03 Şubat 2016

EMPERYALİZMİ   KAVRAMADAN…

ile Hami KARSLI

 

 

Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, İslâm şeriatı ile yönetilen bir devlete dönüştürülmesi çabalarını gören çoğu yurttaş, ‘ah’ larla ‘vah’ larla “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusunu soruyorlar.

Olup bitenleri –içine sürüklendiğimiz karanlığı- anlamanın yolu emperyalizmi (Türkçe söylemiyle yayılımcılığı) kavramadan geçer.

“Kavrama” sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Bu sözcük öğrenme sözcüğünden farklı olarak, değişmeceli (mecazi) anlamda “bir şeyi her yönüyle ve iyice, kesin bir biçimde anlamak” anlamına geliyor. Öğrenmek ise daha çok “bilgi edinme” anlamında kullanılıyor.

***

Devrim, bir toplumun yaşamında önemli işlevi olan kurumların hızlı ve geniş kapsamlı bir biçimde yeniden biçimlendirilmesidir. Bu tanımdaki önemli sözcüklerden biri ‘hızlı’ sözcüğüdür.

Dinerkine (teokrasiye) dayalı çok uluslu Osmanlı Devleti’nden, laik, demokratik bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş çok hızlı bir süreçte gerçekleşmiştir.

1922 yılı sonunda saltanatın kaldırılmasıyla başlayan devrimler 1930’lu yılların ortalarına kadar hızla devam etmiştir.

Cumhuriyetin ilanı, Halifeliğin kaldırılması, kadınlara siyasî haklarının verilmesi, laikliğin Anayasaya girmesi, kılık kıyafet yasası, tekke ve zâviyelerin kapatılması, Millet Mekteplerinin açılması, öğretimin birleştirilmesi, harf devrimi, dil devrimi, Türk Medeni Yasası ve benzeri onlarca devrim 12-13 yıla sığdırılmıştır.

***

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yayılımcılığa (emperyalizme) karşı verilen bir savaşla kurulmuş, Batının 200 yılda yapabildiği devrimler 12-13 yıla sığdırılmış, ama bu devrimler geniş halk yığınlarına mal edilememişti.

1935’te nüfusumuz 16 milyon civarındaydı. Bunun 14 milyonu köylerde ortaçağı yaşıyordu. Cumhuriyete, yapılan devrimlere karşın bu insanlar ilkel ve yoksul bir yaşam içerisindeydiler. Çoğu ağaların, şeyhlerin emrinde, kaderlerine razı, kör inançların batağında yaşıyorlardı.

Okul, öğretmen, eğitim, doktor, ebe, hemşire, sağlık memuru yoktu.

Üretim araçları son derece ilkeldi.

Çağ dışı inanış ve davranışların içerisinde; sağlığı evliyalardan, üfürükçülerden, muskacılardan; korunmayı ise ağalardan, şeyhlerden arıyorlardı.

Mustafa Kemal, yurt savunmasını, yayımcılığa karşı verdiği savaşı bu insanlarla yapmıştı.

Bu insanların aydınlanmaları, Cumhuriyet Devrimleri’ni anlamaları, bu devrimlerin nimetlerinden faydalanmaları gerekiyordu.

Cumhuriyeti kuran öncü kadroların en büyük isteği buydu.

***

Millet mektepleri, halkevleri, eğitmen kursları, köy enstitüleri bu nedenle kurulmuşlardı. Bilisizlikle (cehaletle) savaşmadan, Cumhuriyet devrimlerini o insanlara götürmek olanaksızdı.

1928 yılı Kasım ayında harf devriminden hemen sonra açılan Millet Mekteplerinde, okuma, yazma, dilbilgisi, basit matematik, sağlık bilgisi, yurt bilgisi öğretilirdi.

1932 Şubat ayında açılan Halkevlerinin temel amacı, “Cumhuriyetin getirdiği değerlerin, laik ve çağdaş bir toplum kurulması ve örgütlenmesi için halka anlatılması ve benimsetilmesi” olarak saptanmıştı.

1936’da, askerliğini, okuma yazma bilen çavuş olarak yapan gençlerin, 6 aylık bir eğitimle, eğitmen olarak köylere gönderilmesi, Türkiye’de %10 bile olmaya okuryazar oranını yükseltme amacını taşıyordu.

17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasayla açılan Köy Enstitüleri ise, halkı aydınlatmak, bilinçli hale getirmek için gösterilen çabaların en büyüğü idi.

Köyden alınan köy çocuklarının, köyün koşulları göz önünde tutularak yapılan üretim içinde bir eğitim ve öğretimden sonra tekrar köye gönderilerek aydınlanmayı sağlamak şeklinde özetleyebileceğimiz bu sistem, içte ve dıştaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti karşıtlarının en büyük korkusu haline geldi.

