HOŞÇA KAL CUMHURİYET GAZETESİ!..
“Cumhuriyet Gazetesi Okurunun Kişiliği” başlığı adını verdiğim aşağıdaki yazıyı, 19 Mayıs 2007’de Samsun’da yaptığımız bir Cumhuriyet Okurları Toplantısı sonrasında yazmış, e-posta bulunağını (adresini) bildiğim tüm CUMOK’lara (Cumhuriyet Gazetesi Okurları) göndermiştim. Yazıyı yazmama, CUMOK’lara önderlik savıyla ortaya çıkan bir kişinin onaylamadığım davranışları neden olmuştu.
“Tokat’taki bir CUMOK toplantısında -kendisini ilk defa gördüğümüz- genç bir ev kadını katılımcı, yaptığı konuşmada: “Ben sizlerin birçoğu gibi öğrenim görmüş, çocukluğunda evinde Cumhuriyet okunduğu için Cumhuriyet gazetesi okuyan birisi değilim. Ben köy kökenliyim. Ailem ilkokuldan sonra beni okutmadı. Ancak daha sonraları baktım ki hep aklı başında olan, saygın kadın ve erkekler Cumhuriyet okuyorlar, çevreleri tarafından seviliyorlar, konuştukları dinleniyor. Bu nedenle ben de Cumhuriyet almaya karar verdim. Okudukça ülkemde ve dünyada neler olup bitiyor, öğrenmeye başladım. Yani gazetem benim okulum oldu. Daha sonraları da insanların bana eskisinden daha çok saygılı davrandıklarını hissettim. Doğal olarak benim de onlara karşı davranışlarım değişti.”
Evet, adının Hatice Ekeoğlu(*) olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaşın konuşmasından aklımda kalanlar bu cümleler!
Özellikle ,“…gazetem benim okulum oldu” cümlesi…
Bu gazete hangimizin okulu olmadı ki!..
Çocukluğumda babama gazete alırken fiyatı 10 kuruş olan Cumhuriyet sonraları 15 kuruş olmuştu. Artık öğretmen olup kendi gazetemi kendim satın alırken (1958 – 1959) gazetem için ödediğim para 25 kuruştu. Yani 137 lira olan maaşımın her ay 7.5 lirasını –yaşam boyu okulum olan- gazeteme veriyordum. Açıkça söylemeliyim ki, ben tüm öğrenimim boyunca okuduğum okullarda, bu gazetenin bana öğrettiklerinin milyonda birini bile öğrenmedim. Yani Cumhuriyet benim için de büyük bir okuldu.
Batılı anlamda Türk tiyatrosunun kurucusu sayılan Muhsin Ertuğrul, tiyatroyu bir ocak başına benzeterek, “oturup kalkmayı, insanlığı, konuşmayı yani insanı insan yapan birçok şeyi orada öğreniriz” der.
Bence, doğumundan (7 Mayıs 1924) bugüne değin Cumhuriyet gazetesi de okurları için bir ocak başı, yaşamsal bir başvuru aracı olmuştur. Hepimiz en yeni, en doğru, en çağdaş bilgileri Cumhuriyet’ten almış, bu bilgilerin ışığı altında kişiliğimizi oluşturmuşuzdur.
Cumhuriyet gazetesi okuru sadece “Atatürk ulusçuluğuna bağlı; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasının başlangıcında sözü edilen ilkelerin savunucusu” bir kişi midir?
Bir Cumhuriyet okuru doğaldır ki, Atatürk ilke ve devrimlerini savunur.
Ancak bir Cumhuriyet okuru ister üniversiteler bitirmiş olsun, isterse sadece okur – yazar olsun, ister masa başında, ister yeraltındaki bir madende veya bir tarlada çalışsın, her şeyden önce o davranışlarıyla, konuşmasıyla, insani ilişkileriyle bir “beyefendi” veya “hanımefendi” dir.
O, insanlara kaba davranmaz.
O ,kibar, nazik, davranışlarında ölçülüdür.
Cumhuriyet okuru, edindiği bilgi ve görgüyle bir önder durumundadır.
Yani o kendisinin kim olduğunu bilir ve kendisine güvenir. Bu nedenle de bir insana RTE gibi “Ananı al da git” demez. Ya da konuşurken kendisine kibarca bir iki sözcükle duygularını anlatan bir kadına “Sus, konuşmamı kesme. Otur oturduğun yerde. Haddini bil” şeklinde bir konuşma yapmaz. Bir konuda açıklama yaparken kaba söylemlerden kaçınır. “Onlar bu işi nah yaparlardı” şeklinde bir cümle kullanma basitliğine düşmez.
Atatürk bir konuşmasında “Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar. Evet, bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim” diyordu.
Bir Cumhuriyet okuru da her kim olursa olsun insanlara değer verir.
Atatürk, “Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur” diyordu.
Bir Cumhuriyet okuru, hizmet üretirken de alçak gönüllü, gösterişsiz olmalı, ‘her şeyi ben bilirim’ havasından uzak durmalıdır.
Atatürk, “Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarlarımızdaki kan kurtarmıştır” diyordu.
Bir Cumhuriyet okuru “önde yürüyen değil, yol gösteren olmalıdır”
Ortak başarılmış bir utku (zafer) varsa, kendisinden önce o utkuya katkı veren diğerlerinden söz etmelidir. Zaten o zaman, diğerleri de ondan söz edeceklerdir.
Çünkü bir Cumhuriyet okuru “yeri geldi mi başkomutanlığı üstlendiği gibi, yeri geldi mi sıradan bir nefer” de olabilmelidir.
Cumhuriyet okuru bir insandır. O da yanılgıya düşebilir. Yanılgı da insanca bir davranış biçimidir. Ancak Cumhuriyet okuru bir yanlış yaptığında, bunun ayırtına varıp, bağışlanmasını dileme erdemini gösteren insandır.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:
Önderlik zor bir iştir. Hele Cumhuriyet okurlarına önderlik en zor önderliktir.
Çünkü Cumhuriyet okurları nitelikli, donanımlı, sıra dışı insanlardır.
Selam, sevgi, saygılar sunuyorum.
Sağlıcakla ve dostlukla kalın.”
***
01 Mart 2014 gününden sonra Cumhuriyet Gazetesi satın almama kararı verdim.
Okumayı öğrendiğim 1948 yılından beri, 66 yıldır okuru olduğum gazeteme niçin “hoşça kal” dedim?
Adını Atatürk’ün koyduğu gazetemin 7 Mayıs 1924’te yayımlanan ilk sayısında gazetenin kurucusu ve başyazarı olan Yunus Nadi şöyle diyordu:
“… Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz, onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde tutulduktan sonra kesin olarak söyleriz ki, gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir parti gazetesidir.”
Bir süredir gazetemin, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini savunma yerine, kötülerin içinde en az kötü olanı (ehven-i şer) ,dinsel bir topluluğa (cemaate) göz kırpanları, yayılımcılığa (emperyalizme) sırtını dayamaya çalışan kişi ve bir siyasi kuruluşu desteklediğini görmekteyim.
İşte bu nedenle; gazetem, yeniden, ödünsüz bir şekilde Atatürk İlke ve Devrimlerini savunan bir yönetimin eline geçinceye değin Cumhuriyet almayacağım.
(*) Hatice Ekeoğlu, o toplantıdan sonra Cumhuriyet Okurlarının da yönlendirme ve yüreklendirmesiyle Açık Öğretimden ortaokul ve liseyi bitirdi. Üniversite sosyoloji bölümünü kazandı. Şu anda okulunu bitirmek üzere…