Image
Mustafa Fehmi Efendi 27 Mayıs 1906 dan 3 Mart 1942 yılına kadar yani 35 yıl 9 ay 16 gün süre ile Niksar Müftülüğünü yürüten kişidir.

Bu din adamını neden “Niksar’a Onur Verenler”  dizisi içine aldığımı anlatmadan önce yaşamı hakkında kısa bilgi vereyim:

Mustafa Fehmi Efendi 1866 (1282) yılında Niksar’ın Taşra Mahallesinde doğdu. Hızarcızâde Ali Ağa ile Dudu Hanım’ın  oğludur.(1)

İlk ve ortaokulu (rüşdiyye) Niksar’da okuyarak(1880) Tokat’a gidip Medreseye kaydolmuş,Tokat Müftüsü Hacı Osman Nuri Efendi’nin derslerine devam ederek 1896’da icazet (izin,diploma) almıştır.

1905’te Niksar Bidayet Mahkemesi (asliye mahkemesi) Üyeliği’ne tayin edilmiş, bu görevi yürütürken 27 Mayıs 1906’da Niksar Müftülüğü’ne getirilmiştir.

21 Haziran 1934’te 2525 sayılı soyadı yasası çıkınca, aile lâkabları olan ‘Hızarcıoğulları’ nı “Hızarcı”  şekliyle soyadı olarak aldı.

Müftülük görevine Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da devam eden Mustafa Fehmi Efendi 65 yaşını doldurduğu için 3 Mart 1942’de emekli olmuştur.(2)

Nuriye Hanım’ la evliliğinden Necmettin ve Ali isimli iki oğlu olan Mustafa Fehmi Efendi 13 Haziran 1950’ de 84 yaşında vefat etmiştir.(3)

 *

 Mustafa Fehmi Efendi’nin hangi davranışıyla Niksar’ı, Niksarlıları onurlandırdığını yazmadan önce size “Karıncanın Taşıdığı Su” adlı kısa bir masal anlatmak istiyorum:

“Nemrud, İbrahim Peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra bir meydanda  odunlardan büyük bir yığın yapılarak ateşe verilmiş. Alevler o kadar yükselmiş ki, insanlar ve hayvanlar bulutların  bile tutuşacağını zannetmişler. Herkes ateşin etrafından kaçışmış. Askerler,  İbrahim Peygamber’i mancınıkla ateşin tam ortasına atacaklarmış, Nemrud’ un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin diye!

            Bu arada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennem ateşine doğru…

            Başka bir karınca onun bu telaşını görüp, yanına yaklaşarak sormuş:

            -“Bu acelen niye? Nereye böyle?

            Ağzında bir damla su taşıyan karınca, o bir damlayı ellerinin arasına alıp:

            -“Duymadın mı” demiş. “Nemrud, İbrahim Peygamber’i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum”

            Bu sözleri duyan diğer karınca kendini tutamayarak kahkahalarla gülmeye başlamış.

            -“Sen yüzünü şu ateşe dönüp hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük! Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?”

            Su taşıyan karınca:

            – “Olsun” demiş. “Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.”

 *

 Bazen bir insan tek bir davranışıyla, tek bir sözüyle değer kazanır, tarihe geçer, belleğimizde yer alır.

Ben Mustafa Fehmi Efendi’nin yaşamı hakkında çok bilgi sahibi değilim. Bu konuda elimde belgeler, veriler de yok. Ancak bildiğim tek şey var ki, o Mustafa Fehmi Efendi’yi  çok önemli kılıyor.

Hızarcıoğlu Mustafa Fehmi Efendi, Niksar Müftüsü olarak “Ankara Fetvası” nı tasdik edip, Ulusal Kurtuluş Savaşı veren Ankara hükümetinin, yani Mustafa Kemal’in yanında olduğunu belli eden 150 civarındaki dinî önderlerden biri olduğu için Niksar’a ve Niksarlıya onur vermiştir.