Halkın bilisiz (cahil) kalmasından çıkar sağlayan toprak ağaları, din sömürücüleri ve Lozan’daki yenilgiyi hazmedemeyen yayılımcılar (emperyalistler) ile onların yerli işbirlikçileri tüm güçlerini bu kurumları kapatmak için kullandılar.

1945 yılında ABD Başkanı olan Truman, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atma kararını vermiş, 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra da ABD’nin öncülüğünde NATO, SSCB öncülüğünde Varşova Paktı kurularak soğuk savaş dönemi başlamıştı.

Truman, Dışişleri Bakanlığı’na General Marshall’i getirmiş, kendi adıyla anılan öğretisi (doktrini) gereği de Türkiye’ye 1947 yılında 100 milyon dolar para yardımında bulunmuştu. Ülkemizde “Marşal Yardımı” diye anılan bu yardım, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yayılımcılıkla tekrar karşılaşmasının önemli bir kilometre taşıdır. Çünkü ABD bu yardımı verirken Köy Enstitüleri’nin kapatılması şartını da getirmişti.

***

Yakup Kadri, Yaban romanında, Anadolu’nun bilisiz (cahil) insanlarını suçlayan aydınlara “Şimdiye kadar ne ektin ki ne biçeceksin, o insanlara ne verdin ki ne istiyorsun” diye seslenir.

Bugün halkımızın neredeyse yarısı eleştirel aklını kullanamıyor, sorgulamıyor, kör inançların batağında kulaç atıyorsa bu doğal bir olgu değil, yayılımcıların (emperyalistlerin) ve onların attıkları kemikleri yalayan yerli işbirlikçilerin –çıkarları nedeniyle- yaşama geçirdikleri bir tasarının (projenin) sonucudur.

Çünkü kan emici (vampir) yarasalar karanlıkta yaşarlar.

========

 

Tokat Valisi Sayın Cevdet Can’a – 3

Sayın Valim,

Bildiğiniz gibi size “sokak hayvanlarının yaşadığı acıklı durum” nedeniyle 14 Ocak 2016 günü bir açık mektup, 28 Ocak 2016 günü yayımlanan haftalık yazımın ekinde de küçük bir not yayımlamıştım.

Mektubumun sonunda öneri ve çözüm bölümünde:

“24.6.2004 tarih ve 5199 Sayılı Yasa’nın 15. Maddesi gereği her ilde, valinin başkanlığı altında toplanması zorunlu olan “İl Hayvanları Koruma Kurulu” iş olsun, adet yerini bulsun diye değil, gerçekten “hayvanların korunması ve mevcut sorunlar ile bunların çözümlerine yönelik olarak” acilen toplanmalıdır.

            Bu toplantıya öncelikle, Tokat İli’ndeki tüm belediye başkanları ve tüm veteriner hekimler, birer temsilciyle değil, bizzat kendileri katılmalıdırlar.

            Toplantıda ilgili yasa maddeleri üzerine basa basa okunarak gereğinin vakit geçirilmeden yerine getirilmesi sağlanmalıdır.

            İl ve ilçeler arasında hayvan göndermeler devam ettiği için tek bir ilde ya da tek bir ilçede alınan önlemler bu sorunu çözemeyecektir.

            Bu nedenle tüm belediyeler parasal kaynaklarını ve ellerindeki veteriner hekimleri birleştirerek, tüm sokak köpeklerini –erkek, dişi ayırmaksızın- kısırlaştırmalıdırlar.

            Üremeyi durdurmadan bu sorunu çözmek olanaksızdır” demiştim.

28 Ocak 2016 günü Valilik Basın Bürosu’ndan Sayın Gülay Gürkök beni telefonla arayarak, konu ile ilgilendiğinizi ve gerekli yerlere gerekli emirleri verdiğinizi bildirdiler.

30 Ocak günü Niksar Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Recep Bey ve yanındaki üç görevli Çamiçi Yaylası’na gelerek, yanında getirdikleri yiyecekleri buradaki sokak köpeklerine dağıttılar.

Sayın Valim,

Belediye ilgililerinin, arada sırada sokak köpeklerine yiyecek dağıtmaları bu sorunu çözmeyecektir. Sokak köpekleri, çığ gibi üremelerini sürdürmektedirler.

Erkek, dişi demeden tüm bu hayvanlar kısırlaştırılmadan, yani üremeyi durdurmadan bu sorunu çözmek olanaksızdır.

Yineleyerek (tekraren), saygıyla duyururum. H.K.