HER “AYDIN ETİKETLİ” GERÇEKTEN “AYDIN” MI DIR?
Üzerinde en çok yazı yazılan konuların biri “aydın kimliğinin tanımlanması” konusudur.
Şimdiye dek bu konuda, sayısını anımsayamadığım kadar çok yazı okudum, yazı yazdım. Yalçın Küçük’ün “Aydın Üzerine Tezler” isimli, tuğla kalınlığındaki kitaplarının ilk dört cildini Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nin siyasi koğuşunda okumuş, incelemiştim.
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıda, bir akademisyen arkadaşım “aydınların aymazlığı” ndan söz etti.
Server Tanilli de, Ankara’da bir kitapçı dükkânında düzenlenen sohbet toplantısında buna benzer şeyler söylemişti.
Yekta Güngör Özden, 5-6 yıl önce Zonguldak Ereğli’de yapılan bir söyleşide “Aydınlarda bir pısırıklık gözleniyor” demişti.
“Aydın insan” kimdir?
Birisine “aydın” sıfatını vermişsek, ona “aymaz” veya “pısırık” diyebilir miyiz?
Veya tersine bir deyişle “aymaz” veya “pısırık” bir insandan “aydın” diye söz edebilir miyiz?
12 Eylül’ün darbeci paşası bir konuşmasında, aydınlara çatmış ve her konuda sergilediği o engin kültürüyle(!), “aydın” tanımı yaparak, Türk yazınının en büyük şairlerinden birini hainlikle suçlamış, vatanını düşmana teslim eden Vahdettin’i ise “aydın”olarak tanımlayarak “Bu milleti yönetmek için aydınlık gerekmez” diyebilmişti.
Çoğu kişi ‘aydın’ı “cahil” sözcüğünün zıddı olarak görüyor.
12 Eylül’ün darbeci paşası da konuşmasını bu mantığa oturtmuştu.
İşte yanlışlık burada!
Arapça bir sıfat olan “cahil”, belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan anlamına gelir. Çoğu kişi birçok konuda cahildir. Örneğin ben “futbol” konusunda hiçbir bilgiye sahip değilim. Bir takım kaç kişiden oluşur, oyuncuların görevleri nelerdir, futbol sahasının boyutları nedir, vb. bilmem. Yani ben futbol konusunda cahil bir insanım.
Bir insanın her şeyi bilmesi olanaksızdır. (Evren Paşa hariç)
Düşünün, Niksar’da, İlhanlılar’dan kalan Çöreğibüyük Camii’nin kapısındaki o taşları bir oya gibi işleyen usta belki okur-yazar bile değildi. Ama işini çok iyi biliyor ve yapıyordu. Bir insanın ne iş yaptığı değil, o işi nasıl yaptığı önemlidir.
Aydın kişi, üstlendiği görevi –yaptığı işin olumlu olması ön koşuluyla- en iyi şekilde yapar.
Aydın, genelde “sıfat”, bazen de “ad” olarak kullanılır. Ad olarak sözlük anlamı “ışık alan”, “ışıklı”, “ileri düşünceli, çağın gereksinimlerini benimseyen (kimse)” demektir. Arapça “münevver” sözcüğünün karşılığıdır. Münevver, “tenvir” edilmiş, yani ışıklandırılmış, aydınlatılmış demektir.
İnsanlığın aydınlanmasını isteyen ve de bu isteği yaşama geçirmek için çaba gösteren kişiye “aydın” denir.
Bu tanım “aydın” ın genel çerçevesini çizmekte, onun nitel özelliklerini açıklamamaktadır.
Peki, “aydınlanma” nedir?
Biz, 18. yüzyılda yaygınlaşan aydınlanma felsefesini, “dogmatik düşünceye” (yani deneysel ve eleştirisel olmayan katı inançlara) karşı “rasyonel düşüncenin” (akılcı düşüncenin) üstünlük sağlaması olarak tanımlayabiliriz.
Aydın insan, eleştirici ve araştırıcı bir akla sahiptir. Bu aklını tüm inanç ve duygularına lokomotif yapar. Elde ettiği bilgi ve becerisini, insanlığın yararına dönüştürme çabası gösterir.
Aydın insan, demokrasiye yürekten inanır. Bu yöndeki inançlarını cesurca savunur. Bunu yaparken ukalalıktan kaçınır, hoşgörülü ve alçakgönüllü davranır. Eleştiri oklarını ilk önce kendisine yöneltir.
Aydın insan, dürüsttür. Çıkarları için kimseye yalakalık yapmaz.
Türk aydını Atatürkçüdür. Laik Cumhuriyetin tüm ilke ve değerlerine sahip çıkar ve bunları canı pahasına korur, savunur.
Gerçek aydın, “yabancı bir devletin ya da devletler grubunun doğrudan denetiminden kurtulmak gerektiğine” inanır.Siyasal ve ekonomik bağımsızlığı savunur. Emperyalizmi iyi tanır, ona karşı çıkar.
Gerçek aydın, “aydın etiketli” insandan eylemiyle ayırt edilir.
Aydın insan, “aydınlatma” eylemini yaşama geçiren insandır.
Aydın etiketli insan ise gerçekte aydın olmadığı halde aydın görünmekten çıkar sağlayan insandır.
Bir kişi, çevresinde olup bitenlerin, olayların ayrımına varmıyorsa, gerçekleri göremiyorsa yani “aymaz” (gafil) iseaydın değildir.
Bir kişi, çekingen, tutuk, utangaç, beceriksiz yani “pısırık” ise aydın değildir.
Sonuç olarak, bir kişi dünyanın tüm üniversitelerini bitirmiş, adının başına uzun prof. sıfatları eklemiş olsa bile, eğerhalkının ve yurdunun çıkarlarını cesurca savunma becerisini göstermiyorsa ona “aydın” demek doğru değildir.