Şimdi  1920’li yıllara dönerek, kısaca “Ankara Fetvası” nedir, kimler tarafından ve niçin hazırlanmıştır, Niksar, Tokat, Erbaa açısından niçin önem taşımaktadır, inceleyelim:

Bilindiği gibi İstanbul hükümetleri, özellikle Damat Ferit Paşa Hükümeti, Anadolu’daki Ulusal hareketin gelişmesini önlemek için daha Sivas Kongresi’nden önce 1919 yılı haziran ayında vali ve mutasarrıflıklara (il ile ilçe arasındaki bir idari bölüm) gönderdiği telgrafta, ulusal ordu kurulmasının yasaklandığını, buna uymayanların şiddetle cezalandırılmasını ve yakalanarak İstanbul’a gönderilmesini emretmişti. Ayrıca bazı şehzadelerin başkanlığında, Anadolu’daki ulusal örgütlenmeyi engellemek için “nasihat heyetleri” gönderilmiş; Harput Valiliğine atanan Ali Galip adında birinin Sivas Kongresini basması ve üyelerini tutuklaması istenmişti. En önemlisi, “padişahın emrine itaat etmeyenlerin” cezalandırılacağını duyuran ‘fetvalar’ yayınlanmıştı. Bunların içinde en tehlikelisi 11 Nisan 1920’de, Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah imzasıyla yayınlanan fetvadır. Bu fetvada, Anadolu’daki Ulusal Kurtuluş Savaşı, Padişaha karşı ayaklanma sayılıyor ve tüm ‘Kuva-yı Milliyeci’ lerin öldürülmelerinin şeriata uygun olacağı hatta Kuva-yı Milliye’ye karşı savaşırken öleceklerin de ‘şehit’ olacakları belirtiliyordu. Bu fetva yüz binlerce çoğaltılıp Padişah yanlısı gazetelerle, posta yoluyla, elden veya İtilâf güçlerinin uçaklarıyla Anadolu halkına ulaştırılıyordu. Bu yüzden ulusal güçlere karşı bazı isyanların boy göstermesi, aklı çelinen bazı askerlerin ordudan kaçması üzerine Ankara’nın da bir karşı fetva hazırlaması düşünülmüştür.

Sonuçta , Ankara Müftüsü ve aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi de olan Börekçizade Mehmet Rifat Efendi başkanlığında Ankara’da bulunan 5 müftü, 9 müderris (medresede ders veren,profesör) ve medrese müdürü ile 6 kişilik ‘ilmiye sınıfı’ndan oluşan 20 kişilik bir grup daha sonraları “Ankara Fetvası” diye anılan karşıt bir fetva hazırladı.

Bu fetvada “Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin doğru olduğu, padişah ve halifenin İstanbul’da esir olduğu için onların yayımladığı fetvanın geçerli olamayacağı” dile getirildi.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen gazetelerde yayımlanan bu fetva 16 Nisan 1920 tarihinde “Heyeti Temsiliye” tarafından Anadolu’ya gönderildi.

Aralarında müftü ve din bilginlerinin olduğu 153 kişi bu fetvayı onayladı. Niksar Müftüsü Mustafa Fehmi Hızarcı bu 153 kişiden biridir. Yaşanılan günler göz önüne alınırsa  – ki, padişah ve şeyhülislam Ankara Fetvası’nı hazırlayanları ölüme mahkûm etmiştir- bu fetvanın ‘onaylanmasının’  ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar.

31 Mart 1924’te kurulan “Diyanet Reisliği” nin ilk başkanı olan, Atatürkçü, yurtsever büyük insan Mehmet Rifat Efendi (Börekçi) Niksar Müftülüğü’ne gönderdiği 24 Temmuz 1939 tarih ve 2883 sayılı yazıda, Müftü Mustafa Fehmi Hızarcı’ya “… Mübeccel (ululanmış,büyük) Cumhuriyet Hükümetimizin mütevazi bir unsuru olarak vazifenize karşı öteden beri gösterdiğiniz sadakat ve bağlılığınızın bundan böyle de daha ziyade (çok)devam ettirilmesini dilerim”  denilmektedir.

