F A Ş İ Z M
İnsan yaşamının bazı anlarında tek bir sözcüğe takılır kalır.
Örneğin işleri durmadan ters giden insan “yine kör talih!” der.
Ben oldukça uzun bir süredir “faşizm” sözcüğüne taktım.
Eşimle, dost ve arkadaşlarımla konuşmalarımda söz, dönüp dolaşıp hep “emperyalizm”ve “faşizm” konularına geliyor.
Bütün dillerde kimi sözcükler zamanla gerçek anlamlarının dışında da kullanılırlar. Bunun birçok örneği vardır. Fransızcadan dilimize giren; yurda, baba ocağına veya geçmişteki yaşama özlem anlamına gelen “nostalji” sözcüğünün, günümüzde sadece “eskiye ait” anlamında kullanılması gibi…
***
Faşizm, dar anlamda, Mussolini yönetiminde 1922’de İtalya’da iktidarı alan politik sistemin adıdır.
Daha geniş anlamıyla ise, özellikle iki dünya savaşı arası ortaya çıkan ve özellikle Adolf Hitler yönetimindeki nasyonal sosyalizmin temsil ettiği aşırı milliyetçi, antidemokratik ve antikomünist bir ideolojiye ve otoriter siyasi bir yapıya sahip bütün politik hareketler ve egemenlik sistemleri akla gelir.
Kavramın kökeni Antik Roma yöneticilerinin geniş hükümet yetkisini sembolize eden ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin adı olan Latince fasces, İtalyanca fascio sözcüklerinden gelmektedir. Aynı simge daha sonraları Fransız Devrimi sırasında aydınlanma anlamında, halkın elindeki devlet gücünü temsil etmek üzere kullanılmıştır. Söz konusu sembol bir takım değişikliklerle 1926 yılından itbaren İtalya’nın resmi devlet sembolü olmuştur. Sembolün üçlü anlamı, yani devlet gücü, halk mülkiyeti ve birliktelik Mussolini’nin propagandasında kullanılmıştır.
***
Bir ülkede faşizmin olup olmadığını belirleyen en önemli gösterge bir tek liderin dünya görüşüne göre kurulan ve yine aynı liderin dediği dedik olan ilkelerine göre hareket eden bir partinin ülke yönetimine egemen olup olmadığıdır.
Liderin her söylediğinin mutlak yerine getirildiği; yönetimde olan o tek partinin karşıtlarının hapse atıldığı bir ülkede faşizmin en önemli ögesi var demektir.
Alman nazizminin halk üzerinde nasıl bir terör estirdiği herkesçe bilinir.
19. yüzyılda yükselen milliyetçilik, antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) ve ırkçılık faşizmi belirleyen başka ögelerdir.
Faşizmin ideolojik olarak benimsediği görüş, aydınlanma karşıtı bir dünya görüşüdür.
Faşistler belli bir ırka –veya belli bir kültüre- mensup insanların, diğer insanlardan üstün olduklarını düşünürler. Faşist liderler, kendi gibi düşünenlerden oluşan bir kadro oluştururlar ve karşıt düşüncedekilere yaşam hakkı tanımazlar.
Demokrasilerde kuvvetler ayırımı ilkesi esastır.
Yasama organı parlamentodur. Orada temsil edilen siyasi partilerle yasalar yapılır.
Yürütme organı başbakanın başkanlığındaki hükümettir.
Yargı ise, halk adına, yürütme organının yaptığı işlerin, yasama organının yaptığı yasalara uygun olup olmadığını denetler.
Bu üç güç, birbirlerinin işlerine karışmaz. Buna kuvvetler ayrılığı ilkesi denilir.
Cumhurbaşkanı ise devletin başı olarak bu ilkenin uyumlu çalışmasını gözetler.
Eğer bir ülkede yasama, yargı ve yürütme tek bir elde toplanmış ve çağdışı bir ideolojiyi yaşama geçirme uğraşısı veriliyorsa, biz buna katışıksız bir faşizm deriz.
Emperyalizmin güdümünde olan ülkelerde, eğer toplumsal muhalefet de yeterli değilse,faşist rejimler, parlamenter bir görünüm alabilirler. Biz buna “örtülü faşizm” diyoruz.
