İ Ğ F A L*
İğfal, araştırmacı yazar Yılmaz Dikbaş’ın son kitabının adı.
Kitabın alt başlık olarak adı: Avrupa Birliği’nin İğfal Ettikleri
Üç hafta önce bu sütunlarda “Emperyalizm” adlı bir yazı yayımlamıştım. O yazıda: “Ülkemizde olup bitenleri tam kavrayabilmek için emperyalizm olgusunu iyi bilmemiz gerekir” diyerek, ABD ve AB emperyalizminden söz etmiştim.
Yılmaz Dikbaş, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kimler tarafından ne hale getirilmek istendiğini –aslında ne hale getirildiğini- son derece açık, yalın ve dürüstçe anlatan namuslu aydınlardan biri.
Daha önce yazdığı “Özelleştirme Sömürgeleştirme”, “Gönüllü Devşirmeler”, “Satılık Vatan”, “Avrupa Birliği- Tabuta Çakılan Son Çivi”, “Gaflet Dalalet Hıyanet” adlı yapıtlarında da ülkemiz üstüne oynanan oyunları ve bu oyunların aktörleri olan hainleri anlatan Dikbaş, London University North Western Polytechnic’i ve Leeds Üniversitesi’ni bitirerek Tekstil ve Kimya Yüksek Mühendisi olan bir yurtsever!
***
Dikbaş, İğfal sözcüğünü “baştan çıkarma, aldatma, kandırma, ayartma” anlamında kullandığını söyleyerek başlıyor kitabına.
Emperyalizmin, ülkemizde bazı kişi ve kurumları, onlara paralar vererek nasıl iğfal ettiğini, ağına düşürdüğü bu insanların onurlarını, şereflerini yitirerek, vatanın ve ulusun bölünmesinde, parçalanmasında maşa olarak nasıl kullanılmakta olduklarını isimler vererek bir bir anlatıyor.
***
V. İ. Lenin, politika sözcüğünü, toplumsal sınıf, parti, grupların sınıfsal çıkar ve amaçlarının belirlediği etkinliklerle devlet organlarının ya da tümden devletin toplumsal ve ekonomik yapısının yansıması şeklinde tarif eder. Yani “politika, ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir, onun genelleştirilmiş ve sonuçlarına vardırılmış biçimidir” der.
Yılmaz Dikbaş bu tarife ilaveten “Bir toplumun ahlâk değerleri, büyük ölçüde o toplumun ekonomik yapısının yansımasıdır” diyerek, son derece doğru bir tespit yapıyor.
Kitap, Yeni Dünya Düzeni tasarımcılarının, toplumsal değerleri, inançları nasıl değiştirdiklerini “Ahlaksız Teklif” filmini örnekleyerek anlatıyor:
1993 yılında Amerika’da gösterime giren filmde, birbirine delice aşık ve sonsuza dek birbirlerini sevmeye söz vermiş bir çift, hayallerindeki yuvayı kurmaya girişirler. Kadın emlakçı, erkek ise mimardır. Bankadan aldıkları krediyle güzel bir ev yaparlar. Ancak ekonomik durgunluk nedeniyle işlerini kaybedip sıkıntıya düşerler. Kumarda para kazanmayı denerler. Başlangıçta kazanırlar da. Ama sonra kazandıklarını da kaybederler. Kumarhanede onları izleyen bir milyarder tarafından yemeğe davet edilirler. Yemekte, milyarder, genç kadınla bir gece yatma karşılığında bir milyon dolar teklif eder. Filmde kısa süreli bir ahlak bunalımından sonra genç çift teklifi kabul eder.
Aslında filmde verilen mesaj, milyarderin söylediği “Her şey satılıktır” tümcesidir:
Yılmaz Dikbaş, kitabın arka kapağında:
“Emperyalistler, yani saldırgan, yayılmacı ve sömürgeciler, tezgâhladıkları Yeni Dünya Düzeni’nin şifresini kafalara şöyle çivilediler:
“Her şey satılıktır”
Bu düzende geçerli olan, Serbest Piyasa Ekonomisi’dir.
Bu piyasanın ünlü taciri Siyonist Soros bakın ne diyor:
“Piyasa, ahlâk içermez”
Öyleyse artık bilinen ahlâk kuralları geçerli değildir, her şey satılıktır.
Onur, şeref, aşk, sevgi, sevgili ve eş satılıktır…
Vatan sevgisi, vatan, ulus sevgisi ve ulus satılıktır…
Kalem tutan eller, televizyon kanallarından seslenen ağızlar satılıktır…
Egemenlik de satılıktır, bağımsızlık da…
Eğitim de satılıktır, sağlık hizmetleri de…
Üniversitelerimiz de satılıktır, profesörlerimiz de…
Emek de satılıktır, emekçi de…
Bu düzende her şey satılıktır, ama satılanlar ya da satışa aracılık edenler de, para karşılığı iğfali kabullenmiş kişilerdir.