Yöremizden iki isim daha bu fetvaya onay vermiştir. Bunlar Tokat Müftüsü Hacı Ömer (Feyzi) Efendi (Kuntay) ile Erbaa Müftüsü Abdullah Fehmi Efendi’dir. (4)

Son söz ve  “ibretlik”  bir olay:

         Konu ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’  ve  ‘din adamlarından’ açılmışken bir konu üzerinde daha durmak istiyorum.

Tokat’ta “Mustafa Sabri Efendi Vakfı” adıyla bir vakıf var. Kimdir bu M.Sabri Efendi? (5)

Bu adam Atatürk’ün Büyük Söylevi’nde de sözünü ettiği, Tokat’ın yüz karası, İngiliz işbirlikçisi bir vatan hainidir.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’na destek veren, bu uğurda ölümü göze alan birçok değerli din adamımız varken; Kuva-yı Milliyeciler’i  “kudurmuş haydutlar” diye niteleyen, “Türklerin, Ermeniler gibi Kürtleri de imhaya çalıştıklarını”  iddia eden Damat Ferit’in şeyhülislamı adına bir vakıf kurulmasını anlayamıyorum.

Doğrusu Cumhuriyet Hükümeti’nin Tokat  Valisi’nin ve Cumhuriyet savcılarının bu konuda neler düşündüğünü de merak ediyorum.

 

DİPNOTLAR:

(1)   Avukat Sait Yılmaz Özdoğan’ın 27 Kasım 1972 tarihinde hazırladığı bir soyağacı (şecere) çalışmasından elde ettiğim bilgilere göre Hızarcıoğulları’ndan bilinen ilk isim Osman Alemdar’dır. Şecerede, bu zâtın Mısır’da  (zannımca orduda) alemdarlık  (bayraktarlık) yaptığı emekli olunca Anadolu’ya gelip Niksar’a yerleştiği, kendisine emekli aylığı bağlandığı,ayrıca devlet arazisinden toprak verildiği yazılı. Mustafa Fehmi Efendi, Osman Alemdar’ın üç oğlundan biri olan Salih’in torunudur. Şecereyi hazırlayan Avukat Sait Yılmaz Özdoğan ise Osman Alemdar’ın diğer oğullarından Hacı Emin’ in torununun torunudur. Avukat Özdoğan Şecereyi, Müftü Mustafa Fehmi Efendi’nin notlarından yararlanarak hazırladığını yazmış. Ancak yapılan bu çalışmada kızlara hiç yer verilmediği gibi kişilerin doğum ve ölüm tarihleri de yazılmamış. Ben şecereyi Müftü Mustafa Fehmi Efendi’nin torunu öğretmen Şerafettin Hızarcı’dan aldım. H.K.

(2)   Mustafa Fehmi Efendi emekli olduktan sonra, o zamanki yasa gereği  O’nun yerine getirilecek müftü için Niksar Halkevi’nde bir toplantı yapılmıştır. Babam Kadir Karslı’ nın kitaplığında bu konuda bulduğum bir belgeden, Belediye’de âzâ olan babama da bir yazı gönderilerek bu toplantıya katılması istendiğini öğrendim. T.C. Tokat Vilâyeti Niksar Belediyesi başlıklı (antetli) pelür bir kâğıda yazılmış 28/4/1942 tarih ve 134 sayılı yazı şöyle: Bay Kadir Karslı, İnhilal eden (‘boşalan’ anlamında kullanılmış) kazamız müftülüğüne yenisinin intihabı (seçimi) için 2800 sayılı kanun mucibince (gereğince) 29/4/942 Çarşamba günü saat 17.50’de Halkevi’nde müftü intihabı yapılacağından mezkûr gün (adı geçen gün) ve saatte Halkevi’nde hazır bulunmanız reca (rica) olunur. İmza:  Kaymakam Necip Soydan , imza (isim yok ama zannediyorum Belediye Reisi Hakkı Taşdelen’e ait) O toplantıda müftülüğe Sait Tahmisçioğlu seçilmiştir.

