NECİP FAZIL KISAKÜREK
(Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın fikri önderi)
NECİP FAZIL KISAKÜREK
“Yaşıtları Ahmet Kutsi, Ahmet Hamdi gibi halk şiirinin kuruluş özellikleriyle 19. yüzyıl Fransız şiirinin getirdiği değişik olanakları kaynaştırmaya çalışarak” çeşitli dergilerde yazdığı şiirlerle Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ünlü şairlerinden biri haline gelen Necip Fazıl Kısakürek kimdir?
Her ne kadar Türk okuru onu, daha çok 1927 yılında yazdığı “Kaldırımlar”, “Otel Odaları” “Sayıklama” gibi şiirleriyle tanısa da o, şiirin dışında yazdığı oyun, öykü, roman, anı, eleştiri, tarih, biyografi türünde kitaplarıyla ve de 1943 te çıkarmaya başladığı “Büyük Doğu” dergisiyle de tanınır.
Son dönemde ise Türk Halkı onu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında, ondan alıntıladığı “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik…” sözleriyle ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün öğrencilik yıllarında onun arkasında çekilmiş fotoğrafının internette yayınlanmasıyla tanıdı, veya tekrar anımsadı.
*
Memet Fuat, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’nde Necip Fazıl’dan bahsederken şunları söyler: “…İki ayrı şiir anlayışının dorukları olarak bir yanda Nâzım Hikmet’in, öbür yanda Necip Fazıl’ın yükseldiği söylenirdi. Ölçü ile uyağın şiirleştirme alanındaki olanaklarını kullanan, ama bununla yetinmeyen, şiirin içerikte oluşturulması gerektiğini bilen bir şairdi. Bir yıl Paris’te yaşamıştı. Fransız şairlerini iyi tanıyordu. Baudelaire, Rimbaud, Verlaine gibi çağcıl şairlerin yetkinlikleriyle, halk şiirimizin inceliklerini birleştiren söyleyişlere ulaşma çabası içindeydi. Böyle bir şiir anlayışıyla çağdaş insanın iç dünyasına, gizemsel ilişkilerine yöneldi. Kırsal kesim duyarlığının biçimlendirdiği bir şiiri – benimsenmiş özelliklerini büsbütün silip atmadan- kent insanının duyarlıklarını işleyecek düzeye getirdi. Şair olarak el üstünde tutulduğu bir dönem yaşadı. 1940’ların ortalarından sonra ise din ile siyasa alanlarındaki çalışmalarına ağırlık verip şiirden uzaklaştığı görüldü”
*
Necip Fazıl Kısakürek’in yaşamındaki en büyük değişiklik, 1934 yılında, Beyoğlu Ağa Camii’nde vaaz veren Nakşibendi Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanışınca başlar.
“İlk kitaplarında yer alan şiirlerindeki mistik ve bohem ögeler taşıyan kapanık dünyası, hececi şairlerin ortak temaları olmakla birlikte ölüm, yalnızlık v.b. duygularını işleyen şiirlerindeki yoğunluk, ilginç ve çarpıcı benzetmeler, özgün uyaklar ve akıcı şiir diliyle büyük bir ün kazanan” şair, Abdülhaki Arvasi ile tanıştıktan sonra benimsediği İslamcı düşünceleriyle, kendisinden sonra gelen İslamcı şairlere esin kaynağı ve yol gösterici olmuştur.
Fethi Gemuhluoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu, Cahit Koytak, Kamil Eşfak Berki, Arif Ay, İhsan Deniz gibi şairlerde hep Necip Fazıl’ın, Arvasi sonrası düşüncelerinin etkisi vardır.
Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet İnönü ve tek parti yönetimine karşı çıkması nedeniyle hakkında davalar açıldı, hapse mahkûm oldu.
Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki yasaya aykırı davranış ve yazıları nedeniyle 8 Temmuz 1981’de Atatürk’ün manevi şahsına hakaretten hüküm giydi. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onaylandı.
