07 Ocak 2016

“BİR PUŞTLUK VARDIR”

ile Hami KARSLI

 

 

Küba Devrimi’nin önderlerinden Marksist Devrimci Fidel Castro, “Eğer, niteliksiz bir insan veya bir düşmanın seni övüyor, ya da bir ödül veriyorsa, sende bir puştluk var demektir” diyor.

“Puşt” sözcüğü dilimize Farsçadan girmiş kaba bir sözcüktür. Ağır bir sövgü olarak kullanılan bu sözcük, “edilgin eşcinsel erkek” anlamına gelir.

***

Ben, Fidel Castro’nun sözünü çok doğru bulmakla beraber, eksik söylenmiş bir söz olarak görüyorum. Çünkü, niteliksiz bir insana ya da bir düşmana övgüler düzerek ona ödül veren insanda da bir puştluk yok mudur?

            Sözün doğrusu:

“Eğer, niteliksiz bir insan veya bir düşmanın seni övüyor, ya da bir ödül veriyorsa sende de, onda da bir puştluk var demektir” olmalıydı.

***

Bir dönem devlete, devleti yönetenlere ‘hassittir’ çeken bir adam daha sonra, hasittir çektiği devletin, hassittir çektiği yöneticisine çiçek verdi. O da o çiçeği aldı.

İnsan düşünmeden edemiyor, neden hassittir çektin, neden sonra çiçek verdin?

Neden sana hassittir çekildi, neden sana hassittir çekenden çiçek aldın?

***

Niteliksiz bir insanı övmek ya da niteliksiz bir insan tarafından övülmenin altında yatan şey çıkar ilişkileridir.

Adam açıkça:

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında olan,

Cumhuriyetin kurucularına hakaret eden,

Devleti din kuralları ile yönetmek sevdasını her fırsatta ortaya koyan,

Gözünü karartarak yasama, yürütme, yargı ve basını kendi tekeline alan,

bir adamın yanında saf tuttuğunu söylüyor. Söylemekle kalmıyor, bunu yazarak altına imza atıyor.

Sonra bu adam:

Laik Cumhuriyeti savunan (savunduğunu söyleyen)

Cumhuriyetin kurucularını seven (sevdiğini söyleyen)

Devletin din kuralları ile yönetilmesine karşı çıkan (karşı çıktığını söyleyen)

Yasama, yürütme, yargı erklerinin tek elde toplanmasını diktatörlük olarak gören (gördüğünü söyleyen) bir adama övgüler yazıyor.

Övenle övülen arasında buram buram çıkar ilişkisi kokan bu insanlarda bir puştluk yok mudur?

***

Cenap Şahabettin, “Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir” der.

Bir yerlere gelebilmek için türlü dolaplar (entrikalar) çevirerek, bir sürü niteliksiz insana yalvararak amacına ulaşan insandan topluma hayır gelir mi?

Politika, en geniş tanımıyla “yurt hizmeti” demektir.

Bu ise bilgi, birikim, söz ve davranışlarda tutarlılık temel kuralı yani ilkeli olmayı gerektirir.

Siz, bir yerlere tırmanırken veya oraya ulaşınca, sizi gerçekten seven ve yücelten insanları bir kenara atıp, bir zamanlar size küfreden, çağdışı düşünceleri savunan, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni bir din devleti haline getirmek isteyenlerin ipine sarılırsanız, tırmandığınız yer size de hayır getirmez.

Yine Cenap Şahabettin’den bir özlü sözle yazıyı noktalayalım:

(Uygun olmayan kişisel) “çıkar sandalye gibidir, ayağının altına alırsan yükselirsin, başının üstüne alırsan ezilirsin!”

Çıkar ortaklığı nedeniyle, kuzuyu “dostum” diye tanıtan kurttan da, o kuzudan da korkmak gerekir.