ÇANAKKALE VE ATATÜRK
Işıklar içerisinde yatsın, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Turgut Özakman, Diriliş adını verdiği romanın önsözünde:
“Çanakkale bir dirilişti. Türkün geri dönüşüydü, Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in habercisi, taç kapısı, arifesiydi, Yeni Türkiye’nin önsözüydü” der.
Bir utku (zafer) ancak bu kadar güzel, doğru ve özlü tanımlanır!
***
Çok uzun süredir, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bir din devletine dönüştürme çabaları başladığından beri Çanakkale Utkusu (Zaferi) anlatımları değişmişti.
Yine Turgut Özakman’ın anlatımıyla “bu zaferlere -saygıdeğer araştırmaların dışında-üç tür yaklaşım” vardı:
“Birinci yaklaşım, Çanakkale’yi, Mustafa Kemal’i yok sayarak anlatmaya yelteniştir.
İkincisi, Çanakkale’de Mustafa Kemal’in rolünü küçültmeye çalışmaktır.
Üçüncü tür yaklaşım, Çanakkale’yi bir mucizeler, kerametler sergisi halinde anlatmaktır. Bunlara göre savaşı, komutanlar, dövüşenler, can verenler değil, ilahi, gizli güçler, veliler, erenler, dervişler kazanmıştır.”
Tarihsel gerçekleri bir tarafa itip, usa (akla) aykırı, uydurma ve boş inançlarla (hurafelerle) insanları aldatmaya çalışan bu hayın, karayobazların savlarına en güzel yanıtı Özakman’ın “Diriliş, Çanakkale-1915” adlı 690 sayfalık dev yapıtı veriyor.
***
Bu yıl 18 Mart Çanakkale Utkusu kutlamalarında, konuyla ilgili bir yazı yazmayı düşünmüştüm.
Ancak bilgisayarımın başına oturduğumda, 2011 yılında İstanbul Erkek Lisesi Tarih Öğretmeni Sayın Gül Yayla’nın, bu utku nedeniyle yaptığı konuşmayı anımsadım. O günlerde bu konuşmayı okurlarıma iletememek içime dert (ukde) olmuştu. Bugün köşemi, belgeliğimden bulup çıkardığım o konuşmaya ayırıyorum:
“… Bir 18 Mart töreninde; nedense adı son zamanlarda ‘Şehitleri Anma Günü’ olarak değiştirilmiş olan ”Çanakkale Zaferi”ni kutladığımız günde beraberiz.
Bugün 18 Mart 2011. Yani 18 Mart, 96 yıl sonra bugün; Çanakkale Zaferi’nin simgesel kutlama günüdür. Simgesel diyorum çünkü Çanakkale Savaşları 1916′ya kadar devam etmiştir. Elbette Deniz Savaşları’nın kazanıldığı gündür 18 Mart. Ancak kara savaşları bütün hızı ile aylarca devam eder. Tarihin en kanlı savaşlarıdır Çanakkale Kara Savaşları.
Gelibolu gibi ufacık bir kara parçasında; deyim yerindeyse avuç içi kadar bir toprakta yaşanır. Öyle ki; ölen insanlar ayağa kalkacak olsa, savaştıkları alana sığmaz. Çanakkale Kara Savaşları’ndan söz etmeden; böyle bir günü yalnızca “anma” gününe çevirenlerin zihniyetleri, gerçeklere, tarihe ve bize uzaktır.
Bu savaşların baş sorumlusu İngiliz Bahriye Nazırı yani Denizcilik Bakanı Churchill şöyle diyor: “Yenilmez armadamızın üçte biri sulara gömüldü. Üçte bir kullanılamaz hale geldi. Başarısızlığımız savaşı 2,5 yıl uzattı. 8,5 milyon Avrupalı’nın ölümüne neden oldu. Rusya’da komünistler yönetimi ele geçirdi. Bu olaylar vuku bulurken 30 milyon insan öldü. Biz boğazı geçemeyince; Müslümanlar, diğer Asyalılar, Avrupa’nın ihtişamından şüphe etmeye başladılar. Biz Hindistan, Pakistan Bangladeş’teki gücümüzü kayıp ettik; diğer Avrupalılar da sömürgelerdeki güçlerini…”
Evet! Churchill’in kendi ifadesidir. Çanakkale Savaşları’ndan 6 ay sonra kendinin ifade ettiği başarısızlığından dolayı rütbeleri tenzil edilmiş, İngiliz Bahriye Nazırlığı’ndan istifa etmek zorunda kalmış, savaş konseyinden uzaklaştırılmıştır. Çanakkale Zaferimiz üzerine bir savaş lideri olarak görev yapmasına imkan kalmayınca, bir asker olarak ülkesine hizmet etmek istemiş, o zaman da kendisine Tenzil-i-rütbe ile ancak binbaşı rütbesine karşılık gelen tabur komutanlığı görevi verilmiştir.
