır.

12 Eylül’ün darbeci paşası bir konuşmasında, aydınlara çatmış ve her konuda sergilediği o engin kültürüyle(!), aklınca “aydın” tanımı yaparak, Türk yazınının en büyük şairlerinden birini hainlikle suçlamış, vatanını düşmana teslim eden Vahdettin’i ise “aydın” olarak tanımlayarak “Bu milleti yönetmek için aydınlık gerekmez” diyebilmişti.

Çoğu kişi ‘aydın’ı “cahil” sözcüğünün zıddı olarak görüyor. 12 Eylül’ün darbeci paşası da konuşmasını bu mantığa oturtmuştu.

İşte yanlışlık burada!

Arapça bir sıfat olan “cahil”, belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan anlamına gelir. Çoğu kişi birçok konuda cahildir. Örneğin ben  “futbol” konusunda hiçbir bilgiye sahip değilim. Bir takım kaç kişiden oluşur, oyuncuların görevleri nelerdir, futbol sahasının boyutları nedir, vb. bilmem. Yani ben futbol konusunda cahil bir insanım.

Bir insanın her şeyi bilmesi olanaksızdır. (Evren Paşa hariç)

Düşünün, Niksar’da, İlhanlılardan kalan Çöreğibüyük Camii’nin kapısındaki o taşları bir oya gibi işleyen usta belki okur-yazar bile değildi. Ama işini çok iyi biliyor ve yapıyordu. Bir insanın ne iş yaptığı değil, o işi nasıl yaptığı önemlidir.

Aydın kişi, üstlendiği görevi en iyi şekilde yapar. (Tabii yaptığı işin olumlu olması ön koşuluyla!)

Aydın, genelde  “sıfat”, bazen de “ad” olarak kullanılır. Ad olarak sözlük anlamı “ışık alan”, “ışıklı”, “ileri düşünceli, çağın gereksinimlerini benimseyen (kimse) demektir. Arapça“münevver” sözcüğünün karşılığıdır. Münevver, “tenvir” edilmiş, yani ışıklandırılmış, aydınlatılmış demektir.

Peki,  “aydınlanma” nedir?

Biz, 18. yüzyılda yaygınlaşan aydınlanma felsefesini, “dogmatik düşünceye” (yani deneysel ve eleştirisel olmayan katı inançlara) karşı “rasyonel düşüncenin” (akılcı düşüncenin) üstünlük sağlaması olarak tanımlayabiliriz.

Aydın insan, eleştirici ve araştırıcı bir akla sahiptir. Bu aklını tüm inanç ve duygularına lokomotif yapar. Elde ettiği bilgi ve becerisini, insanlığın yararına dönüştürme çabası gösterir.

Aydın insan, demokrasiye yürekten inanır. Bu yöndeki inançlarını cesurca savunur. Bunu yaparken ukalalıktan kaçınır, hoşgörülü ve alçakgönüllü davranır. Eleştiri oklarını ilk önce kendisine yöneltir.

Türk aydını Atatürkçüdür. Laik Cumhuriyetin tüm ilke ve değerlerine sahip çıkar ve bunları canı pahasına korur, savunur.

Gerçek aydın, “aydın etiketli” insandan eylemiyle ayırt edilir.

Aydın insan, “aydınlatma” eylemini yaşama geçiren insandır.

Aydın etiketli insan ise gerçekte aydın olmadığı halde aydın görünmekten çıkar sağlayan insandır.

 

Sonuç olarak, bir kişi dünyanın tüm üniversitelerini bitirmiş, adının başına uzun prof. sıfatları eklemiş olsa bile, eğer halkının ve yurdunun çıkarlarını cesurca savunma becerisini göstermiyorsa ona “aydın” demek olası değildir.

———-

Düzeltme: Geçen hafta Yeşil Niksar’ da yayımladığım  “Niksar Tarihi Kronolojisi” nin bir yerinde “kronoloji” sözcüğünün yanında parantez içinde (zaman dilimi) diye yazılmıştır. Kronoloji, zaman dilimi değil “zaman dizimi”dir.H.K.