“ENTELEKTÜEL FAHİŞELER”
Ben, yaşı 70’i aşmış emekli bir öğretmenim.
Okul yıllarımdan beri çeşitli gazete ve dergilerde deneme, öykü, siyasi fıkra ve makale türü birçok yazı yazdım. Üç kez de kendi gazetemi çıkardım. Tabloid boy da olsa bir gazete çıkarmak ve bu gazeteyi uzun ömürlü kılmak –işin parasal boyutu bir yana- kişinin tek başına yapabileceği bir iş değil.
Bir gazetenin amacı sadece haber verme, bilgilendirme değildir. O bir aydınlanma aracıdır.
Tokat ADD’de yapılan, bir Cumhuriyet okurları toplantısında, genç bir ev hanımı yaptığı konuşmada “gazetem benim okulum oldu” demişti.
Gerçekten, her sabah evine ekmekle beraber günlük gazetesini de alan kişinin amacı, karnıyla beraber beynini de doyurmak değil midir?
Son yıllarda toplumun gerilmesine, iki kampa ayrılmasına neden olan etkenlerin başında medya gelmektedir.
Siyasî iktidarın yandaşı ve karşıtı olan gazeteler eskiden de vardı. Ama şimdiye kadar hiçbir dönemde medyada böylesine büyük bir bölünmüşlük yoktu.
Beş yıl öncesine kadar yazdığım her yazıyı yayımlayan iki yerel gazetenin sahipleri artık açıkça “Bu yazıyı yayımlarsak bizim çıkarımız bozulur. Ben cemaate karşı duramam” diyerek, “Atatürk’ü ve onun kurduğu Cumhuriyete karşı çıkanları eleştiren” yazılarıma yer vermemeye başladı.
Ulusal basında “Atatürk Cumhuriyeti’nin koruyan ve kollayan” yazarların gazetelerinden nasıl kovuldukları; siyasi iktidara karşı birazcık dik duran gazete sahiplerinin nasıl tehdit edildikleri, sıkça görülen olaylar haline geldi.
2010 yılının son günü Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, köşesinde: “12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra Türkiye’de büyük değişim asıl medyada olacak” diye yazıyordu.
Yine bilindiği gibi yeni yılın ilk haftasında TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen RTÜK Tasarısı’nın 43. maddesi de Başbakan’a “Program veya kanal kapatma” yetkisi veriyordu.
Özgür basının olmadığı, düşüncenin suç sayıldığı bir yerde nasıl bir yönetimin olduğunu sevgili okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.
Ülkemizde medyanın içler acısı durumunu gördükçe, aklıma hep gazeteci Swinton’un sözleri geliyor:
“Solcu, aynı zamanda Karl Marks’ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880 ‘lerde New York Times’ta yazıyor. Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere Swinton’u kürsüye çağırıyorlar. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor.
Salonda çıt yok … Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından …
“Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika’da “özgür bağımsız basın” diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz, biz de …” diye başlıyor sözlerine; “hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü!
Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de … Öyleyse şimdi burada “Bağımsız Özgür Basının” (!) “şerefine” (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız … Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. “
“Bizler entelektüel fahişeleriz.”
(Not: Swinton, o toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk ediyor. Sonra gazetesinden de istifa ederek, kimseden para almaksızın “John Swinton’s paper” diye tek yapraklı bir gazete çıkartmaya başlıyor.)
Önümüzdeki günlerde “Laik Cumhuriyeti” “Atatürk İlke ve Devrimlerini” yürekten savunan yazarların, kendi isimlerini taşıyan tek yaprak gazete çıkarmaya başladıklarını görürsek, lütfen kimse şaşırmasın.
GÜNÜN SÖZÜ:
“EN GÜÇLÜ İNSAN, EN BAĞIMSIZ İNSAN, AKLININ BUYRUĞUNA GİREN İNSANDIR.” Spinoza |