HAYINLIK … (HÂİNLİK…)
Bir hayınla (hâinle) ilgili olarak yazdığım yazıya yorum yapan okuyucum “Ama onun iyi taraflarından söz edenler de var” diye yazmış.
“Hâin sözcüğü, Arapça bir isim olup “hıyânet” sözcüğünden gelir. Dilimizde “hayın” şeklinde de söylenir. Hıyânet eden, nankörlük eden anlamını taşır.”(F.Devellioğlu)
Bireysel ilişkilerdeki nankörlükleri, hıyânetleri, bir dereceye kadar, belki göreceli bir kavram olarak algılayabiliriz.
Ancak, tüm dünyada vatan ve ulusa karşı yapılan hıyânetlerin “göreceli” bir yanı yoktur. Vatan ve ulus hayınları için “Evet, o bir hâin ancak iyi tarafları da var” denilemez. Hayınlık öyle iğrenç, öyle aşağılık bir davranış biçimidir ki, içerisinde iyi ve güzel olan hiçbir şeyi barındırmaz!
***
Toplumsal olayların en büyük tanığı tarihtir.
Aradan yıllar geçtikten, sular durulduktan ve insanoğlunun iç dünyasındaki kargaşa, karmaşa bittikten sonra olaylara daha ussal (akılcı, rasyonel) bakılır ve yargılar daha nesnel verilir.
Hiç kuşkusuz, günümüzde olup bitenler tarihe not olarak düşülürken, o dönem insanlarının davranışları, tutumları (tavırları) da yazılacaktır.
Tarih bize, kim nerede, ne söylemiştir, ne yazmıştır, ne yapmıştır bir bir anlatır.
Geçmişte yaşayan insanlara, “kahraman”, “yiğit”, “yurtsever”, “korkak”, “hayın”, “işbirlikçi” gibi sıfatları tarihin tanıklığında veririz.
Özellikle yurdumuzun ve ulusumuzun yaşamsal tehlike içine düştüğü durumlarda kimin ne yaptığını bize tarih söyler.
***
Bir ülkenin yurtsever askerlerinin, bilim adamlarının, gazetecilerinin hatta milletvekillerinin yalancı ve gizli tanıklarla zindanlara atıldıkları; ulusun birikimlerinin talan edildiği; telefonlar dinlendiği için, herkesin birbiriyle bile konuşmaktan çekindiği; yandaş olanın zengin, olmayanın yoksul olduğu; basının, yargının, polisin, hatta en tepedeki askerin bile siyasal iktidarın emir ve komutasına girdiği, devletin tüm kurumlarının yandaşlarca doldurulduğu zor dönemlerde kimin nerede ne yaptığı son derece önemlidir.
Bir insanın yurdunu, ulusunu sevmesi, koruması onurlu ve erdemli olmanın ilk koşuludur.
Yurdunun ve ulusunun çıkarlarına, bağımsızlığına zarar verici davranışlarda bulunmak ise hayınlıktır.
Her ülkede, zaman zaman, hayınlarını yücelten, baş tacı yapan başka hayın insanlar da ortaya çıkar. Bu insanlar büyük bir güce de kavuşabilirler.
Ancak, şimdiye değin dünyada hayınlığın uzun ömürlü olduğu görülmemiştir.
***
AKP’nin, Atatürk’e, onun ilkelerine, kurduğu Laik Cumhuriyet’e karşı yaptığı uygulamalara tüm yurtta yükselen karşıtlık (muhalefet) gösterilerinde artık insanlar hangi tarafta olduklarını açıkça belli etmektedirler.
“Karıncanın Taşıdığı Su” adlı masalı bilirsiniz:
“Nemrud, İbrahim Peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra bir meydanda odunlardan büyük bir yığın yapılarak ateşe verilmiş.
Alevler o kadar yükselmiş ki, insanlar ve hayvanlar bulutların bile tutuşacağını zannetmişler.
Herkes ateşin etrafından kaçışmış. Askerler, İbrahim Peygamber’i mancınıkla ateşin tam ortasına atacaklarmış, Nemrud’ un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin diye!
Bu arada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennem ateşine doğru…
Başka bir karınca onun bu telaşını görüp, yanına yaklaşarak sormuş:
-“Bu acelen niye? Nereye böyle?
Ağzında bir damla su taşıyan karınca, o bir damlayı ellerinin arasına alıp:
-“Duymadın mı” demiş. “Nemrud, İbrahim Peygamber’i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum”
Bu sözleri duyan diğer karınca kendini tutamayarak kahkahalarla gülmeye başlamış.
-“Sen yüzünü şu ateşe dönüp hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük! Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?”
Su taşıyan karınca:
– “Olsun” demiş. “Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.”
En tehlikeli insan, ülkesi ve ulusu tehlike içerisinde iken hangi tarafta olduğu belli olmayan insandır.