*
Necip Fazıl’a iki bakış açısı vardır:
Bunlardan biri onun şairliği ve dili kullanmadaki yetkinliğidir.
İkinci açı ise onun siyasi düşünceleridir.
Türk şiirini inceleyenlerin ve bu konuda düşüncelerini yazanların hemen hepsi onu bir şair olarak hak ettiği yere oturturlar.
Ancak, 1923 Devrimi’ne karşı çıkanlar, Atatürk’ü ve Atatürk’ün yakın arkadaşlarını sevmeyenler, Laik Cumhuriyet yerine Osmanlılık özlemi içinde yanıp tutuşanlar, Türk’lük yerine Türkiyeliliği savunanlar ve Devletimizi bir din devleti haline getirmek isteyenler için Necip Fazıl bir üstat, bir yol göstericidir. Çünkü onlar için önemli olan Necip Fazıl’ın İslamcı kişiliği ile yazıp söyledikleridir.
Atatürk’ün Nutuk’ta tam 17 kez hainliğinden söz ettiği, yurt dışına kaçıp orada ölen 36. Osmanlı Padişahı Vahdettin’i “Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” adlı kitap yazarak öven Necip Fazıl, bugün Atatürkçülük, Türklük ve laik cumhuriyet karşıtlarınca baş tacı edilmektedir.
Halbuki, Necip Fazıl’ın övdüğü Vahdettin’in 13 Mart 1924’te San-Remo’da bulunduğu günlerde ABD Başkanı’na yazdığı bir mektup bile onun hainliğini ve vatan dostu olmadığını su götürmez bir şekilde ortaya koymaktadır.
ABD Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlı olan bu mektupta Vahdettin ABD’den yardım istemekte ve “… Ankara Meclisi gibi bir isyancı fitnenin alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm” demektedir.
Vahdettin bir konuşmasında da “İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım” demiştir.
Necip Fazıl Amerikan Emperyalizminden yanadır. Bunu bizzat kendisi şu şekilde ifade eder: “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak
biricik yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz
olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında
mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.”
Necip Fazıl, bugünkü YCHP’li Hüseyin Aygün gibi, şeriatçı Kürtçü ayaklanmaları destekleyerek, onları bastıran T.C. Hükümetini katliam, soykırım yapmakla suçlamıştır. “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitapta bu düşüncesini açıkça ortaya koyar.
Necip Fazıl, Türkleri ve Türkçeyi aşağılayan yazılar yazmış ve dilimizde bulunan tek heceli sözcüklerin fazlalığını “Türkçenin kalitesizliği ve Türklerin kafasızlığına” bağlamıştır. Ona göre “Türkler, İslamiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır”
O, “İçi Müslüman, dışı Türk, ama Müslümanlığı Türklüğe hakim, Türklüğü de Müslümanlığa köle olacak bir nesil” ister.
O, Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur” sözünü kabul etmez. Onun yerine “Hakimiyet hakkındır” diyerek, halkın egemenliğini, hakka köle olmakta görür.
Necip Fazıl’ın düşünce sistemindeki tutarsızlıkları, yazılarında da görürüz. Örneğin Atatürk’le ilgili övgüler de yazmış ona hakaret de etmiştir.
Menemen olayında irtica karşıtı yazılar yazmış sonra ise bunun bir provakasyon olduğunu, olayı Mustafa Kemal’in tezgâhladığını ima eden yazılar kaleme almıştır.
Adnan Menderes döneminde, örtülü ödenekten aldığı paralarla çıkarttığı Büyük Doğu dergisinde onu övmüş ama daha sonra da onu ve kabinesini ağır sözlerle eleştirmiştir.
Dindarlıkla “dinciliğin” birbirine karıştırıldığı, Laik Türkiye Cumhuriyeti yerine bir İslam devleti kurulmak istendiği günümüzde “Necip Fazıl” ları iyi tanımak gerekir.