BİR MİLYON İMAM HATİP ORTAOKULLU ÖĞRENCİ
4+4+4 ‘lük kademeli eğitim sisteminin 1. yılında açılacak imam hatip ortaokullarının sayısı belirlenmiş.
İstanbul’da 85, Ankara’da 31, ülke genelinde ise bu sayının 673 olması öngörülmüş.
Böylelikle, 1997’de kapatılan imam hatip ortaokullarından daha fazla sayıda okul açılarak intikam alınmış olacak.
Ülkemizdeki 32 bin ilköğretim okulunda 11 milyon öğrenci okumakta.
Bu sayının yaklaşık olarak yarısı ilkokul, yarısı da ortaokul öğrencisidir.
İlkokul 5. sınıfta okuyan öğrenci sayısı 1.4 milyon olduğu düşünülürse, bunun %15 – 20 lik kısmının yani 200-250 bin öğrencinin imam hatip ortaokuluna kaydırılması hedefleniyor demektir.
Yani kademeli eğitimin ilk yılında 250 bin, 4 yılın sonunda ise 1 000 000 imam hatip ortaokullu öğrencimiz olacak!
Vatana, millete ‘hayırlı uğurlu’ olsun!
Atatürk,“Eğitimdir ki ulusu ya özgür, bağımsız, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da onu tutsaklığa ve yoksulluğa sürükler” demişti.
***
Meriç Velidedeoğlu bir yazısında “Son iki yüzyıllık tarihimizde yer alan rejim değişikliklerine gidişte, yönelişte payı olan alanlardan ikisinin eğitim ve hukuk olduğu genelde paylaşılan bir görüştür” diyor. Ve devam ediyor:
“Öyle görülüyor ki, bu iki yaşamsal alanda yapılan değişimler, yeni düzenlemeler, bir rejim değişikliğinin öncüsü olabildikleri gibi, ulaşılmak istenen rejimin niteliğini de birlikte ortaya koyuyor”
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi 3 Mart 1924 günü çıkarılan üç yasa ile belirlenmişti. Bunlar:
Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin (bakanlığının) kaldırılmasına ilişkin 429 sayılı yasa; (alınan kararların şeriata uygun olup olmadığını Şer’iye ve Evkaf Vekâleti denetliyordu);
430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Öğrenim Birliği) yasasının kabul edilmesi; (Bu yasa ile eğitim din kurallarının pençesinden kurtarılıyor ve eleştirel aklı öne çıkaran, bilimi temel alan çağdaş bir eğitim modeli amaçlanıyordu)
Halifeliğin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Sınırları Dışına Çıkarılmasına ilişkin 431 sayılı yasa. (Washington’da ABD Kongresi’nin çatısı altında “Yeni Türkiye; Bölge ve ABD için Anlamı” konulu toplantıyı Gülencemaatine yakınlığıyla bilinen “Turkuaz Konseyi” düzenlemişti. Toplantıyı da bir zamanlar Türkiye’de CIA İstasyon Şefliği ve daha sonra da CIA Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcılığı yapmış olan Graham Fuller yönetiyordu. Toplantıda Fuller,hilafet makamının kaldırılmış olmasının İslam dünyasında etkilerinin göz ardı edilemeyeceğini; Atatürk’ün, İslam’ın ulusal kimliğin parçası olmasına önem vermediğini; Müslüman kimliğinin bastırıldığını ileriye sürüyordu)
2012 yılında görülen manzara bu yasalara karşı verilen savaşın resmidir.
***
Yaptığı intihal (başka birinin yazısını kendinin yazısı gibi gösterme) nedeniyle, mahkeme kararlarıyla öğretim mesleği elinden alınan, açıkça şeriat (ayetler, hadisler ile kurulmuş temel) isteyen Ömer Dinçer isimli zatın, ulusal eğitimin-öğretimin başına getirilmesi, Atatürk İlke ve Devrimleri’nin tu kaka edilmesi, Öğrenim Birliği Yasası’nın rafa kaldırılması kurulmak istenen düzenin ne olduğunu açıkça göstermektedir.
Polis Akademisi’nin başına yeni getirilen imam hatip çıkışlı zatın söylediklerine bakın:
“Bal arıdan, kavga karıdan olur”, “15’in de kız ya erde, ya yerde olmalıdır”
Hasılı Kelam (Sözün Özü) adını verdiği ve Akademinin kantininde sattırdığı incilerle dolu(!) kitabında Peyami Safa’nın “Türk inkılabı kitapsız (dinsiz), aydınları da Allahsızdır” sözüne de yer veren Akademi Başkanı Remzi Fındıklı’nın yetiştirdiği polisler güvenliğimizi sağlayacak!
“İstanbul’u Medine yapmak” isteyen, “resmi nikâhı sadece imamların kıysın”, “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e yer yoktur”, “hem laik hem Müslüman olunmaz”, “referansımız İslam’dır, tek hedefimiz İslam devletidir”, “sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir, buna mecelle (İslam hukuku) karar verir”, “bütün okullar imam hatip olacak” diyen Başbakanımız artık pervasızca amacına doğru koşar adımlarla yol almaktadır.
Atatürk, “İslam dinini, asırlardan beri alışageldiği şekilde, bir politika aracı konumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz” demişti.
Bugün geldiğimiz nokta dinin bir politika aracı olarak kullanıldığı ve hem topluma hem de dine büyük zarar verildiği noktadır.
İçişleri Bakanlığı’ndan yüzde 38 daha fazla bir bütçeye sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı, “her üniversiteye bir cami” kampanyası yürütüyor.
Atatürk ise 3 Mart 1924’te şöyle diyordu:
“Türk ulusu, çocuklarına vereceği eğitimi, okul ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma teslim etmeye katlanabilir mi? Eğitim ve öğretim birleştirilmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette bireylerden oluşan bir ulus yapmaya olanak aramak boş bir uğraş olmaz mı?”