Toplumsal muhalefet güçlendikçe yönetim baskıya, şiddete, teröre, asker ve polis gücüne başvurur. Hatta o ülkeyi askerler veya iktidarın emrindeki polisler yönetmeye başlar ki buna da“açık faşizm” denir.
Böyle durumlarda devlet kurumları yeniden yapılandırılır ve şekillenir.
Mülki idare, emniyet, yargı, bürokrasi, görsel ve yazılı medya yönetim ne diyor, ne istiyorsa onu yapar.
Faşizmin iktidar olmasında takip edilen yol hemen hemen tüm dünyada aynıdır.
İktidara gelirken ve iktidarlarını sağlamlaştırana kadar demokrasinin tüm nimetlerinden faydalanırlar. Ezici gücü ellerine geçirdikleri andan itibaren ise demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırırlar.
Bunun en çarpıcı örneğini Almanya’da Nazilerin (Nasyonel Sosyalistlerin) (1) işbaşına gelişlerinde görürüz.
Hitler, 1933 yılında oyların yüzde 44’ünü alarak iktidar olmuştur. Bu sırada Reichtag yangınıyla(2) ilgili davada yargılanan komünistlerden üçünü Alman Yüksek Mahkemesi aklayınca Hitler ve Gestapo Lideri Herman Göring öfkelenerek hemen yeni mahkemeler kurdular. 21 Mart 1933’te Özel Mahkemeler (Sondergericht) kuruldu. 24 Nisan 1934’te de, o zamana kadar yalnızca Yüksek Mahkeme’nin kaza yetkisi alanına giren vatana ihanet davaları bu yüksek kurumdan alındı ve Volksgerichtshof, yani Halk Mahkemesi denilen yeni bir mahkemeye verildi. Naziler, bu mahkemelerin yargıçlarını kendi denetimleri altındaki kurumlardan seçiyorlardı. Bu mahkemeler çok kısa bir sürede Almanya’nın en korkunç kurumları haline geldiler.
Nazi yargıçların “gereğinden fazla merhamet” gösterdiği davalarda sanığın “hak ettiği” infazı gerçekleştirmek bazen Gestapo’ya düşerdi. Niemöller Davasında yaşandığı gibi…
Niemöller bir rahipti. Aslında herkesin bildiği şu ünlü sözler ona aittir:
“Naziler komünistleri götürdüklerinde sustum. Çünkü ben komünist değildim.
Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı da değildim.
Sosyalistleri içeri aldıklarında sesimi çıkarmadım. Ben sosyalist değildim.
Yahudileri tutukladıklarında sustum. Çünkü ben Yahudi değildim.
Beni götürdüklerinde, geride artık karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı.”
***
Çağımızda faşizmi egemen kılmak isteyen liderler, İtalya’da Mussoloni, Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, Arjantin’de Peron, Portekiz’de Salazar, Şili’de Pinochet rejimlerinin sonlarını iyi bilirlerse belki bu düşüncelerinden vazgeçerler.
Ben, Türkiye’de yaşayan tüm yurttaşların da –özellikle- “emperyalizmi” ve “faşizmi” iyi bilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
(1) “Nazi” kelimesi, köken olarak “National” ve “Sozialismus” kelimelerinden meydana gelmiştir. (Almanca: Nationalsozialismus)
(2) Reichstag yangını, Hitler başa geçene kadar Alman parlamentosunun toplandığı Reichstag‘da 27 Şubat 1933akşamı çıkmış olan yangındır. Bu yangını Nazilerin çıkardığı ve suçu komünistlerin üzerine attığı çok yaygın bir düşüncedir.
Faşizmle ilgili iki söz:
“Faşizm özgürlük değil, zalimin hakimiyetidir. Milletin güvencesi değil, özel çıkarların savunmasıdır. Bunu herkes bilirdi.” (Mussolini and Fascism, John P. Diggins, sf.15)
“Faşizmin tüm ülkelerdeki karşıtları! Kanlı zulümle, terörle, açlık ve savaşla birleşmiş faşizm paramparça edilip yere serilmeden, aramızdan hiç kimse dinlenme ve mola verme hakkına sahip değildir.”
(Clara Zetkin, 20.06.1933)