KİME İNANACAKSINIZ?
Bize –öğretmen okullarını bitirenlere- okuldan ayrılmadan önce, “Armağan” adlı bir kitapla Atatürk’ün büyük “Söylev” ini (Nutuk) verirlerdi.
Ben, bu iki kitabı da 1960 yılının kış aylarında, görev yaptığım Milas’ın Alatepe Köyü’nde okumuştum.
Bu iki kitap da, o günlerden beri, kitaplığımda “başvuru” kitapları arasında durur.
Armağan adlı kitapta, bir öğretmeni duygu ve düşünce açısından besleyen, yol gösteren yazılar vardır.
Söylev ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hangi koşullarda ve nasıl kurulduğunu öğrenmek isteyenlerin ana başvuru kitabıdır.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde Kut-ül Amare adlı programda yaptığı konuşmada:
“Maalesef biz resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik. Birinci Dünya Savaşı’nın her cephesinde, başta İngilizler olmak üzere düşmanlarımızın öfkeyle, dostlarımızın ümitle ama tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya koyduk. Ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusu tüm cephelerde savaşmaya devam ediyordu. Yani ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu, bir devlet yoktu. Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir, yani diplomasi eksikliğidir.
Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır” demiş.
Bu konuşmayı, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Milli Selamet Partisi’nin Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildiği 1976 yılından bugüne değin son 40 yılda yaptığı konuşmalarla beraber okuduğumuzda, Cumhurbaşkanı’nın ne demek istediğini, neyi özlediğini son derece açık –ve net- görebiliyoruz:
“İslam dininin kurum ve kurallarıyla yaşayacak yeni bir Osmanlı Devleti!..”
***
Atatürk ise: Büyük Söylevi’nin en başında:
“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta (Birinci Dünya Savaşında) yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir “Ateşkes Anlaşması” (mütarekename) imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu Genel Savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…” sözleriyle başlar Büyük Söylevine…
Ve, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, 36,5 saat süren bu Söylev’de yalnız geçmiş bir dönemin öyküsü anlatılmaz.
Osmanlı Devleti’ni yok eden düşünüş, yöneticilerinin çürümüşlüğü, ihanetleri ve ulusal egemenliğin nasıl kurulduğu, nasıl korunacağını da anlatılır.
Bu anlatılanların hiçbiri Recep Tayyip Erdoğan’ın ve ekibinin söylemleriyle örtüşmeyen anlatımlardır.
Anneler, babalar, öğretmenler lütfen Söylev’i yeniden okuyunuz.
Çocuklarınıza, öğrencilerinize yeniden okutturunuz.
Sonra, kime inanacağınıza karar veriniz.
Unutmayın, bu karar, sizin, çocuklarınızın, tüm Ulusumuzun ve Ülkemizin geleceğini belirleyen bir karar olacaktır!