BAŞKALDIRI
Arapça “isyan” sözcüğünün Türkçesi “ayaklanma”, “başkaldırma”, “başkaldırı” sözcükleridir.
Değişmeceli (mecazi) bir deyişle “başkaldırı bayrağını açmak” ise karşı gelmek, kafa tutmak anlamına gelir.
Eleştirel aklını kullanan insanın, haksızlıklar karşısında başkaldırması bir erdemdir.
Davası, savı, düşüncesi ya da tutumu doğru olmayan kişi ve yönetimlere karşı başkaldırmak insanın en doğal hakkıdır.
Hz. Ali “Haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Eğer haksızlığa göz yumarsanız, hakkınızla beraber onurunuzu da yitirirsiniz” der.
***
Tevfik Kolaylı –bilinen yaygın adıyla Neyzen Tevfik– Osmanlı döneminde baskıcılığa, tek adam yönetimine (istibdata), Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere taşlamalar (hicivler) yazmış, haksızlığı, yolsuzluğu ve yozlaşmışlığı yermiştir:
“Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanındır!”
Neyzen, “yaşadığımız çağın yeni bir ilkesi var. Hak kapanın, söz bağıranın, doğru düşünme yetisi saf insanları aldatanlarındır. (Egemenlere) dalkavukluk etmeyince bir rütbe elde edilemez. (Çünkü) başarılı, yetenekli olması gerekenlerin makamında pezevenkler, puştlar oturmaktadır” diyor.
***
Bilinen sözdür:
“Üç kuruşluk insana beş kuruşluk değer verirsen, kalan iki kuruşa seni satar” denilir.
Bu insanlar sadece kişileri değil, vatan toprağını da satarlar.
Köpeğe at gibi davranırsan, havlaması gereken hayvan kişnemeye başlar.
Baş haline getirilen üç kuruşluk insanlar, kendini at zanneden havhavlar, sadece kendilerini o hale getirenlere değil, tüm topluma zarar verirler.
Böyle başlara başkaldırmak bir zorunluluktur.
***
Epik tiyatronun (izleyiciyi düşünmeye iten tiyatronun) kurucusu ve kuramcısı, Hitler faşizmine karşı yazdıklarıyla direnen Bertolt Brecht, başkaldırmayanlara şöyle seslenir:
“Ey mutsuzlar!
Kardeşlerinizi boğazlıyorlar, göz yumuyorsunuz.
Çığlıklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki,
Sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burası sizler nasıl insanlarsınız!
Haksızlık varsa bir yerde eğer, ayaklanmalı insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsın o şehir yerin dibine.
Yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan.”
***
Bütün değerlerin alt-üst edildiği ülkemizde olup bitenlere başkaldırmamak olası değil.
Kişisel olarak ben:
İzmir’de oluşturulan NATO Kara Komutanlığı’na başkaldırıyorum. Onun komutanı olan US Korg. Hodges’in “Türkiye’yi koruyacağız” sözüne, ama daha çok “Türkiye NATO toprağıdır” diyene başkaldırıyorum.
Ana hedefi, bölgemizdeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirip, bizim topraklarımızı da alarak ABD ve İsrail’in uydusu “Büyük Kürdistan” devletini kurmak olan “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi” ne ve defalarca bu projenin “eşbaşkanı” olduğunu söyleyen kişiye başkaldırıyorum.
Türk düşmanı Barzani’yi, kongrelerine çağıranlara başkaldırıyorum.
“Dininin ve kininin davacısı” bir kuşak yetiştirmek için ulusal eğitimimizden Atatürk İlke ve Devrimlerini çıkartanlara, 4+4+4 ucubesini getirenlere, mollaları öğretmen diye okullara sokanlara, Türkiye’de artık “laik rejim”in sona erdirilip yerine “dinsel” bir rejimin geçmesinin gerektiğine inanan ve bunu açıkça söyleyen, başkasının yazdıklarını kendi yazmış gibi göstermekten (intihalden) sabıkalı birini ulusal eğitimin başına getirenlere baş kaldırıyorum.
Türkmen dağından Türk’ün, hükümet konağından Atatürk’ün adını silenlere başkaldırıyorum.
Deniz Feneri davasında soruşturulanları koruyup, soruşturanları yargılayanları kınıyor onlara başkaldırıyorum.
Tarihi Haydarpaşa garını otel, Çamlıca’yı, Taksim’i cami haline getirmek isteyenlere karşı başkaldırıyorum.
Tetiği NATO’nun elinde olan Patriotlara, onlarla beraber gelecek olan ve giderlerini Türkiye’nin karşılayacağı 800 yabancı askere başkaldırıyorum.
Dört yıldır varlığı kanıtlanmayan, kurucusu, yöneticisi, programı, eylemi belli olmayan Ergenekon adı verilen uydurma örgüt savıyla Atatürkçü, yurtsever aydınları tutuklatanlara, tutuklayanlara başkaldırıyorum.
Töre cinayetlerine, çocuk gelinlere, kadına yönelik şiddeti önleyemeyenlere, görmezden gelenlere başkaldırıyorum.
“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini yok edip tüm komşularımızla kanlı bıçaklı olanlara başkaldırıyorum.
Vekili oldukları halk yoksullukla boğuşurken kendi maaşlarını astronomik boyutta artıranlara, yakınlarına haksız çıkar sağlayanlara başkaldırıyorum.
Binlerce kişinin katili bir terör örgütüyle masaya oturup, görüşmeler yapanlara, teröristleri tanık, Türk ordusunun Atatürkçü Generallerini sanık yapanlara başkaldırıyorum.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ün partisi CHP’nin başına “yeni” sıfatını ekleyerek, Soros’u, Fethullah’ı, İngiliz işbirlikçisi Zaza Seyit Rıza’yı övenleri partiye dolduranlara başkaldırıyorum.
Bunlar, rastgele, bir çırpıda sıraladığım başkaldırı konuları!
Başkaldırmak için daha yüzlerce olumsuzluk sayılabilir.
Başkaldırmayanlara gelince; eleştirel felsefenin kurucusu ünlü Alman düşünürü Kant: “Böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalmaktan ve ezilmekten yakınmamalıdır” diyor.