Alman Mareşal Falkenhayn’ın kendisine küçük sandıklar içinde altın gönderme öyküsünü, Büyük Devrimci Mustafa Kemal şöyle anlatır:
“Kolayca tahmin etmek mümkündür ki, Mareşal Falkenhayn beni, belki benden başka birçoklarını böyle sandıklarla altın vererek iğfal etme yolunda idi”
Avrupa Birliği’nden doğrudan ya da dolaylı yoldan hibe almış kişi, kurum ve kuruluşlar, para karşılığı iğfal edilmeyi kabul etmişlerdir.
En az iki bin gazeteci, köşe yazarı, tv programcısı ve editör Avrupa Birliği’nden hibe alarak iğfal edildi…
23’ü üniversite hocası 41 Türk Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki ‘Avrupa Takımı’nda yer alarak iğfale boyun eğdi…
Avrupa Birliği’nin 2002-2010 sürecinde hibe vererek iğfal ettiği vakıf, sendika, meslek odası, sanayi ve ticaret odası, dernek, meslek lisesi, üniversite, birlik ve belediye sayısı toplam 2357’ye ulaştı.
Avrupa Birliği’nin hibe vererek iğfal ettiği bazı üniversite hocaları ve yazarlar, sözde soykırımı kabullenip ‘Ermenilerden Özür Dileyenler’ in elebaşlığını yaptılar…
ABD ve AB güdümünde, Türkiye’de Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyenler, Alevi-Sünni ayrışmasını körükleyenler, Cumhuriyet Devrimlerine saldıranlar ve Türk Ordusuna havlayanlar kimlerdir diye baktığımızda, hep karşımıza Avrupa Birliği ve Siyonist Soros hibeleriyle iğfal edilmişler çıkıyor…”
***
Geçtiğimiz yıllarda, Niksar’da Halk Eğitim Merkezi Salonunda bir etkinliğe katılmıştım. Sahnede bulunan kürsüde kocaman bir Avrupa Birliği Bayrağı asılıydı. Etkinliği sunan kişiye ve kurumun ilgililerine dönerek: “Kardeşim, siz burada AB adına bir etkinlikte mi bulunuyorsunuz? Kürsüde hangi ülkenin bayrağı veya kimin forsu varsa etkinlik onun adına yapılır. Siz burada Türkiye’deki Zihinsel Özürlü Çocuklar Vakfı ile ilgili bir gece düzenliyorsunuz. Lütfen kürsüden o bayrağı kaldırın” demiştim. Hiç kimse oralı dahi olmamıştı. Daha sonra Belediye’nin bir biriminde de boy boy AB bayraklarının asılı olduğunu gözlemiştim.
Yılmaz Dikbaş ne güzel söylüyor:
“Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını sallar!”
Uluslar arası ilişkiler, çıkar ilişkileridir. Kimse, kendi ülkesinde ihtiyaç sahipleri varken başka bir ülkenin insanlarına karşılıksız para vermez. “Hibe” alanlar bu basit gerçeği görmezden gelerek, savunmaya geçiyorlar: “Efendim, bu hibelerin içinde T.C. Devleti’nin de katkısı vardır. Bu nedenle biz bu hibeleri alırken aslında devletimizin katkısının bir bölümünü geri alıyoruz!”
Yılmaz Dikbaş açıkça yazıyor: “AB hibeleri içinde devletimizin bir tek kuruş katkısı yoktur! Ben bu gerçeği, Kanal B televizyonunda konuk olduğum bir programda, yan yana oturduğum Avrupa Birliği Genel Sekreter Yardımcısı’na iki kez onaylattım, yüz binlerce izleyici de buna tanık oldu.” “Türkiye AB üyesi olmadığından AB’ye aidat ödemez. AB bütçesine katkıda bulunmaz.”
Dikbaş, devam ediyor: “AB’nin Türkiye’de dağıttığı hibeler, Türk resmi makamlarınca denetlenemez! Tek denetleyici, Brüksel’dir.”
Emperyalizmi ve onun işbirlikçilerini, daha somut tanımak, öğrenmek için sadece İĞFAL’i değil, Dikbaş’ın –yukarda isimlerini verdiğim- kitaplarını da okumak, incelemek faydalı olacaktır.
————-
*İĞFAL, Ocak,2011, 13.5×21 Cm. Kitap kağıdı, 623 sayfa, karton kapak, AsyaŞafak Yayınları. Fiyatı: 27 .00 TL.