Tarihin garip tecellilerindendir. Bir başka komutan Çanakkale Savaşları’ndaki başarılarından dolayı nisan 1916 ‘da tümgeneralliğe yükseltilmiştir. Tümgenerallik rütbesini getiren Arıburnu, Anafartalar, Conkbayırı, Kireçtepe isimleri ile özetlenebilecek zaferlerdir.
Biz O’na ATATÜRK dedik
Çanakkale Savaşları, gökten saf saf inen sakallı, sarıklı, yeşil cüppeli ruhani varlıklar tarafından kazanılmadı. Çanakkale Savaşları, aniden bastıran sisler, 3′ler 7′ler 40′lar nedeni ile de kazanılmadı.
Çanakkale Savaşları “dinlerin savaşı”dır diyenler büyük hata içindeler…
Siz hazırlıktayken görmedik mi İngiliz mezarlıklarındaki Müslüman İngiliz askerlerinin isimlerini?
Bundan daha vahimdir, Çanakkale’de kıran kırana bir mücadele yaşanıyorken, güneyde Müslüman Arapların, İngiliz’ler ittifak yaparak Türklere saldırması!
Bunları mutlaka bilmelisiniz.
Çanakkale dinlerin savaştığı yer değildir. Devletini ve başkentini kurtarmaya çalışan Türklerin emperyalist batılıyla yüz yüze geldiği yerdir. Çok dar boğazdır. Çok da zor…
“Çanakkale Zaferi”nden ya da “Şehitleri Anma Günü”nden söz ederken, Mustafa Kemal adını söylemekten çekinenler, ya da bilinçli olarak söylemeyenler hakkında verilecek hükmü size bırakıyorum
Diyor ki Mustafa Kemal Atatürk: “Millet boşuna ölmez, kan boşuna dökülmez. Eğer zaferler o milletin hayatında derin değişiklikler yapmazsa ve de ona milli güven sağlamazsa, bazı budalaların onunla böbürlenmesinden başka bir işe yaramaz.”
Çanakkale Savaşları ve Zaferleri Türklerin hayatında derin değişiklikler yaptı.
Öncelikle;
Mustafa Kemal adı bayrak bayrak dalgalandı Anadolu’da. Bu zaferler, şayak kalpaklı, çakmak gözlü devin milli liderliğini hazırladı. 19 Mayıs 1919′da Samsun’da Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatıyorken, O’nu Çanakkale’deki zaferleri nedeniyle tanıyan bir Anadolu halkı ile kucaklaştı. Şayak kalpaklı, mavi gözlü dev, milletinin hayatında derin değişiklikler yaptı.
Hem de padişah olmadan, halifeliği kabul etmeden, şeyh-şıh-hoca-derviş-evliya sıfatlarının arkasına sığınmadan, insanları, ümmeti olarak değil, milleti olarak arkasından sürükleyerek derin değişiklikler yaptı.
Ümmet ve kul iken daha kolay yönetilecek halkını, vatandaşlık bilincine ve birey olma özelliklerine kavuşturarak, derin değişiklikler yaptı milletinin hayatında.
Bu dev adam, 300 yıldır ihmal edilmiş, bilgisizliğe terk ve teslim edilmiş Anadolu bozkırından büyük bir vaha yarattı. Bütün bunları okuyup-üfleyerek, dini siyasete alet ederek, yüzyıllardır olageldiği gibi gücünü arttırabilmek için sırtını din adamlarına dayayarak yapmadı…
Ülkemin umudu, yaşlanacağım günlerin sigortası olan gençler; siz İstanbul Liseliler bunları mutlaka bilmelisiniz. Unutmamalısınız. Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamaz.
Bu görüş ve anlayışla;
İyi düşünen ve düşündüklerini uygulayan, hiçbir kurum, kişi ya da cemaatin siz ve düşüncelerinize hükmedemediği;
Özgürlüğün bedelini çok ağır ödemiş bir milletin mensubu olarak, özgürlüğün değerini iyi bilen;
Hiçbir bedel karşılığında düşüncelerini ve kimliğini satılığa çıkarmayan;
Bilgileri, şu veya bu türlü dogmalardan değil, bilimden kaynaklanan bireyler olacağınıza inanıyorum.”
Evet, Sayın Gül Yayla, kendimi, bu konuşmayı yaptığınız salonda düşünüyor ve sizi ayakta alkışlıyorum.
Not: Okurlarım, benim Öz Türkçe sözcük kullanma konusundaki duyarlılığımı bilirler. Ancak, tırnak içine aldığım benim olmayan yazılardaki yabancı sözcükleri, ilke (prensip) olarak –bir gazete bölümünde (köşe yazısında)– olduğu gibi veriyorum.