(3)   Tarihlere  ve görevlere ilişkin bilgiler DİB Arş.’ne(Diyanet İşleri Başkanlığı Arşivi) dayanarak Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu’nun hazırladığı “Milli Mücadelede Din Adamları” adlı kitaptan alınmıştır (s.262-263)

(4)   Erbaa Müftüsü Abdullah Fehmi Efendi 1. Dönem Tokat Milletvekili seçilmiş ancak, mazereti dolayısıyla Meclise katılamadığından yerine Mustafa Vasfi Bey milletvekili olmuştur. Çevresinde “Hoca Fehmi” diye tanınmasına karşın, yaşamı hakkında etraflı bir bilgi elde edilememiştir.(Milli Mücadelede Din Adamları-S.211)

(5)   M.Sabri Efendi 1869 yılında Tokat’ta doğmuş, 12 Mart 1954’te ölmüştür.Son dönem Osmanlı Şeyhülislamı ve siyasetçisidir.İst. Fatih Camisi Müderrisliği, 2.Abdülhamid’in kütüphaneciliği görevlerinde bulundu.1908’de Tokat mebusu olarak Heyet-i Mebusan’a girdi.Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye’nin yayın organı olan Beyanü’l Hak dergisinin başyazarlığını üstlenerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni eleştiren yazılar yazdı. Ahali Fırkası (1910), Hürriyet ve İtilaf Fırkası (1911) ve Cemiyet-i İttihadiye-i İslamiye’nin kurucuları arasında yer aldı. İttihat ve Terakki’nin yönetimi fiilen ele geçirdiği Bâbıâli Baskını’nın (1913) ardından yurtdışına kaçarak Mısır ve Romanya’da kaldı.1. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’ye getirilerek Bursa’da zorunlu ikâmete tabi tutuldu. 1918’de yeniden siyasete döndü. Darü’l Hikmeti’l-İslamiye’ ye üye oldu. Damat Ferit Paşa kabinelerinde şeyhülislam olarak görev aldı.(1919-20) Kurtuluş Savaşı’na karşı sert önlemler alınması yolundaki önerileri benimsenmeyinceistifa etti. 1922’de tekrar yurtdışına kaçarak Romanya’ya yerleşti. Oğlu ile birlikte “Yüzellilikler”  listesine alındı. İskeçe’de ‘Ksanthi’ adlı bir gazete çıkararak Ankara Hükümeti’ ne sert eleştiriler yöneltti.Sonra Hicaz’a oradan da Kahire’ye geçti. Kahire’de öldü.(AnaBritannica, Cilt:16,s.326) Bu konuda en doğru, en geniş bilgi için Turgut Özakman’ın yazdığı ve Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan “Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele – yalanlar, yanlışlar, yutturmacalar” adlı kitabı incelemenizi salık veririm. H.K.                                                                                                                         (Adına Tokat’ta kurulu Vakıf’la ilgili olarak, Tokat Belediye’sinden 4282 sayılı  Bilgi Edinme Yasası gereğince e-posta yoluyla bilgi edinmek istedim. Çünkü Vakıf Belediye ile ortak çalışıyordu. Bana Vakfın müdürü olduğunu söyleyen bir zat telefon ederek bu bilgiyi niçin istediğimi sordu. Ben de Vakıfla ilgili bir yazı yazacağımı söyledim. Ancak aradan üç aya yakın bir zaman  geçmesine karşın isteğime yanıt verilmedi.31 Ocak 2007 günü Tokat Büyük Otel’de “Tokat Turizmi” ile ilgili yapılan bir toplantıda Tokat Belediye Başkanı’na “Bu vakıfla belediyenin organik bir bağı var mı?” diye sordum.”Yok, yalnız aşevi konusunda beraber çalışıyoruz” yanıtını aldım. Hami Karslı)